İnsanlığın yıldızı her zaman aynı parlaklıkla gökleri kuşatamaz. Onlarca yıldır sahneyi madrabazlar, yalancılar, kan emiciler zaptetti. Onların çarkları şimdi dönmez oldu. Tarihin rüzgarı şimdi acılar içinde, ölüm ve şiddet içinde başka bir yön arıyor. İnsanlık yeni bir geleceğin, yeni bir ütopyanın içinde ancak mutlu olabileceğini biliyor

Her şey çok güzel olacak

Yeni bir yıla başlarken, 2016’nın karanlık dökümünü yapmaya gerek yok. Hepimiz yaşadık, biliyoruz. Karanlık yılın son gününde Ahmet Şık, 5 yıl önceki zihniyet ve hukukla tutuklandı. Ahmet Şık kararı ‘her şey çok güzel olacak’ sözleriyle karşıladı. Bu karanlık günlerde, insanlarının kendi hayatlarının ötesine geçen bir amaç uğruna mücadele etme kararlılığı, her şeyin aynı kalmaya devam etmeyeceğinin de en güçlü işareti görülmeli. 2017, kuşkusuz ülkemizin üzerindeki karanlık örtünün kendiliğinden ve kolayca kalkacağını müjdelemiyor. Ancak, 14 yılın sonunda yorgun ve yıkık memleket için yeni bir başlangıcın imkanlarını barındırıyor. Bu açıdan dişe diş, göğüs göğüse ve sonunda kazanacağımız bir mücadele dönemine adım atıyoruz.

Beti benzi solmuş siyasal İslam
AKP, 40 yıldır devlet eliyle beslenip, 12 Mart’ların, 12 Eylül’lerin açtığı yollarda büyüyerek iktidara geldi. Siyasal İslam, yeşil kuşak projesinin ardından, dinler çağı olarak tanımlanan 21.yüzyılın küreselleşme dalgasıyla bütünleşen siyasal İslam, ABD’nin Ortadoğu’ya yönelik en önemli silahlarından birisi olarak öne çıkartıldı. AKP bu kaynaklardan beslenerek ve desteklenerek iktidar oldu. Siyasal İslam’ın iktidarındaki bu dönemde sıçrama ve kırılma noktaları ise Ortadoğu düzleminden gelişti. Arap isyanlarının ilk dalgasının emperyalizm eliyle kırılmasının ardından, Mısır ve Tunus’tan başlayarak siyasal İslamcı bir iktidar kuşağının ilk emareleri ortaya çıktı. AKP, bu hattı Suriye’yi de buraya eklemleyerek siyasal İslamın bölgesel hegemonyasını perçinleyecek hamleyi yapmakta bir an olsun düşünmedi. ‘Öfkeli çocukların isyanı’, ‘Sünni devrim alanı’ ifadelerine yansıyan bir ‘siyasal İslam Baharı’ havası bir süre hakim oldu. Siyasal İslam dalgası başladığı yerde Mısır ve Tunus’ta kırıldı. Müslüman Kardeşler’in kısa süreli iktidarlarının ardından özellikle Mısır’da ikinci Tahrir direnişi ile sürdürülebilir olmaktan çıkmasının ardından, (bu isyanı da çalan) bir darbe ile kırıldı. İkinci kırılma noktası ise Suriye’de, Esad rejiminin cihatçı akını durdurmasıyla yaşandı. Suriye’de rejimin hızla yıkılacağı beklentisinin boşa çıkmasının ardından, ABD ve Türkiye’nin bel bağladığı cihatçı akımların dağılması ve siyasal İslamın IŞİD barbarlığına kaynaklık ettiğinin görülmesi ile birlikte durum tersine dönmeye başladı. Bu, ABD’nin siyasal İslama dayalı BOP stratejisinde bir kırılma ve Suriye’de İran’ı sünni İslamla kuşatma stratejisinin yenilgisi anlamına geldi. AKP, ABD ve emperyalist merkezlerin politika değişikliğine karşın, (onlarla da kimi zaman uzlaşarak kimi zaman çelişerek) bunu zorlamaya devam etti. Ve film geçen hafta imzalanan ‘Moskova Deklarasyonu’ ile sona erdi. AKP, yıkmaya çalıştığı Suriye (seküler ve demokratik) rejiminin ‘garantörü’ oluverdi. Halep, -AKP’nin içinde olduğu siyasal İslamcı akımın- bölge etkinliği için son kalesi konumundaydı. Halep’te yerleşik bir pozisyon kazanabilecek bir sünni İslam alana (emirliği), AKP’nin bölgeye yönelik inisiyatif alanı olduğu kadar ülkemizdeki siyasal İslamcı gerici dalganın da en önemli dayanaklarından birisi olmaya devam edecekti.

