Covid-19 test, vaka ve ölüm sayıları ile ilgili bir tartışma sürüyor. Türkiye’ye özgü değil. İçinde bulunulan durumun ciddiyetini, sorumlulukları, yetkinliği ve becerileri “açık seçik” ve “şeffaf” olarak paylaşan, eleştiriye ve hesap vermeye hazır bir yönetim aygıtı beklentisinde olmak ham hayal. Ne kapitalizmi ne de devlet ve iktidar denilen yapıyı anlamamakla mümkün bu hal.

Tabi ki hepsi yalan söylüyor! İki nedenle böyle. İlkin sorgulanmanın getireceği zaafiyeti iktidarı kaybetme riski olarak görüyorlar. Siz Trump’ın, Johnnson’un, evet haklısınız çok beceriksizce davrandım, hatalıyım demesini mi bekliyorsunuz? O bakımdan şanslıyız bile denilebilir. En azından bizde, Fethullah ilişkisi için “kandırıldım, Allah affetsin” deme yüce gönüllüğü gösterebilen, kendisinin kandırılmasının bedelini canlarıyla ödeyenleri şehit mertebesinde görüp, maaş bağlayan, işveren bir lider var. Şimdi de sağlık emekçilerinin ama yalnızca doktorların ve biraz da hemşirelerin ve ama yalnızca onlar arasından da başhekimlerin seçeceklerinin bir kısmına bir kaç aylığına döner sermayeden ek para (tabi zaruri kesintilerden sonra kalan) verecek işte. Gerçi Zonguldak Valisinin de uyardığı gibi, kendisini koruyamayan sağlıkçılara vermiyoruz diye de ekleyebilir…

İkinci neden daha önemli ve yine kapitalizm ve devlet kavramlarıyla dolaysızca bağlantılı. Değil binler yüzbinler, milyonlarca ölüme neden olsa bile Korona ya da benzeri her ölümcül durum, yöneticiler ve sistem için aynı zamanda “Allahın lütfu”, ki bu konuda da şanslıyız, en azından açık seçik ve şeffaf olarak birinci ağızdan duyabiliyoruz. Bölgesel, küresel ölümcül krizler devleti yönetenlerin otoriterliklerini artırmak, yetkilerini genişletmek ve bekalarını uzatmak için bulunmaz fırsatlar olarak görülür. Korona ile ilgili ilk açıklamanın Çin’ in ihracat yapma olanağı kalmadı, aradan sıyrılıp voliyi vurabiliriz ve ben her sabah dut pekmezi yiyorum olması, bu halin en basit ve zararsız göstergelerinden.

Bir yandan üretimin ve ihalelerin aksamasına izin vermezken, aynı zamanda yerel yönetimlerin yardım ağlarını yasaklamak, gerçekliği kendi belirlediği “bilimsel kurul” ve “veri” sistemi içine hapsederek bilgi akışını tekeline almak, sadece bu günü kurtarmayı amaçlamıyor, yarın bizi nasıl yönetmek istediklerini de işaret ediyor.

Demem o ki Çernobil’den Korona’ya iktidar aygıtı ve onu elinde tutanların zihniyetlerinde değişen bir şey yok. Çernobil günlerinde radyasyon ölçümü ve bilgilendirmesi yetkisi Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’na verilmiş ve başkalarına, sivil toplum kuruluşlarına, üniversitelere yasaklanmıştı. O gün kameralar karşısında çay içen Bakan, içtiği çayla kaldı. Üzerinden 34 yıl geçti ve Çernobil’in Türkiye ve dünyada insan sağlığına etkilerinin gerçekten ne olduğuna dair “aslında çok az şey biliyoruz”. Çocukluk çağı tiroid kanserlerinde kısmi bir artış dışında “kanıtlanabilmiş” veri yok. Sadece gözlemler ve kanaatler var. Bu belirsizliğin en önemli nedeni ise bağımsız bilimcilerin ve bilimsel kuruluşların hiç bir zaman ve hala gerçek bilimsel veriye ulaşamamaları. Ama sonuç, iktidarı ellerinde tutanların bu belirsizliği “kendi işlerine gelen veri” ile gerçekmiş gibi sunmaları.

Bu gün de Sağlık Bakanlığı ve “bilimsel kurul” un açıkladıkları “resmi veri” dışında ne olup bittiğini ölçebilecek, değerlendirebilecek bir olanak yok. Veriye ulaşmak ya mümkün değil ya da yasak, veri toplamak yasak. Oysa sadece İstanbul’daki genel ölüm sayılarındaki önceki yıllara göre açıklanamayan ve Sağlık Bakanlığı verisiyle uyuşmayan bir kaç kat artış bile bir belirsizlik olduğunun kanıtı.

Maalesef kişisel gözlemler ve hikayeler dışında bir somut bilgiye ulaşmak mümkün değil. Onların da öznel olmaları kaçınılmaz. Bu salgının gerçek rakamları ve Türkiye’nin durumu ile ilgili, (o da tümüne ulaşabiliyorlarsa) “gerçek veri/ bilgi” siyasetçiler dışında sadece Korona Bilimsel Kurulu üyelerinde var.

Sahada canlarını ortaya koyarak çalışanlar da sağlık emekçisi, bilimsel kuruldakiler de. Tıp, ıstıraba ve ölüme karşı gelenlerin mesleği; ondandır üzerindeki kutsallık halesi. Genel erdem etiği ve özel tıp etiği (deontoloji) onlara büyük bir sorumluluk yüklüyor. Umarım ellerindeki yetkiden çok üstlerindeki ahlaki sorumluluğun farkındadırlar.