Bir hak kullanılamıyorsa yasalarda tanımlansa da kâğıt üzerinde kalır. Bunun siyasi, ekonomik, fiziki, sosyal nedenleri olabilir. Salgındaki uzaktan eğitim döneminde bilgisayarı, interneti olmayan öğrencinin eğitim hakkı engellenmiştir. Gazeteciler özgürce yazamıyorsa haber alma hakkımız, evimize yakın hastane kapatılıp 25 kilometre ötedeki şehir hastanesine gitmeye zorlanıyorsak sağlık hakkımız engellenmiştir.

Ülkemizde 1983 yılında uzun süren mücadeleler ve yaşanan acı deneyimler sonrası yasalaşan isteğe bağlı kürtaj yaptırabilme hakkı da bunlardan biri. Kadir Has Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Araştırma Merkezi’nin Türkiye’deki Kamu Hastanelerinde Kürtaj Hizmetleri-2020 Araştırması kadın sağlığı açısından çok önemli bir konuda içine düştüğümüz durumu ortaya seriyor. Aynı araştırmacıların 2016 yılındaki bulgularına kıyasla belirginleşen kötüleşme mutlaka ele almayı gerektiriyor.

KAMU HASTANELERİNDE KÜRTAJ HİZMETLERİ

Araştırmaya göre kadın hastalıkları ve doğum uzmanı olup ulaşılabilen 295 hastaneden sadece 10 tanesi isteğe bağlık kürtaj hizmeti verildiğini belirtiyor. Olumsuz cevap veren hastaneler “yasak”, yasal değil”, “yapılmaması doktorun tercihi”, “devlette yasak”, “prosedür/kural böyle”, “üst merci tarafından onaylanmıyor” gibi gerekçeler öne sürüyor ya da başka hastanelere yönlendiriyor. “İsteğe bağlı kürtaj yapılmıyor” cevabını veren hastanelerin oranı 4 yılda yüzde 12’den yüzde 54’e çıkmış durumda. Daha da acısı, tıbbi zorunluluk durumunda bile kamu hastanelerinde kürtaj hizmetine erişimde artan zorluklar görünüyor. Aklınıza COVID-19 gelebilir, ancak bunu gerekçe gösteren hastane sayısı sadece 8. Yani mesele salgın değil.

Büyükşehirleri de içeren 56 ilde devlet hastanelerinde bu hizmet verilmiyor. En çarpıcı olanı İstanbul. Doğurganlık çağında 4 milyon 364 bin kadının yaşadığı kentte, 24’ü eğitim ve araştırma hastanesi olmak üzere 77 hastaneden 58‘ine ulaşılabilmiş. Bunlardan hiçbiri isteğe bağlı kürtaj talebine olumlu yanıt vermemiş! Aynı durum İzmir için de geçerli. Doğurganlık çağında kadın sayısı 1 milyon 121 bin ve bu hizmeti veren kamu hastanesi sayısı sıfır. Aile planlaması ve kürtaj hizmetlerinin verilmediği eğitim ve araştırma hastanelerinde bunun geleceğin uzman hekimlerinin yetişmesini olumsuz etkilediğini de belirtelim.

PARAN VARSA ÖZELDE

Uzmanlar özel hastanelerde de kürtaj hizmetleri konusunda değişik tutumlar olduğunu, bazılarında yapılmadığını, bazılarında da çok yüksek ücretler talep edildiğini ifade ediyor. İsteğe bağlı kürtajın ancak parası olanların ulaşabildiği bir hakka dönüştüğü anlaşılıyor.

Türkiye’de çok çocuk yapılmasını özendiren söylemlerle birlikte aile planlaması hizmetleri geriledi. Ana çocuk sağlığı ve aile planlaması merkezlerinin, sağlık ocaklarının kapatılmasıyla, birinci basamak sağlık hizmetlerinde yaşanan dönüşümle bu hizmetler fiilen verilmez hale geldi. Önemli olan aile planlaması yöntemleriyle istenmeyen gebeliklerin önlenmesidir. Bunun zorlaştığını, üzerine kürtaja erişimin de kısıtlandığını görüyoruz. Her insana tanınması gereken çocuk sahibi olup olmamaya karar verme, evlenme ve aile kurmada seçim yapma, güvenilir ve etkin aile planlaması yöntemlerine ulaşma, istediği çocuk sayısını ve zamanını belirleme gibi temel haklardan söz ediyoruz.

ACI SONUÇLAR

Raporun giriş bölümünde Anayasa Mahkemesi’nin 5 ay önce konuya ilişkin verdiği bir hak ihlali kararına atıf yapılıyor. Karara konu olayda cinsel istismara maruz kalan 18 yaşından küçük bir çocuğun gebeliğini sonlandırmak için kürtaj başvurusuna rağmen͕ hukuki sürecin uzadığı ve çocuğun doğum yapmak zorunda bırakıldığı ifade ediliyor.

Kadın cinayetlerinin gündemden düşmediği, kadın için en değerli kariyerin annelik olduğunun anlatıldığı bir dönemde yaşıyoruz. Bu rapordaki bulgular devletin insanların yaşam biçimlerine ve tercihlerine müdahalede ısrarcı olduğunu gösteriyor. Bu ısrarın sağlığa zararları yaşanan çok sayıda örnek nedeniyle biliniyor.

Hayat mı, hep mücadeleye çağırıyor.