Kimi mevtasına kefen biçmiyor
Kimi helal rızık yiyip içmiyor
Yavrusundan köpek bile geçmiyor
Hak Seyrânî'sinden geçer mi bilmem”*

Havrita denen örgütlü kötülük yuvasına erişim engeli verildi. Kötülüğün koyu girdabında gün ışığının kıpırdadığı ferah ve serin deniz yüzeyine doğru kulaç atıyor ülke. Kötülük bir çılgınlık gibi köpürüyor dışarda. Bu uygulamayı ilk duyduğumdan beri köpekler kadar ülkemize, bu ülkenin çocuklarına, bize üzülüyorum. Nasıl bir sevgisizlik ortamında yetişiyor çocuklarımız diye. Sevgisizlik bugün içinde bulunduğumuz toplumsal yalnızlığın, yozlaşmanın en önemli sebeplerinden biri. Yaşamı zorluklara, yokluklara düşen insanları kötülükten koruyacak, onları hayata bağlayacak olan şefkât, merhamet, vicdan duygularını geliştirecek bir baş okşamasına muhtaç çocukların şiddete tanıklık ederek büyüdüğü ülkeyiz. Şiddetin sıradanlaşmasıyla insanlar kendileri dışında herkese uzaklaşıyor. Nefret duygusu artık dışa vurumda sınır tanımıyor.

1800’lerde çocukluğu yokluk içinde geçmiş halk ozanı Seyranî’nin dizelerinde “yavrusundan köpek bile geçmiyor” dediği uğursuzlar cana kastediyor, can alıyor durmadan, yorulmadan. Sevmeyi bilmeyen sevilmemişlerin yalnızlığı, mutsuzluğu “zalimin elinde tutsak, cahile kurban olarak”** başka bir boyuta taşınıyor. Cehaletin yönetim biçiminde insanların duygu boşluğu inanç istismarıyla dolduruluyor. Topluma hedefler gösteriliyor. Bu hedefler üzerinden ayrımcılık körükleniyor. İyi ve kötü biz ve onlar kadar basit bir ayrımla tabularla yol alıyor. Ezberletilmiş iyiye uymayanlar da bu nefret kültüründen doz alıyor. Doz arttıkça toplumsal hastalık yayılıyor. Sevilmedikçe bencilleşen, nefretle vahşileşen, cehaletle de kendisine öğretileni haklı gören bir toplum yaratılıyor. Böyle bir toplum biriLERİNİN yönlendirmesiyle kolayca eyleme geçebilir, gericiliğin şekillendirip yönettiği toplum başına buyruk infazLAR gerçekleştirebilir hale getirildi. Böyle bir yapıda en büyük ödül cezasızlık. Cezasızlık ödülünü tadan artık kördür en büyük cezanın sevgisizlik olduğunu bilmez, anlayamaz. İşe yarar sadece. Cezasızlıktan büyük bir ödülü de -eğer birilerinin daha çok işine yaramıyorsa- yoktur zaten.

Geçtiğimiz haftalarda aklımdan ve kalbimden çıkaramadığım görüntüler birkaç gün konuşuldu . Unutuldu. Yol kenarında kendi halinde yatan bir köpeğin üzerinden geçmek için geri dönerek yolunu değiştiren kötülüğü anlamam da unutmam da mümkün değil. Hafızamdan çıkartmak isteyip de çıkaramadıklarım arasına yerleşti. Zamanı tam hatırlamıyorum 10 yılı aşmış olabilir. Doğu’da güçlü akan bir nehirde nehrin ortasında bir toprak parçasına sığınmış küçük bir ayı yavrusunu uzaktan çivili sopalarla iteleyen, döven birileri haberlere konu olmuştu. Bunca yıl atamadım aklımdan. Belleğimin tam orasına gitti köpeği ezen kötülük. Sonra yine birkaç gün önceydi herkes çok eğelendi bir ayıcığın zehirlendiği, can çekiştiği anlarla. Sevimli bulduk bu durumu. Ayı elbette sevimliydi ama ayyaşa benzetenler, ayılık şakaları yapanlar benim nezdimde hiç sevimli değil doğrusu. Çünkü onlar için “tik tok”, “şipşak” eğlence konusu bir canın sarsılışı. İşte yolunu değiştirip arabayı cinayet aleti yapan kötülük yolunu değiştirmeden başkalarına işi havale etmek için Havrita diye bir aplikasyon kurmuş.

