Bazen yazı yazmak zor gelir insana. Yazarken bir kelimeye takılır kalırsınız. İlerlemez bir türlü yazı. Zaten yazasınız da yoktur. Kurumuştur içinizdeki tüm duygular. Kavrulmuştur içiniz. Susarsınız sadece.

Konuşurken de olur bazen. Belli anlar vardır. ‘Ne söyleyeyim ki şimdi’ deyip susmayı tercih edersiz.

Adorno’nun insanlığın en büyük trajedisinden sonra söylediği meşhur sözü geliyor aklıma. ‘Auschwitz’den sonra şiir yazmak barbarcadır’ der Adorno. Hangi duyguyla ne yazacaksınız. Duygunun ölümüdür çünkü gaz ocakları. İnsanlığın ölümüdür.

‘Hayat Güzeldir’ filmini izlediniz mi bilmem. Bir İtalyan filmi. Sonu toplama kamplarında ve gaz ocaklarında biten bir film. Filmde oğlu babasına sorar, ‘Baba, insandan sabun yapılır mı?’ diye. Buna verebilecek bir hayır cevabımız yok!

İnsanlar gaz ocaklarında yakılırken, bundan haberi yoktu insanlığın çoğunun. Hem insan ne kadar barbar bir tür olduğunu bilmez. Buna inanmak istemez.

Ama inanmak istememesi, haberinin olmaması aklamaz kimseyi. Suç bütün insanlığındır. En çok da inanmak istemeyen, duymak istemeyenindir.

Filmin sonunda kurtarıcı olarak ABD tankları belirir. Filmin vermek istediği tüm mesajlar anlamsızlaşır. Son sahnesinde film de ölür.

Çünkü aynı ABD başka bir katliamın failidir.

Nükleer bombası atılır çünkü hemen hemen benzer tarihlerde Japonya’nın üstüne. Hiroşima’da 70 yıl önce ölen çocuk 7 yaşındadır hâlâ. Saçları kavruldu önce, sonra bir avuç kül oluverdi Nâzım’ın dizelerinde ifadesini bulduğu gibi.

İnsan her şeyi normalleştirir. Normalleştirdiği için yeni utançlara kapı aralar.

Suruç katliamında ölen pırıl pırıl, inançlı 33 gencin ardından patlamada yaralı kurtulan bir gencin sözleriydi yanılmıyorsam: ‘İyi değilim, iyi olmayacağım, iyi olmayın’.

İyi olamadık.

Zaten iyi değildik Soma’dan sonra. Daha fazla kâr için toprağın altında ölüme yollanan 300’ü aşkın işçi.

Siz hatırlıyor musunuz neden öldüklerini? Atılan tekmeyi hatırlıyor musunuz?

Zaten iyi değildik Roboski’den sonra. Siz hatırlıyor musunuz, terörist diye bombalanan çocukları, genci, yaşlıyı.

Zaten iyi değildik cezaevinde tutsak insanların yandığı, kendilerini yaktılar diye sunulan 17 Aralık hayata dönüş operasyonundan sonra. Yanan tutsakları hatırlıyor musunuz?

Zaten iyi değildik Sivas’tan, Gazi’den sonra. Taranan kahveyi, yakılan aydınları hatırlıyor musunuz?

12 EYLÜL YAŞIYOR

Zaten iyi değildik. Toplum yine suskundu. Ülke işkencehaneye dönmüştü. Analar çocuklarını arıyorlardı karakolların önlerinde. 35 yıl önce bugün 2 Eylül askeri darbesi olmuştu. Sonrasında kimsenin ruhu duymuyordu yaşanan acıları. İhbarcı komşular vardı yine. Ateş düştüğü yeri yakıyordu. Hatırlıyor musunuz?

Ben 5 yaşında küçük bir çocuktum. Yozlaşan bir toplumun kanayan yüreğinde büyüdüm.

Perde arkası programlarından izledim ne olduğunu. Tek kanallı siyah beyaz bir televizyon. ‘Ermeni, Rum çocuğu idi ölenlerin hepsi’. Öyle diyordu devlet televizyonu. Gayri müslim öldürmek sevaptı devlete göre. Tıpkı bugünkü gibi. Hatırlıyor musunuz?

Zaten iyi değildik. 90’larda devletin savaş politikalarının sonucunda ölülerimizi sayıyorduk. Çok öfkeliydik. ‘Şehitler ölmez, vatan bölünmez’ diye haykırılıyordu sokaklarda. Ölen gençlerin isimlerini hatırlıyor musunuz? Vatan bölünmez diyerek siyaset yapanların, tarihlerini kan üzerine yazmış olanların ülkeyi nasıl böldüğünü görmedik mi?

Şimdi asker cenazelerinde şehit yakınlarının her haklı çığlığı ve yakarışı bizi kanatmıyor mu?

Cizre’de bütün bir halka karşı yürütülen savaşın acısı yarın nefretle donanmış yeni acıların mayası olmayacak mı?

Kucağında bebesi öldürülen ananın, buzdolabında muhafaza edilen 10 yaşındaki ölümünü bir çocuğun normalleştirecek miyiz?

Yoksa yoktur öyle bir şey, olsa da aman kimse duymasın mı diyeceğiz. Utanmayacak mıyız?

Hâlâ utanmayacak mısınız?

Dün Soma’da olan neyse, bugün yaşanan da odur. Ölüm faili ile ortadadır. Ve bu oyunu bozmanın yegâne yolu görmeye çalışmaktır. Duymaya çalışmaktır. Susmamaktatır.