Yirmi senelik karanlık kendisine sayısız yandaş yarattı. Bunların bazıları uzun süredir yanlışlarından dönmeye çalışıyor. Bu geri gelişin ilk sloganı “kandırıldık” olmuştu. Bu sihirli sözcüğü söyleyen vicdanını rahatlatıyor, yerine geri dönüp “günahsız” yaşamına devam ediyordu. “Ona her şeyim feda olsun” diyenleri bir kenara bırakacak olursak evine ekmek götüremeyenler de uyandı. Çokça söylemiştik, çokça söylendi; her şey iktisadidir diye. Çocuk bezlerine, hijyenik pedlere, ayçiçek yağına, peynire, zeytine alarm takıldı bu ülkede; çalınmasın diye. Erkin başındakine her şeyini feda edecek kadar tapanlar, ucuz ekmek satan halk ekmek büfelerine saldırdılar. Kadınları dövenler, öldürenler, çocuklara tarikat vakıflarında tecavüz edenler, hayvanları katledenler, ormanları yok edenler, uyuşturucu kaçakçıları, rantçılar hep tek bir yerden güç aldı. Şimdi o gücün gücünün tükendiği yerde tek nefes güvendikleri dal “çocuğum ona feda olsun”cular ve onların medyadaki yansımaları. “Kilosu yedi yüz liraya erik mi olur” diye isyan eden bir sanatçıyı “mevsimi değil, tabii ki olur” diye cevaplayan, bununla da yetinmeyip onu hedef gösteren, takipçilerini o sanatçının filmlerini yayınlayan platformları boykot etmeye çağıran bir zihniyete sadece ‘cahil’ dersek tarihe eksik not düşmüş oluruz. Bu iblisler çok yakında oturdukları koltukları, gaz çıkarta çıkarta ellerinde değneklerle saatlerce yalan söyledikleri ekranları kaybedecek olmalarının mutlak bilinciyle ağızlarından köpükler saça saça halka saldırıyor, saldırtıyorlar. Ancak onlar da çok iyi biliyor ki; korkunun ecele faydası yok.


***

Hal böyleyken, bu ülkede delirmemek için çelik gibi sinirlere sahip olmak, sakin olmak şart. Ben maalesef değilim. Bu aralar sosyal medyada yazdıklarıma bakıyorum; tam bir çöplük! Ağız dalaşı, kimi zaman seviyesizlik. Bir delilik hali. Kimi zaman cinnet. Ben olsam sosyal medyada beni okumaktan sıkılırım artık. Yeni çıkarttığım şarkımı paylaşıyorum, “siz müzik de mi yapıyorsunuz” diye yazıyor biri. Haklı! İşimi, gücümü tanıtmaktan, paylaşmaktan çok gündem, siyaset yazmışım. Çoğu zaman oltaya gelmişim, dayanamamış küfretmişim. Böyle olmamalıydı. Kendimi bu pislikten koruyabilmeliydim. Yirmi senelik bu ur, metastaz yapmadan onu çıkarıp atmalıyım kafamdan; geç olsun güç olmasın!

Sedef Erken. Avukat. Yıllardır otizmli çocukların, o çocukların ailelerinin sorunlarını çözmek, seslerini duyurmak, durumlarını iyileştirmek için gece gündüz çalışıyor. Dernekler kuruyor, seminerler veriyor, panellere katılıyor, televizyonlara çıkıyor, yazılar yazıyor, siyasileri, partileri tek tek, kapı kapı dolaşıp dert anlatıyor, çözüm arıyor. Kendi deyimiyle “Koca bir toplumun içinde bazen yapayalnız kalarak gücünü artırmak zorunda kalıyor.”

Sedef’i bu hafta yine isyan ettirdiler. Onu çıldırtan bu sefer konunun en üstündeki yetkiliydi. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, katıldığı bir televizyon programında “gerçek dostlar kromozom saymaz” diyordu. Oysa o gün “Otizm Farkındalık Günü”ydü ama bakanın bahsettiği konu otizm değil Down Sendromuydu.

Sedef Erken “Ülkenin bakanı daha Otizm-Down Sendromu farkını bilmiyor” diye yazdığında ise onu siyaset yapmakla suçladılar.

Sedef’in bu suçlamalara cevabını aynen aktarıyorum: “Biz bakanı eleştirince siyaset oluyor, siz dernekleri, federasyonları koltuk altınıza alıp iki çalıştay, iki açılış yapıp her şey yolunda mesajı verip AKP pr’ı yapınca o siyaset olmuyor öyle mi? Artık insanlara aptal muamelesi yapmayı bırakın!”

***

Bu hafta güzel şeyler de oldu. “Uysallar” beni aldı ve bitene kadar bırakmadı. Son jeneriğin son yazısı ekrandan çıkana kadar gözümü kırpmadan izledim. Karakterlerin tümünün başrol olduğu, mükemmel bir iş olmuş. Çok heyecanlandım. Önce Songül Öden’e mesaj atıp tebrik ettim. Sonra baktım herkese tek tek yazamayacağım, yapımcı Kerem Çatay’a yazdım. Kerem’i tebrik ettim ve tebriğimi tüm emeği geçenlere iletmesini rica ettim. Buradan da bir kez daha yazayım; önce Hakan Günday ve Onur Saylak’ı ve sonra tüm emeği geçenleri yüreklerinden öpüyorum. Çok iyi geldiniz.

***

İkinci güzellik ise Yolcu Tiyatro’nun “Kürklü Venüs”ü. Ben çok geç kaldım, 2017 yılından beri oynuyorlar ama yeni gidip görebildim. David Ives’in metnini Şafak Özen dilimize çevirmiş. İki kişilik oyunu Ersin Umut Güler sahneye koymuş ve sahneyi Pervin Bağdat ile paylaşıyor. Harika bir metin, mükemmel oyunculuklar. Salon tıklım tıklım doluydu ve zaten yıllardır hep böyle oynuyorlar. İlanlarına artık “son oyunlar” yazmaya başladılar bile. Yakalayıp gidip görmenizi tavsiye ederim.