Pazartesi günü ekonomik büyüme rakamları açıklandı. TÜİK yine olağan üstü bir başarıya imza atarak kişi başına düşen milli gelirimizi, yöntem değişikliği ile arttırdı.

2005 yılı OECD verilerine göre kişi başına düşen milli gelirimiz 9 bin 257 dolar iken yeni hesaplama ile 11 bin dolara yükseldi. Siz de kendinizi zenginleşmiş hissetmiyor musunuz? Milletçe minnettarız. Yoksa kişi başına düşen milli gelirimizin 2007 yılı ile aynı seviyede kalması gerçeği bizi gerçekten bunaltacaktı. Zaten kıl payı hayatlar yaşadığımız bir gerçekliğin içinde yeni bir kâbusumuz olacaktı.

Hayırlı olsun!

Ama durun! Bu sevinç de kursağımızda kaldı. Nasıl mı? Ekonomi 3. Çeyrekte yüzde 1,8 daraldı. Yani ekonomik kriz kapıya dayandı. Son çeyrekte daralmanın daha da artacağını öngörmek mümkün.

Krize yönelik tedbirler de açıklanmaya başlandı. Ben bu tedbirlere girmeyeceğim. Yalnızca TÜİK verileri üzerinden yaptığım kimi hesaplamalarla 2009 krizinde neler yaşadık, kriz bizi teğet mi geçti, birileri krizi fırsata çevirdi mi? Bunları sizlerle paylaşacağım.

İlk olarak işsiz sayısı 2009 yılının ilk dört ayında bir önceki yılın aynı aylarına göre ortalama 1 milyon 200 bin kişi arttı. Özellikle sanayi kentlerinde on binlerce insan işten atıldı, ücretsiz izinlerle gelir kayıpları yaşadı, kirasını, borcunu ödeyemeyenler, kıdem tazminatını alıp istifa etmek zorunda kalanlar oldu.

2009 Şubat döneminde iş arayanların 948 bin kişisi işten atıldığı için işsiz kalmıştı. 2008 Şubat döneminde bu sayı 402 bindi. Yani bir yıl içinde iş arayanlar içinde işten atılmış olanların sayısı 546 bin kişi arttı. İflas nedeniyle işini kaybedenlerin sayısı 108 binden 198 bine yükseldi. Aynı dönem için sanayide istihdam yaklaşık 400 bin kişi azaldı.

Yurt içi tüketim ilgili dönemler için yüzde 10 civarında daraldı. Ekonomideki daralma 2009 yılının ilk çeyreğinde yüzde 14,7’ye ulaştı. Yıllık olarak daralma son çeyrekteki toparlanmayla yüzde 4,8’di. Türkiye bu oranla 2009 yılında 184 ülke arasında krizden en ciddi daralmayla çıkan 33. ülkeydi. Aynı dönem için dünya ekonomisi yüzde 0,6 oranında küçülmüştü. Türkiye’nin içinde yer aldığı “gelişmekte olan” ülkelerde ise ekonomik büyüme 2,4 ile kayda geçmişti. Dünya ülkelerinin yarısı büyürken, yarısı küçülmüştü.

Türkiye krizin etkisi ile 2008 yılında da dünyanın en yavaş büyüyen 27. ülkesi konumundaydı.

Türkiye krizin etkilerini geçici, güvencesiz işleri ve esnek çalışma biçimlerini yaygınlaştırarak, toplumun ortak kaynaklarını sermaye kesimlerine aktararak aşmaya çalıştı.

Peki sermaye cephesi bu süreci nasıl geçirdi? İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) en büyük 500 firma araştırmasının sonuçları bize çarpıcı veriler sağlıyor. Buradan kaba bir hesaplama yaptığımızda 2008 ve 2009 yılları açısından çarpıcı verilere ulaşıyoruz:

1- 2008 yılında kar verisini paylaşan 444 firmanın 315’i yıllı net kar ile kapatıyor. Zarar eden firmaların oranı sadece yüzde 29, elde edilen toplam kar 11 milyar TL.

2- 2009 yılında kar verisini paylaşan firmaların yüzde 85’i 2009’u karla kapatmış.

3- 2008 ile 2009 yılları arasında verisini paylaşan firmaların sayısı azalsa da firmaların karlılığı yüzde 34 oranında artmış.

4- Türkiye’nin en büyük on firması için toplam kar miktarı 1,5 milyar TL’den 3,5 milyar TL’ye yükselmiş. Yani kar miktarı iki katından fazla artmış.

Yani kriz sermayeyi teğet geçmiş. Açılan teşvik paketleri, sermayenin hizmetine sunulan işsizlik fonu, vergi indirimleri sermayeye iyi gelmiş. Ama emekçiler, işsizliğe, açlığa, yoksullukla mücadele vermiş. Aynı zamanda kriz bahanesi ile güvencesiz çalışmanın kurumsallaşması kriz bahanesi ile hız almış.

Şimdi yeni bir kriz işaretlerini verdi. OHAL koşullarında krize karşı emekçilerin verebileceği tepkilerin sınırları belli. OHAL’de kriz, sermaye için bulunmaz nimet. Hele bütün yetkiler sermaye dostu siyasal iktidarın elindeyken.