“İnsan bir akşamüstü ansızın yorulur, tutsak ustura ağzında yaşamaktan, kimi zaman ellerini kırar tutkusu, birkaç hayat çıkarır yaşamasından” der dizelerinde şair, beter bir virüsün pençesinde ustura ağzında yaşadığımız tutsak günlerde Tottenham Hotspur Stadında bir avuç gazeteci arasında izlediğim West Ham maçına dair naçizane gözlemlerim, meraklısına…

Premier Lig 100 gün mecburi aradan sonra geçenlerde başladı, 1947 senesinden beri ilk kez haziran ayında oynanan lig maçları, garip, hiç yaşanmamış zamanların hatırası. Avrupa liglerinin uzun soluklu zaruri mola aldığı zamanlarda perdelerini indirmeyen yegâne ülke Beyaz Rusya olmuştu, şimdi Avrupa’nın diğer ligleri de katıldı kervana. Sahi ne demişti Liverpool efsanesi Shankly: “Futbol bir hayat memat meselesi değildir, ondan çok daha önemlidir!” Oysa futbolun hayat karşısında ne önemi olabilir ki, çok sevilen ama paranın gölgesinde başkalaşmış bir oyun sonuçta…

Federasyon kuralları gereği maç günleri statlarda medya kontenjanı sayılı gazeteciyle sınırlı, öncelik İngiliz medyasında, haliyle bizim için maçları yerinde izlemek zor. Maçtan birkaç gün önce ‘temiz’ formunu doldurup kulübe göndermek, maç esnasında mesafeyi korumak, maske zorunluluğu alışmak zorunda kalacağımız ritüellerden, futbol tabiriyle takımdan ayrı düz koşu. Dan Boyle’in “28 days later” adlı enfes filmini hatırlatan boş sokaklardan, nicedir kepenkleri açılmamış dükkânlardan sonra ulaştığım Tottenham Hotspur’un gıcır stadının otoparkında sadece kulüp çalışanlarının arabaları. Ateş ölçümü ve güvenlik kontrolünden sonra medya bölümündeyim. Gazeteciler arasında mesafenin uzunluğu, normalde üç kişilik sırada sadece tek gazetecinin oluşu kayda değer ayrıntılardan. Normal koşullarda 61 bin futbolsevere ev sahipliği yapan statta tribünler boş, ortaya çıkan fotoğraf Eduardo Galeano’nun şahane yorumunu anlatıyor: “Hiçbir şey boş bir stat kadar boş değildir ve hiçbir sessizlik boş bir stadın sessizliği kadar olamaz.”

Maça gelince, ligde son 7 maçta galibiyeti bulunmayan ev sahibinin hedefi ilk dört ama işi zor, 4. sıradaki Chelsea ile aralarındaki puan farkı 9... Golcüleri Kane uzun sakatlıktan sonra sahalara döndü ama maç eksiği bariz. Forma giydiği 49 Londra derbisinde 29 golü var 10 numaranın, tarihte sadece Henry, Sheringham daha fazla gol bulabilmiş. Misafir West Ham küme düşme korkusunu iliklerine kadar yaşayanlardan, 18. sıradaki Bournemouth ile aynı puandalar. Üstelik son sekiz maça bakarak ligin en formsuz takımı, sadece bir galibiyetle ancak dört puan toplayabildiler…

30’dan sonra oyuna ağırlığını koymaya başlayan Tottenham devrenin bitimine yakın golü buluyor, 45’te ceza sahasında sert vuruyor Son ama VAR pozisyonun ofsayt olduğuna hükmediyor. Tottenham’ın topa yüzde 70 oranında sahip olduğu, rakip kaleyi beş kez yokladığı devre golsüz kapanıyor.

2. yarıya bıraktığı yerden, golü arayarak başlıyor Mourinho’nun takımı, 50’de Dier’ın vuruşuyla gole yaklaşıyorlar ama top az farkla dışarda. 64’te Tottenham aradığı golü buluyor, kullanılan kornerde topa son dokunan West Ham savunmasında Soucek. West Ham’ın gol için yüklendiği anda fark ikiye çıkıyor, rakip savunmanın az adamla yakalandığı 82. dakikada Kane kaçırmıyor. Velhasıl Tottenham iki golle kazanıyor ama taraftarın olmadığı bir statta maç izlemek biraz buruk, biraz hüzünlü ve keyifsiz. Sahi ne demişti Galeano: “Almanya’nın kazandığı 74’teki Dünya Kupası’nın finali günler ve geceler boyu oynanıyor hâlâ. Suudi Arabistan’daki Kral Fahd Stadyumu’nun mermer, altın ve halı kaplı tribünleri var, ancak ne anlatacak bir anısı ne de söyleyecek önemli bir sözü yok!” Ne diyelim, en kısa zamanda taraftarın sesinin tribünlerde yankılandığı maçlara dönelim, futbol taraftarsız olmuyor…