İçlerindeki saklı cevheri keşfetmeye gelenleri önce kentin girişindeki insan kaynakları birimi karşılardı. İnsan kaynakları birimi, yeryüzünün kaynaklarını işletmek üzere kurulmuş çok sayıdaki birimden biri.

İçerideki cevher
Fotoğraf: Rahmi Öğdül’ün ‘Iskarta Hayatlar Modernite ve Safraları’ kitabından.

İçlerindeki cevheri ortaya çıkarmak üzere uzak diyarlardan gelen yolcular, kentin kapısında uzun kuyruklar oluşturuyorlardı. Kente ulaşmak kolay değildi. Uzun ve tehlikeli bir yolculuğun ardından, kenti çepeçevre kuşatan cüruf dağlarını da aşmak zorundaydılar. Ve asıl tehlikeli yolculuk işte o zaman başlardı. Kale duvarlarını andıran cüruf yığınlarını aşmanın fiziksel zorluğu bir yana, asıl zor kısmı yolcuları bekleyen tekinsiz deneyimlerdi.

Gözleri şekilsiz cüruf parçalarına takılır ve bir daha gözlerini onlardan alamazlardı. Şekilsiz parçalar şekilden şekle girer, tuhaf şekillere bürünür, sonunda acılar içinde kıvranan insan, hayvan suretlerini andırmaya başlarlardı. Ve işte o andan itibaren yolcular korkunç kâbuslarla boğuşmak zorunda kalırlardı. Anlatılanlara göre suretlerin çığlıklarını işiten çoğu yolcu cüruf yığınlarında çıldırmış ve kente asla ulaşamamıştı. Kentin dışında, cüruf yığınlarında aklını yitirmiş yabanilerin dolaştığı ve sık sık yolculara musallat oldukları da anlatılır. Kente ulaşanlar şanslıydı. Akıl sağlıklarını korumayı başaran şanslı yolcular, amaçlarına ulaştıkları için aynı zamanda bahtiyardı. Burası maden kentiydi, cevher çıkarmakta uzmanlaşmış işletmelerin kenti. Kente ulaştıysanız şayet, merak etmeyin, emin ellerdesiniz. İçinizdeki cevher özenle çıkarılacak ve sonunda kendinizi bulacaksınız.

İZİNSİZ GİRİLMEZ

İçlerindeki saklı cevheri keşfetmeye gelenleri önce kentin girişindeki insan kaynakları birimi karşılardı. İnsan kaynakları birimi, yeryüzünün kaynaklarını işletmek üzere kurulmuş çok sayıdaki birimden biri. Her başvuran kişi önce projelendirilir, ardından proje alanı ilan edilir ve dikenli tellerle çevrilirdi. Ve üzerine proje alanlarında rastladığınız türden, ruhsat numarasını, yüklenici firmayı, projeden sorumlu mühendisi gösteren bir levha asılırdı. Bunun anlamı, proje alanı olarak ilan edilmiş kişinin toplumsal bağlamından koparılması, her türlü ilişkiden yalıtılması, yalnızlaştırılması demekti. İçerdeki cevheri keşfetmek, münzevi bir hayatı gerektiriyordu çünkü. Cevher çıkarmak tehlikeli bir iştir, alana izinsiz girişleri önlemek için üzerlerine uyarılar da asılırdı: “Dikkat maden sahasıdır”, “Maden sahasına girmek tehlikeli ve yasaktır” gibi. Ve proje için gerekli malzemeler ve aletler hazır edildikten sonra proje alanına iş makineleri girerdi. “Cevheri ortaya çıkarmanın tek yolu, damara ulaşmayı engelleyen toprak katmanlarının kazılıp atılmasıdır; bundan önce de toprağa erişmeyi engelleyen ağaçlar kesilmeli ya da yakılmalıdır” (Bauman, Iskarta Hayatlar, Can).

CEVHER DERİNDEDİR

Cevher ister madeni olsun ister insani, derindedir. İnsanın içindeki cevheri çıkarmanın yöntem olarak, maden cevherini çıkarmaktan farkı yoktu. Her halükârda derinlere ulaşmak, hafriyat faaliyetini gerektirir. Fark, sadece terminolojideydi. İnsan kaynakları birimi yüzeydeki katmanların kazılıp atılması için soyutlama terimini kullanırdı. Kentin filozofları kimi zaman cevher, çoğu kez töz dediklerinde, varlıklarda değişmeden kalan özü anlatırlardı. Anlattıklarına göre her varlıkta değişen nitelikleri taşıyan ama kendisi değişmeden kalan bir dayanak (substantia) vardı. İşte, yolcular içlerindeki bu dayanağı, tözü, cevheri keşfetmek üzere gelmişlerdi kente. Ve kendilerini uzman ellere teslim eden yolcular ya da insan kaynakları biriminin deyişiyle proje alanları, süreç hakkında bilgilendirilirlerken, “özsel nitelikler” ve “ilineksel nitelikler” gibi kavramlar işitirlerdi. Bu şık sözcüklerin büyüsüne kapılır ve kendilerini uzmanlara gönül rahatlığıyla teslim ederlerdi. Uzmanların “ilineksel nitelik” dedikleri, bedenlerin diğer bedenlerle ilişkileriydi; bu nitelikler çıkarılıp atıldıktan sonra geriye bedenin özsel nitelikleri kalırdı.

Son işlem, özsel niteliklerin çıkarılmasıydı. Kentin zenginliği, bedenlerin özsel niteliklerinin belirli ellerde birikmesinden oluşuyordu. Bedenler yüksek fırınlarda eritilir ve elde edilen özsel nitelikler derhal kapitale çevrilirdi ve geriye cüruf tabir edilen atıklar kalırdı. Kendilerini keşfetmek üzere kente gelenler, kendilerini kenti çepeçevre kuşatan cüruf dağlarında bulurlardı sonunda. Kapitalizmin tarihi, sömürülmüş, kullanıp tüketilmiş, sahipsiz, terk edilmiş bedenlerin oluşturduğu cüruf dağlarının tarihidir.