Buyrukla can almak yeni değil. Nice insan meydanlarda asıldı, recm edildi, derisi yüzüldü, gözüne mil çekildi tarihte. Çağar öncesiydi çağ dışıydı. Geçmişte kalmadı 21.yy da insanlar yakıldı, işkenceler yapıldı, yapılıyor. Temelinde sevgisizlik, cehalet ve cezasızlık yatıyor ve daima hayvanlarla başlıyor vahşet. 19. Yüzyıl başlarında İkinci Mahmut buyurmuştu başıboş köpeklerin toplatılarak Hayırsız Ada’ya terkini. 1910 yılında da İstanbul Şehremini Suphi bey yüzlerce köpeği bir dikili ağaç bile olmayan bu “hayırsız adaya” göndermişti. Hayvanların çığlıkları günlerce İstanbul semalarında ve vicdanlı insanların kulaklarında çınladığı anlatılır. Bu iki katliamın da uğursuzluk getirdiği söylenir halk arasında. Ülkenin sürüklendiği savaşlara, yaşadığı kötülüklere yorulur bu kötülük. Artık teknoloji çağındayız. Padişah buyruğuna gerek yok. Kafeste gördüğü kuşları şemsiyesiyle dürtmeyi sevgi gösterisi zanneden devletin başı olanca vicdansızlığıyla sokak köpeklerini hedef gösterince görev bilen çok oluyor. AKP belediyeleri çöp arabalarına bağırta bağırta toplayıveriyor köpekleri. Bir dehâ da hemen aplikasyon üretiyor.

Köpek düşmanlığı da yeni değil. İslâm öncesi kültürde köpek dost görülürken sonraları İslâm ile birlikte köpekler pis ve kötü görülür oluyor. Eşek, domuz, köpek, Yahudi, kadın abdest bozuyor. Kuran kursu ders programında evde kedi ve köpek beslemenin caiz olmadığına yer veren diyanet çocuk yaşta köpek düşmanlığını yerleştiriyor. Belirleyici olan inancı kimin ve nasıl yorumladığı. Havrita’ya çıkan süreç aslında insan kötülüğünün hayvan ırkıyla para için oynayarak yapay “cinsler” yaratıp vahşileştirmesiyle başlıyor. Kulakları kesilip kendilerine yedirilen, açlıkla ve şiddetle terbiye edilen masum köpek ırkları (ki sevgiyle büyütülen aynı ırk hayvanlar şiddet göstermiyor) sorumsuz sahipleri nedeniyle çok talihsiz, çok acı saldırıların faili oldular. Sonra köpek düşmanlığı salgına dönüştü.

Kimse bu hayvanları yetiştiren, onları şiddete maruz bırakıp dövüştüren, satanlarla ilgilenmedi. Çocuklar zarar görmüştü çünkü! Kimse bu ülkenin aç yatan çocuklarına, ebeveyn şiddetine, baba/amca/dayı tecavüzüne aynı şiddette tepki göstermiyor oysa. Her gün istismarcılar, katiller tutuksuz yargı önüne çıkıp elini kolunu sallayarak geziyor. Bu çocukların hakkı için aplikasyon üreten deha yok. (Elbette üretilmesin!) Sokak köpeklerini, masum canları hedef gösterenlerin çıkardığı hayvan hakları yasasında hala üretim ve satış yasak değil, hâlâ hayvanların tutsaklığı yasak değil. Barınaklar ölüm kampı olarak meşrulaşıyor. Hayvanlara işkence edenler, vahşice öldürenler en çok 2000 lira verip yeni hedeflere koşabiliyorlar. Hem de kimbilir -ya da bilen bilir- yeni hedef evdeki kadın, sinirini bozan komşu, kendi gibi yaşamayan birinin özgür tercihi olacak.

Şunun farkında olalım. Havrita yetkililerin müdahalesiyle erişim yasağı almadı. Kamuoyu baskısıyla sağlandı bu aşama.Bu talihsiz katliam uygulamasıyla birlikte oluşan duyarlıktan öğreneceğimiz çok şey var. Sözde iyileştirilmiş kötü hayvan hakları yasası yeniden ele alınmalı. Tüm canlılar için şiddet net yasalarla ceza kapsamına alınmalı. Bireysel silahlanma dikkatle takip edilmeli. Cezasızlık son bulmalı. En önemlisi; birlikte çıkan ses sonuç aldırıyor. Parlamento çatısında sayılara yenilemeyecek her kötü yasa ve uygulama muhalefetin güçlü kamuoyu farkındalığı yaratması ve dayanışma ile sağlandı. Unutmamalı.

*Seyrânî
**Ataol Behramoğlu / Yangın Yeri