“Dün gece sen uyurken
İsmini fısıldadım
Ve hayvanların korkunç
Öykülerini anlattım”*

Yüreğim sıkışıyor. Nereye gitsem aklımda yangın. Bazen böyle zamanlarda nereden geldiğini bilmediğim bir çağrışımla aklıma bir dize düşer. Yine öyle oldu. “Hayvanların korkunç öyküleri” takıldı aklıma. Lale Müldür’ün dizeleri.Bugünlerde içimizi soğutmak için elimizden gelen çiçeklerimize su vermek, hayvanlarımıza sarılmak ve uykusuz geceler boyu “insanların korkunç öykülerine” tanıklık etmek.

***

Ülkem cayır cayır yanıyor. Büyüleyici güzellikte ormanlarımızın barındırdığı güzelim ağaçlar, canlılar kavruluyor. Yavrularını kurtarmaya çalışan keçiler, kavrulmuş kaplumbağalar… Bahçemdeki kaplumbağa birkaç gün gözükmese dertlenirim ben. ‘Şimdi nasıl canları yanıyor kurtulabilenlerin’ diye düşünmeden an geçiremiyorum. Hükümet acz içindeyken ihtiyaca koşan gencecik Şahin Akdemir’in, yangını söndürmeye çalışan orman işçilerinin, evinde yangına esir olan yurttaşlarımızın acısını hissetmeyen korkunç insanlar suçlu bulmak, haklı çıkmak derdindeler. Bu acıları bize yaşatanların isimlerini fısıldamayı sürdüreceğiz. Hiç unutmayacağız o isimleri.

***

AKP’li Gündoğmuş Belediye Başkanı Mehmet Özeren yangın bölgesinde yaptığı skandal açıklamasında sözlerinin çarpıtıldığını söylemiş. İzlediğimiz videodaki hiçbir cümleyi çarpıtmadık. Yüzündeki pişkin sırıtış hafızalarımızdan çıkmayacak. "TOKİ tarafından 20 yıl ödemeli, çok cüzi faizlerle yapılacak evlerin” projesinin ne zaman hazırlandığını araştıracağız, 17 Temmuz günümecliste kabul edilen; ormanlarda ve ilçeye bağlı olmayan sahil kıyılarında turizm işletmesi kurulmasını öngören kanun teklifinin ardından atılacak adımları, süreci takip edeceğiz. Bugüne kadar yanan orman alanlarına, kıyılara yapılan otelleri, “sarayları” yıllardır işaret ediyoruz. Çeşme’de, Urla’da, ülkemizin en güzel koylarında, köşelerinde sit dereceleri düşürülerek imara açılan alanları “çılgın projelerden”, doğayı öldüren maden ve enerji santrallerinden korumak içi mücadele ediyoruz. Bu mücadelemiz elbette en başta insanların 'keşke benim de evim yansaydı' diyeceğini düşünebilen örgütlü kötülükle.

***

Bu cümlelerin benzerlerini pek çok acıyı yaşarken duyduk. Yıllar önce bir otele kıstırdıkları aydınların yakılışında “çok şükür oteli kuşatan vatandaşlarımıza hiçbir şekilde zarar gelmemiştir” cümlesiyle; Karaman’da Ensar Vakfı’nda 45 çocuğa tecavüz edilmesi üzerine bakanın “bir kereden bir şey olmaz” cümlesiyle; Manisa’da Gürdük Baraj Projesi’ni şehit cenazesine gelen bakana anlatma fırsatı bulan Akp’li ilçe başkanının “şehidimiz uğurlu geldi” sözüyle; Roboski’de devletin uçağıyla bombalanarak katledilen çocuklar, köylüler için kullandıkları “figüran” tanımıyla bize söyledikleri hep aynı.

***

Yangına yardım eden oğlunu yitiren aileyi taziye için ayağına çağırma vicdansızlığını, yangın yerine giderken yüzlerce araçlık konvoyla yolları bloke etme aymazlığını da çok iyi tanıyoruz. Soma’da yakınlarını kaybeden maden emekçisini tekmeleyişleriyle, Mersin’de tarlasını satışa çıkarmak zorunda kalan çiftçiye “ananı da al git, artistlik yapma!” deyişleriyle, kadın cinayetleri artarken “kadınların 12 katı erkek ölüyor” serzenişleriyle aklımızdalar.

***

11 Büyükşehir Belediye Başkanımız ortak bir açıklama yaptılar. Tıpkı pandemide, İzmir depreminde olduğu gibi iktidarın kendi yeterli yardım götürmezkenbaşta Büyükşehir Belediyeleri olmak üzere, yangın mahallindeki ilçe belediyelerimizi kriz yönetim süreçlerinden dışlamak isteyişine dikkat çektiler. Uçakların elden çıkarıldığı, ehil ve donanımlı personelin devre dışı bırakıldığı, yardımın bile özelleştiği ortamda yardım etmek isteyen ülkelerin teklifleri milliyetçi ve dini tercihlerle reddediliyor. Bu müthiş “kriz yönetiminde” her an yeni bir can kaybediliyor. Yok olan yeni TOKİ’ler, rezidanslar için imar alanlarına dönüşen ormanlarımız değil. Yok olan yaşam kaynaklarımız, nefesimiz!

***

Gözümüzün önünde yaşanan acz ortada. Bu ortamda iktidarın hatalarını kapatalım, dış ülkelere rezil olmayalım, yardım isteyenleri kınayalım diyenleri anlamak güç. Sönmeyen yangının hesabını tatile giden insanlardan soran yandaş sinemacı Semih Kaplanoğlu, insanların çaresiz yardım çığlığından “milli duyguları yaralanan” şarkıcı Nilüfer gibi sanatçılar acaba yanan bölgede yangından kaçamadan kurtarılmayı beklerken açıklama yapsalar kuracakları cümleler bunlar mı olur? Onlar uyurken kaç tilki, kaç geyik, kaç ceylan kavruldu. Yavrularını terk etmeyen kaç kurt, karaca öldü? Kaç güvercin tabutunu sırtladı kanatlarının arasında?

***

Bir yanda gece gündüz yangını söndürmek için bir an olsun oradan ayrılmayan, yardım çığlığı atan Antalya Belediye Başkanı Muhittin Böcek, Marmaris Belediye Başkanı Mehmet Oktay, Manavgat Belediye Başkanı Şükrü Sözen, Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras, Milas Belediye Başkanı Muhammet Tokat’ın her can için yüreği atarak yürüttüğü çalışmalar diğer yanda ellerini ovuşturarak TOKİ pazarlayan anlayış. Popülizm, konformizm, bencillik ve kibir.

***

Kendi güvenlik çemberinde yükseklerden çay atarak, her şeyini kaybeden insanlara kredi ve borç bahşederek ülke yönetilmiyor. Sadece sayılı gün geçiyor…

“Dün gece sen uyurken
Çiçeklere su verdim
Ve insanların korkunç
Öykülerini anlattım onlara”*

*Lale Müldür / Destina