Tartaklanarak, zorla bir meydana getirilmiş müzisyenin enstrümanının yakılışını izlemeye mecbur edildiği görüntüleri hatırlıyorsunuzdur. Benim aklıma kazınan görüntülerden biri oldu. Belki de tartaklamanın ötesinde fiziksel bir şiddete maruz kalmıştı. Çünkü görebildiğimiz kadarıyla ceketi parçalanmıştı. Ama yaşadığı şiddet yediği dayaktan, aşağılanmaktan, ifşa edilmekten, küçük düşürülmekten çok başkaydı. Yüzündeki acıyı hafızalardan silmek mümkün değil?

İşte Sezen Aksu’ya yöneltilen tehditlerin hemen aklıma düşürdüğü görüntü bu. Bu şiddet o şiddet. Sezen Aksu’nun şarkısındaki söz nedeniyle dilinin kopartılmak istenmesi, vahşice hedef gösterilmesinin sizin istediğinizi ifade etmenizin engellenmesiyle, her eleştirinizin hakaret sayılarak mahkemelere taşınmanızla, hatta hapis cezasına çarptırılmanızla hiç farkı yok. Haber alma özgürlüğünüzü kısıtlayanlar, giydiğinize karışanlar, yaşam biçiminizi baskılarıyla istedikleri standarda uydurmak isteyenler hangi şarkıyı dinleyebileceğinize de karışmaktalar. Şarkılardan suç isnat ediyorlar. Yakında şarkılar yasak olacak desem çok ileri gittiğimi düşünebilirsiniz. Böyle düşünüyorsanız yanı başınızda olup bitenlere bakmanız yeter. Taliban’ı övenlerin meydanlarda müzik aleti yakılmasına, heykellerin linç edilerek parçalanmasına, müzisyenlerin akıbetine itirazı yok. Alkış tutuyorlar, örnek alıyorlar.


Oysa Sezen Aksu, bu zihniyet insanları yaktığında “Bugün dua ettim hepimiz için, Yüce Tanrı insanı affetsin” diyordu bir şarkısında. O şarkıyı da içinde dua olmasına rağmen başka bir meydanda ateşe verdikleri insanlara ağıt içerdiği için sevmemişler belli ki.

Sezen Aksu’ya yönelik şiddete karşı 203 sanatçının imzaladığı bildiriye ben de imzamı koydum. “Koparılmak' istenen dil Anadolu’nun kadim halklarının dilidir. Pir Sultan’ın, Yunus Emre’nin, Karacaoğlan’ın, Köroğlu’nun, Âşık Veysel’in, Sinem Bacı’nın, kısacası binlerce yıldır bizi temsil eden, sevinçlerimizi, üzüntülerimizi, ağıtlarımızı söylediğimiz dildir. Hoca Nasreddin gibi ağlayan, Bayburtlu Zihni gibi gülen kadim halkların, emekçilerin, kadınların ve her türlü zorbalığa karşı sazıyla, sözüyle mücadele edenlerin dilidir. ‘Koparılmak’ istenen dil, özgür sanatın dilidir” dedik birlikte.

Dün akşam üç arkadaşımla konuşuyorduk. Biri “yetmez ama evet” dediği için bu dayanışmayı hak etmediğini düşünüyordu Sezen Aksu’nun. “Yetmez ama evet” tercihinin siyasi bir sorumluluğu olduğunu düşünerek başından beri eleştirenlerden biriyim. Çokça da değindim yazılarımda, konuşmalarımda bu konuya ama karşı nefret anlayabileceğim bir şey değil. Biz zaten isteyen evet diyebilsin diye hayır demedik mi? Bizim gibi düşünmeyeni cezalandırmak “kindarlığı” mücadele ettiğimiz zihniyetin tutumudur. O kindarlığı körüklediğimizde bu şiddetin parçası hatta mütemmim cüzü oluruz.