Bu anlamda Halep’in Suriye rejiminin kontrolüne geçmiş olması ülkemizde siyasal İslamın geleceğini de belirsizleştiren faktörlerden birisi oldu. (AKP’nin, bu durumda Suriye’de altı yıldır sürdürdüğü tüm iddiaları boşa düştü. Suriye rejimi, Suriyeleşme sürecine son vermeye başlarken, AKP El Bab’dan içeriye Suriyeleşme dalgasıyla boğuşmaya devam ediyor. Astana görüşmeleri öncesinde imzalanan ‘ateşkesin’ Türkiye’nin desteklediği cihatçı bazı gruplar tarafından kabul edilmemesi. İdlib’in Suriye için olduğu kadar Türkiye için de bir risk oluşturacağını işaret ediyor. Öte yandan, Astana görüşmelerinin Halep merkezli bir ateşkes sınırının ötesine geçebilmesi için Kürt güçlerinin Suriye’nin geleceğindeki yerinin tayin edilmesi 2017’de AKP’nin yeni bir Moskova Deklarasyonuyla karşı karşıya kalması anlamına gelebilir.) Günün sonunda, siyasal İslam’ın hem bölgede hem de içerde betinin benzinin solduğunu, iddiasını, parıltısını ve gelecek vaadini kaybettiğini söylemek hiç de abartı olmaz. Ancak, siyasal İslamın iflası kuşkusuz kendiliğinden ortadan kalkması ya da İslamileştirmeden doğan risklerin ortadan kalkması anlamına gelmiyor. Ortadoğu’da savaşın yarattığı boşlukta tüm renkleriyle radikalleşen, fetihçi/mezhepçi bir konsolidasyonla seferber olan kitlelerin yenilgiyi sessiz sedasız kabul etmeyeceği de ortada. Önümüzdeki dönem, siyasal İslamın önlenemez yenilgisi karşısındaki reaksiyonları dünya için önemli bir tehdit olmaya devam edecek.

Gezi’de başladığımızı referandumda bitireceğiz
İktidarının tüm kaynaklarını bir bir yitiren AKP bir yönetme krizi içerisinde. OHAL koşullarında derinleştirilen fiili tek adamlık rejimi dahi AKP’nin denge kurmasına yetmiyor. O yüzden AKP, bir üst yönetim biçimine geçerek, Başkanlık Sistemi ile güç kazanmaya çalışıyor. Ancak bunun da o kadar kolay olmayacağı henüz Komisyon aşamasında, anayasa değişikliğinin üç maddesinin düşürülmesinde de görmek mümkün. Bu nedenle hızla referanduma götürülerek, oldu bittiyle sonuç alınmak isteniyor. (Bu öneriye AKP ve MHP içinde önemli itirazlar olduğu ifade ediliyor. Bu itirazların ne kadar Meclis oylamasına yansıyacağı ayrı bir husus. Ancak, itirazların AKP ve MHP içinde de karşılık bulması Başkanlık önerisi karşısında egemenler içinde de önemli bir çatışma zemininin geliştiğini gösteriyor.)

