Batı Hollanda’daki şehrin nüfusu 120 bin bile değil. Bu küçük kent geçen hafta iki olayla dikkatimi çekti. Müsaadenizle önce futbol dışından başlayalım.

Dordrecht neresi biliyor musunuz?

Batı Hollanda’daki şehrin nüfusu 120 bin bile değil. Bu küçük kent geçen hafta iki olayla dikkatimi çekti. Müsaadenizle önce futbol dışından başlayalım.

Anayasada olan dilekçe hakkını tam 3 bin 500 kez kullanan Mustafa Karaşahin’in hikâyesi ajansları süslüyordu. İddialara göre Polonyalı kiracılarının kabahati yüzünden kendisine kesilen 70 bin avroluk cezayı ödemeyen vatandaşımız yıllardır belediye ile savaş halindeymiş. Fatura kabarmış, toplam miktar 800 bin avroya dayanmış, iki evi icra yoluyla satılmış.

Mahkemeye başvuran belediye, ayda en fazla iki dilekçe yazılabileceğine dair karar çıkarmış. Cezaya dair mahkeme ise ay sonunda son sözünü söyleyecekmiş. Mustafa Bey eşi dostu akrabayı devreye sokacak ve haksızlığının dile getirilmesi için mektup yazmalarını isteyecekmiş. Dilekçe hakkının sınırlandırılması halinde konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşıyacağının altını çizen hukuk sevdalısı belli ki manşet olmaya devam edecek.

Şimdi mahkeme düşünsün.

Şaka bir tarafa Dordrecht’in futbol yönetimi asıl manşet olmayı hak ediyor. Ara pası gazetemizin yazarlarından, nam-ı diğer Uçan Hollandalı Fırat Topal’dan aldım hemen belirteyim.

Bu sezon Hollanda Birinci Ligi’ne yükselen kulüp, tarihinde iki kere ikinci lig, en yenisi 1932’de olmak üzere iki de kupa şampiyonluğu yaşamıştı. Yakın geçmişte belki de en büyük başarıları 1981 yılının Ocak ayında Johan Cruyff’a üç hazırlık maçında forma giydirmeleriydi. Sarı Fare sonradan İspanya ikinci ligindeki Levante’nin yolunu tutarak birçoklarını şaşırtmış, Dordrecht için peri masalı son bulmuştu.

İşte bu küçük takım ikinci başkanını kaybetti. Ferenc Vermaas 13 yaşındaydı.

Evet yanlış duymadınız, sadece 13.

3,5 yaşında hayata gözlerini yuman tatlı melek Nehir Bayazıt sayesinde duyduğumuz nöroblastom yine işbaşındaydı.

Yani kimilerine göre çocukluk çağı kanserlerinin en iyisi ve aynı zamanda en kötüsü sahne almıştı. Bazen tümörler kendi kendilerine küçülür ve kaybolurken, bazen de çok agresif seyir izler ve başka organlara yayıldıktan sonra teşhis edilebilirmiş.

Macarların futbol ilahı Puskas’ın adaşı Ferenc’in öyküsüne gelince... 2005’ten itibaren hastalıkla mücadelesine başlayan küçük çocuk hem Dordecht hem de PSV’yi tutuyordu. Bir taraftan kanserle savaşıyor, öbür yandan da futbol oynuyordu.

Hiç pes etmiyor, etrafındakilere de umut veriyordu. Belki de meşin yuvarlak onu hayata bağlıyordu.

2012’de kulüp başkanı Ad Heijsman tarihi bir karara imza atmış ve delikanlıyı kulübün iki numaralı pozisyonuna getirmişti.

Kader onları bu sezon ikinci kümeden birinci lige de sürükleyecekti...

Tuttuğu blogla savaşını da bizlere anlatan ikinci başkan 9 yılı aşkın savaşını geçen hafta yitirdi. Son arzusu Cristiano Ronaldo ile tanışmaktı fakat tanışamadı.

Çok severek giydiği 7 numaralı forması yüzünden pazar günü oynanan NAC Breda maçının 7. dakikasında başlayan alkış tüm öykünün adeta fon müziğiydi. 4 bin 235 kişilik Eredivisie’nin en küçük stadı, bu oyuna âşık o çocuğa saygı duruşunda bulunuyor; masal noktalanıyordu.

Ferenc Vermaas akıllara tabii bu ayın başında Villarreal ile Celtic arasında oynanan hazırlık karşılaşmasını getirdi. Yine 13 yaşındaki kanser hastası bir İspanyol çocuk maça diye gitti, 12 numaralı formasıyla çimlerde yerini aldı. Sarı Denizaltılar Gohan’a sürpriz yapıp kadroya almıştı. Mücadelenin başında fileleri bulan delikanlının görüntüleri birçoklarının gözünü yaşartmıştı.

Bizim çocuklara gelince... Dordrecht’in 13 yaşındaki ikinci başkanına veda ettiği gün Giresun’da çekilen bir kare, haftanın karesiydi. Giresunspor-Adana Demirspor maçına beraberindeki büyüğüyle gelen küçük kız gişeden geri çevrildi. Belki ufaklığın yaşı tutuyordu da yanındaki teyzenin Passolig’inin olması gerekiyordu. Hal böyle olunca, miniğin gözyaşları sel oldu.

Çocuklar, çocuklarımız... Bir yerlerde son anlarına kadar yüzünden gülücük eksik olmayanlar; buralarda sebepsiz yere ağlatılanlar... Gerçi bizde ekmek almaya gidip dönemeyen çocuklar bile var ya neyse...

Futbol dünyanın dört bir köşesindeki milyonlar için umut olmaya devam ediyor. Ucu çocuklara değen bu gibi öyküler, bizim gündemimizi işgal eden birçok mesele kadar en az yazılmayı hak ediyor. Ne de olsa anlatılan aslında insanın hikâyesi.