Sonunda Washington’un istediği oldu.

Alman hükümeti, Rusya’dan Almanya’ya doğrudan doğal gaz nakledilmek üzere inşaa edilen boru hattı Kuzey Akım 2’nin faaliyet geçmesini belirsiz bir geleceğe erteledi. ABD, inşaasına 2011 yılında başlanıp, geçtiğimiz yıl tamamlanan projeye başından beri, yani Ukrayna krizinin sözkonusu olmadığı dönemlerde de, karşıydı. Tartışmada bu projenin ABD tarafından transatlantik ittifak için “düşman” olarak nitelenen Rusya’nın elini güçlendirdiğine dair siyasal argümanlar öne çıkıyordu. Projenin tarafı olan ve bunu “siyasal değil bir serbest piyasa girişimi” olarak savunan Almanya da neredeyse karşı tarafa destek vermekle ve böylece demokratik batı dünyasını zayıflatmakla suçlanıyordu.

ABD’nin Avrupa’daki en sadık “ortakları” Polonya ve Baltık ülkeleri’nde doğal gaz hattıyla ilgili Rusya-Almanya anlaşmasını zaman zaman II. Dünya Savaşı öncesindeki “Hitler-Stalin Paktı”yla eş düzeyde gösterenler bile vardı.


Fosil enerjisine dayanan bu hattın çevreye büyük zararlarının olacağına dair eleştiriler ise – ki Almanya’da şimdi iktidar ortağı olan Yeşiller partisi, muhalefetteyken bu yaklaşımın en güçlü savunucusuydu - Washington merkezli siyasal tartışmanın gölgesinde kalıyordu.

Almanya’nın alternatif ve yenilebilir enerji kaynaklarına yönelmesi gerektiğini savunan Yeşiller, belki de bu hattın işletmeye açılmasını içlerine sindirmek zorunda kalacaklardı. Krizin derinleşmesi bu açıdan onların pozisyonunu güçlendirdi. Elbette alternatif enerjiye yönelik yatırımların kısa ve orta vadede ihtiyaca cevap vermesi sözkonusu değil, ancak yaşanan durum kamuoyunun Rusya’dan doğal gaz hattına olumlu bakan kamuoyunu etkileyebilir. Geçtiğimiz yıl yapılan bir anket, Almanya’da halkın yüzde 75’inin Kuzey Akım 2 hattının biran önce işletmeye açılmasından yana olduğu, buna karşı olanların oranının ise yüzde 17’de kaldığına dair tahminlere yol açmıştı.

ABD'NİN ÇIKARINA

Ancak, doğal gaz hattıyla tüm tartışmanın ardında ABD’nin kendi ekonomik çıkarları olduğu ortadaydı. Dünyanın en büyük sıvı gaz üreticileri arasında yer alan ABD, bu enerji kaynağının ihracatıyla Avrupa pazarlarından aslan payı almak istiyor. Son gelişmeler ABD’nin bu konuda elini güçlendirdi. Tabii çevre kirliği açısından en az Rus doğal gazı kadar zararlı olan ve tüketiciye maliyeti daha da yüksek olması beklenen bu enerji kaynağının Almanya’nın enerji ihtiyacını karşılaması mümkün değil. Ukrayna ve Polonya topraklarından geçen diğer doğal gaz hatlarından nakledilen doğal gaz, önümüzdeki dönem de Almanya’nın en önemli enerji kaynağı olacak. Tabii yaşanan kriz bu hatların işleyişini etkilemezse...

Tüm enerji ihtiyacının yüzde 55’ini Rusya’dan karşılayan Almanya, Ukrayna krizini karşılıklı görüşmeler yoluyla yani diplomasiyle çözmeye, en azından ertelemeye çalıştı. Hem bundan önceki Merkel hükümeti, hem de birkaç aydır iktidarda olan Scholz hükümeti, müttefiklerinin yeni doğal gaz hattının iptal edilmesi yolundaki çağrılarını geçiştirmeye çalıştı. Ancak Rusya Devlet Başkanı Putin’in uluslararası hukuğu çiğneyen son çıkışı, Almanya’yı köşeye sıkıştırdı. Haftalardır Ukrayna’nın doğrudan silah yardımı taleplerini reddeden Berlin’in Kuzey Akım 2 hattının işletmeye açılmasını ertelemekten başka çaresi kalmamıştı. Kimileri, ki bunlar arasında eskiden bu projeyi savunan üst düzey sosyal demokrat politikacılar da yer alıyor, bu projenin tamamen öldüğü değerlendirmesinde bulunuyor.

Öte yanda milyarlarca euro harcanarak tamamlanan bu hattın bir kenara atılamayacağını, yaşanan krizde bir yumuşama sağlandığında sessizce işletmeye açılabileceği yorumları da fısıltı halinde de olsa duyuluyor.

YENİ GÖÇ AKINI OLABİLİR

Ancak daha şimdiden artan enerji fiyatlarının, iki yıldır pandemiden büyük ölçüde etkilenen ekonomiyi ciddi bir krize sokması bekleniyor. Kimi analistler gerilim devam ederse 1970’lerdeki petrol krizinin benzeri bir durumun yaşanabileceğine bile işaret ediyorlar. Artan enerji maliyetlerinin özellikle orta ölçekli işletmelerin üretim faaliyetlerini durdurmak zorunda bırakacağına işaret eden uzmanlar, hükümetin daha şimdiden bu kesimlere yönelik ekonomik yardım paketlerini ve vergi kolaylıklarını gündemine alması gerektiği uyarısında bulunmaya başladılar.

Sadece enerji krizinin değil, Rusya’ya karşı alınan son yaptırım kararlarının da Almanya ekonomisi açısından ağır bir bedeli olacak. Yaptırımların, özellikle Rusya’yla üretim ve ticaret ilişkisi içinde olan binlerce işletmeleri etkilemesi sözkonusu.

Kriz nedeniyle yaşanabilecek yeni bir göçmen akımı da Almanya’nın başını ağrıtabilir. Önümüzdeki dönemde Ukrayna’dan milyonlarca sığınmacının Polonya üzerinden Batı Avrupa’ya sığınmak üzere yollara dökülebileceği ileri sürülüyor. Ukrayna vatandaşlarının turistik amaçla 90 günlüğüne vizesiz olarak Almanya’yı ziyaret etmesi zaten yasal. Yani, krizin derinleşmesi, hele de bir bölgesel savaşa dönüşmesi halinde Almanya’ya sığınmaya karar verebilecek yüzbinlerce ve hatta milyonlarca Ukraynalı’nın diğer sığınmacılar gibi maceralara atılması sözkonusu bile olmayacak.

Berlin’den dün biraraya gelen Alman ve Fransız dışişleri bakanları, bir yandan Putin’i en sert dille eleştirirken, diğer yandan da krizin diplomasi yoluyla çözülebileceğini dair umutlarını dile getirip, Minsk Anlaşması çerçevesinde uzlaşmayı savundular. Tüm kargaşa sırasında gözden kaçırılıyor, ancak Putin de zaten bunu istemiyor muydu?