Geçtiğimiz hafta da yazdım. Sezen Aksu’nun o günkü tercihinin ardında büyük kalbi, eşitliğe olan inancı, iyimserliği ve vicdanının olduğunu düşünüyorum. Bu tartışmanın çoğu aktörünün aksine referandumun hemen ardından özgürlük vaatlerinin koca bir yalan olduğu anlaşılmasına rağmen “bugün olsa yine evet derim” savunusuyla yandaşlık edenlerle ya da sözde savundukları özgürlüklerin kısıtlanışına sessiz kalanlarla onu aynı kefeye koymak da başka bir vicdansızlık olur. Ülkenin bugün geldiği yerin faturasını bir sanatçının tercihine kesmek ise kolaycılık, fırsatçılık ve aymazlık olur. Burada niyetim Sezen Aksu’nun yerine onun tercihini gerekçelendirmek ya da onu ayırıp diğerlerine yönelik nefreti meşru bulmak değil elbette. Bu da çok yersiz olur. Yine de tüm bu kakafoni içinde bu boyutun da konuşulması gerektiğini düşünüyorum. Onun örneğin sözde 12 Eylül faşizminin yarattığı acılarla yüzleşmeyi vaat edenlerin kurdukları sahte mahkemelerde Erdal Eren’in ailesini müdahil kabul etmedikleri ve Erdal Eren için adaletin hiç gelmediğinin bilincinde olmadığını düşünebilir miyiz? “Kurşun gibi izler, Son bakıştaki o gözler Kaldı aklımızda” diyendir Sezen Aksu. Gezi’de öldürülen çocuklar için kalbi dağlanan, Ali İsmail için de bir ağıt yakmış ve “Ne kadar katılırsınız bilmem ama insan karanlık bir varlık aslında. İçinde her şeyi barındırıyor. Bence hayatın yüceltilmesi sınırsız özgürlükten geçer. Herkesin bir anı vardır; jandarmaya, polise ve her türlü güce karşı... Herkesin bir eşiği vardır. Herkesin her şeyi göze aldığı bir an vardır. Bunu fark edemezseniz, tarihin karanlığına gidersiniz. Tarihin karanlığına sadece öyle değil ‘ah’ ile gidersiniz ki ‘ah’ kadar beter bir şey yoktur hayatta” demiştir. Sezen Aksu yaşadığı toplumun acılarına, sorunlarına hiçbir zaman uzak durmamış, duyarsız kalmamıştır. Bir sanatçının geçmişten bu yana kendi iç tutarlığını, yüzlerce şarkısını, koca bir ömrü tek bir tercihle silmek, yok saymak da bir ‘ah’ meselesidir. Bizim katılmadığımız düşüncelerin, tercihlerin karşısında eleştiri de bizim hakkımız olarak bakidir ama yargıçlık bize düşmez.

Diğer arkadaşım toplumsal olaylar karşısında bildirilerde hep aynı isimlerin imza vermesini eleştiriyordu. Bu 203 imzanın arasında bu güne kadar sesi çıkmamış ama imzasıyla çok şey katabilecek ünlülerin neden imzası yok diye sorguluyordu. Yerinde bir soru. Tek tek tweet’lerle, açıklamalarla gelen destek de önemli ve kıymetli bence ancak iş bir bildiriye imza koymaya gelince daha önce bildirilere attıkları imzalar nedeniyle hedefe koyulanları, hayatları çalınanları hatırlayarak çekiniyor, korkuyor, geri duruyor kimileri. Buradan yapalım çağrıyı imzaları çoğaltmak, özgürlüğümüzü savunmak için hiç bir zaman geç değil.

Masadaki diğer arkadaşım müzmin karamsarlardandı. O imzalarla tepki koymanın faydasız olduğunu, sokakta direnmek gerektiğini, bu baskı rejiminden çıkmak için seçimlerden sonuç alınabilmesinin bambaşka söylemler ve cesur çıkışlar gerektirdiğini söylüyordu. Olmayanı belki kimileri için imkânsız olanı yine onlardan bekliyor, özlüyordu. Ona tek bir hakkımız olmadığını hatırlattım. Eleştirilerinin çoğu haklı olsa da sadece eleştirerek ve değiştirecek birilerini, muhalefetin daha iyisini bekleyerek, haklı serzenişlerle umutsuzluğa sürüklenerek de olmayacağına göre ihtiyacımız olan farklılıklarımızla seslerimizi yükseltmek, çoğaltmak, daha çok söylemek ve daha iyisini sağlayacak geniş ve güçlü mutabakatın parçası olmak. Ama bir imzayla, ama mahkeme kapısında dayanışmayla, ama yazarak ve hiçbirini azımsamadan bir bir çok olarak.

Farkında mısınız, işte benzemezleri bir araya getiren Sezen Aksu gibi sanatçılardır. Çok farklı sınıfları, çok başka fikirleri temsil edenlerin ortak duyguları, ortaklık bulabildikleri geçmişleri, istekleri, umutlarıdır Sezen Aksu şarkıları. Kocaman bir halkın ezbere bildiği şarkılar. Değişim için en çok ihtiyacımız olan yere değen şarkılar yazar Sezen Aksu. Kalbe, vicdana değen şarkılar. İyiliğin sürgün verdiği yer o kalptir. Bütün karmaşadan, karşıtlıktan ari temiz bir noktadan herkeste olandan yola çıkmalı öyleyse.