Olası referandumda AKP, 14 yılda yarattığı tüm sorunların çözümü için Başkanlık Sistemine geçişi işaret edecek. 2010 referandumu hatırlanırsa, AKP o dönemde bir gelecek vaadinin, değişim ve demokratikleşmenin temsilcisi konumuna oturarak toplumu ikna etmeye çalışmıştı. Referanduma hayır diyen kesimler AKP’nin bu manipülasyonunu deşifre etmeye odaklanan bir savunma çizgisini temsil ediyordu. Aslında bu 14 yıllık AKP iktidarının tüm kritik evreleri için de geçerli bir durum. Ancak, bugün gelinen noktada AKP, topluma Erdoğan’dan başka bir şey sunamıyor. AKP’nin ideolojisi sokakta Noel Baba kovalamaya daralmış durumda. Bu koşullarda milli seferberlik adına önüne geleni terörist ilan edip, Suriye’de savaş damarlarını tutmaya/kaşımaya devam ederek yaratılacak milliyetçi atmosfere dayanarak bu eşik aşılmaya çalışılacak. (Bu noktada MHP’nin Bahçeli karşısındaki geniş bir kesiminin karşı tutumu da ayrı bir handikap olarak öne çıkıyor.) Buna ekonomideki dağılma da eklenince AKP’nin işinin hiç de kolay olmadığı görülüyor.

Saray ve AKP bu durumun ziyadesiyle farkında olduğu için, anketlerle türlü manipülasyonlarla toplumdaki kazanma umudunu şimdiden öldürmeye çalışıyor. AKP’ye hayır diyen Gezi’nin milyonlarıyla birlikte AKP’ye hayırhah bakan kesimlerin de artık yeter dediği bir noktaya doğru ilerliyoruz. AKP, baskıyı sürekli arttırarak, savaş ve şiddet dalgasında el yükselterek ülkeyi soktuğu dar boğazda kimse nefes alamıyor. Bu anlamda AKP'nin 7 Haziran sonuçlarını değiştirmek için başlattığı ve 1 Kasım’da sonuç veren savaş ve şiddet politikasını arttırarak ya da sürdürerek aynı sonucu bir kez daha alması kolay olmayacak. (Öte yandan AKP’nin, 1 Kasım’a giden süreçte Kürt savaşı ve Suriye bağlamında devletin geleneksel kanatlarıyla oluşturduğu ittifakın da Başkanlık önerisiyle çatlama emareleri de ayrı bir sorun alanı oluşturuyor.)

Olası referandum, her türlü hile ve zorbalığa rağmen göğüs göğüse, diş dişe bir mücadele ile memleketin geleceğini kazanma noktasıdır. Siyasal İslamın, dizginsiz koşusuna son veren ilk durak 2013 Haziran günleriydi. Siyasal İslam, bölgedeki kırılmalarla birlikte içerde Gezi isyanıyla birlikte yönetme krizine girdi. 14 yıllık AKP iktidarını frenleyen, ülkeyi bu karanlığa teslim etmeyen bu başlangıcı bir adım ileri taşıyacağımız tarihsel moment 2017’deki olası referandumdur. (Referandumda, farklı kesimlerin ‘Hayır’larını tekleştirmeden, herkesin kendi sözü ve eylemiyle Hayırları çoğalttığı, toplumun tümüne seslenebilen ve gerçek anlamda toplumsal bir çalışma/seferberlikle geliştirilecek kararlı bir çalışma ile kazanma umudu adım adım memleketin dört bir yanına yayılarak 2017 aydınlık bir ülkenin kapısı haline getirilebilir.)

İnsanlığın Yıldızının Yeniden Parlayacağı Günlere Yeniden Merhaba
İnsanlığın yıldızı her zaman aynı parlaklıkla gökleri kuşatamaz. Onlarca yıldır sahneyi madrabazlar, yalancılar, kan emiciler zaptetti. Onların çarkları şimdi dönmez oldu. Tarihin rüzgarı şimdi acılar içinde, ölüm ve şiddet içinde başka bir yön arıyor. İnsanlık yeni bir geleceğin, yeni bir ütopyanın içinde ancak mutlu olabileceğini biliyor. Tarih, işte bunca karanlık içinde olsa dahi tünelin sonunda parlayan o yıldıza göz kırpıyor. Yeni bir hayatı müjdeleyen bir cemre misali bu topraklara düşmüş o yıldıza, insanlığın parlayan yıldızına... 2017’de yine, yeniden merhaba...

Her şey çok güzel olacak... İnanın çocuklar...