AKP ve RTE‘nin en büyük propaganda başarılarından biri “mağdur” edilmişlerin sesi oldukları yalanıydı. Cumhuriyet ve onun “Kemalist elitlerinin” yüzyıldır haksızlık ettiği halkın içinden geldiklerini ve “millet iradesi” eliyle bu zulme son vereceklerini söylüyorlardı. Bir ucunda RTE’nin anlatmaya doyamadığı SSK hastanesi acil servisinde uğradığı mağduriyet, bir şiir okudu diye maruz kaldığı tutsaklık mezalimi diğer ucunda “başörtüsü” […]

AKP ve RTE‘nin en büyük propaganda başarılarından biri “mağdur” edilmişlerin sesi oldukları yalanıydı. Cumhuriyet ve onun “Kemalist elitlerinin” yüzyıldır haksızlık ettiği halkın içinden geldiklerini ve “millet iradesi” eliyle bu zulme son vereceklerini söylüyorlardı.

Bir ucunda RTE’nin anlatmaya doyamadığı SSK hastanesi acil servisinde uğradığı mağduriyet, bir şiir okudu diye maruz kaldığı tutsaklık mezalimi diğer ucunda “başörtüsü” yüzünden üniversiteye giremeyen kızların uğradığı zulüm, hikayeleriyle örülü bir imgeydi bu.

Öyle ki, sanki Cumhuriyet ve Mustafa Kemal, o muazzam Osmanlı İmparatorluğu’ nun mirasına el koymuş ve milletin aleyhine bir düzen kurarak, Müslümanları gadre uğratmıştı. Mağdur edilmiş, mazlum millet sonunda AKP ve RTE ile kendisinden çalınanı geri alabilmişti.

Toplumsal belleğe yönelik bu müdahale “bir taşla kuş “sürüsünü” vuruyordu.

İlkin, zamanımızın nostalji gereksinimini doyuruyordu. Biz bir zamanlar İmparatorluktuk, dünya karşımızda titrerdi! İkincileyin düşman üretmeye yarıyordu. Bir zamanlar sahip olduğumuz güç ve zenginlik “içimizdeki hainlerin” (Cumhuriyet, Kemalistler, elitler) tarafından “büyük düşman” Batı’ya peşkeş çekildi! Üçüncü olarak bir gelecek tahayyülü vaat ediyordu. Özümüze dönüp (Cumhuriyet parantezini kapatıp), gerçek kimliğimizle bütünleşirsek (Yeni Osmanlıcılık), karşımızda kimse duramayacak ve tez zamanda önce İslam coğrafyasının, ardından dünyanın lideri olacaktık!

Çoğunun ana babası aynı Cumhuriyetin küçüklü büyüklü “eliti” olan ya da “ergen solculuğu” yaparken 12 Eylül faşizmiyle hakikaten mağdur olan, “milli liberallerimiz” bu “hatırlama performansına” ayılıp bayılıverdiler.

Böylece mağdur edilmişler, mazlumlar imgesi, seksenlerden itibaren askeri darbe eliyle neoliberal istilaya uğrayan ve gerçekten mağdur edilen yığınlara nostaljiyle beslenen bir güçlü gelecek tahayyülü vaat etti. Sınıf ve sınıf örgütleri paramparça edilirken, yoksulluk, eğitim, sağlık, işsizlik gibi yakıcı sorunlara çözüm, Hedef 2023, Hedef 2071 gibi vaatlerle geleceğe ertelenebilir oldu.

Bu gün AKP- RTE zihniyetini asıl tanımlayan imgenin mahrumiyet hissi olduğu açık seçikleşmeye başladı. Eğitimsiz, lümpen, gerici, sıradan din tacirlerininin asıl dertlerinin “maddi ve manevi nimetlerden uzak kaldıkları” mahrumiyet hislerini doyurma çabasından öte olmadığı ortaya çıktı. Her geçen gün AKP’ nin tutarlı bir ideolojik çizgisi olan bir siyasi parti olmaktan çok, bir talan ve ganimet ortaklığından başka bir yapı olmadığı daha çok görünür oluyor. Birçok insanın haklı olarak, bu kadar da yalan söylenmez ki, bir söylediği bir söylediğini tutmaz mı insanın diye yakınmaları da bu yüzden.

Son 17 yılda AKP ve elitlerinin elde ettikleri servetin haddi hesabı yok. Bu halin bir sebebi de kendilerini “mahrum edilmiş” olarak görmeleri. Öyle bir mahrumiyet hissi ki zamanımızın açgözlü insan tipiyle bire bir özdeşleşiyor. Doymak bilmez bir iştahla önüne gelen her şeyi yutup, içindeki boşluk hissini doldurmaya çabalıyor. Büyük, daha büyük, en büyük olanı yapmaya uğraşıyor. En küçük bir eleştiri de daha da büyüğünü yapmaya çalışıyor. bin odalı sarayımı mı eleştirdiniz yazlığını da yaptıracağım, beğenmediniz mi Tatvan’ a da yaptıracağım. Köprünün en uzunu, havalimanının en büyüğü, uçağın en gelişmişi, bir değil iki değil onlarca uçak; duramıyor.

Doymadıkça, kendisini mahrum edilmiş hissi bir türlü geçmedikçe de düşmanlaştırdığına daha da yıkıcı haset duygusuyla saldırıyor.

Hatırlama, politik bir eylemdir; mağdur edilmişlerin değil mahrum hissedenlerin işgaline uğradığımızı hatırlamalıyız.