Endişeliyim, korkuyorum ve panik haldeyim. Halk arasında endişe, korku ve panik yaratmamak için susuyorum. Korkum yatışsın diye birilerine sokuluyorum; onlar da endişeli, korkuyor ve suskun. Titremekten başka yapacak bir şey yok o zaman. Toplumda hâkim kılınmak istenen ritim, korku titremesidir. Halkın sağlığını düşünen devletin ruhani uzmanları, endişe ve korkuyla baş edebilmek için meditasyon öneriyor; mantra belli: “Türküm, doğruyum, çalışkanım. İlkem; küçükleri korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.” Dediklerine göre, sözcüklerin yarattığı pozitif titreşimler sizi bilinç düzeyine ulaştırdığında korkunuzdan eser kalmayacak. “Bilinç, bir bütün kendini daha üstün bir bütüne tabi kılmak istediğinde ortaya çıkar; bilinç, bizim uzantısı olabileceğimiz varlığa bağlı olarak doğar, bizi bu varlığa dahil eden araçtır” (Nietzsche). Toplumsal beden parça parça çözülüp dağılırken atığa dönüşen parçalardan biriyseniz, haliyle endişelenecek, korkacak ve panikleyeceksiniz. Aman! Sakın duygularınızı başkalarıyla paylaşıp da ülkenin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini, sağlığını ve barışını bozmaya kalkışmayın. Yoksa kendinizi hücrede bulacaksınız. Onun yerine kendi hücrelerinizde meditasyona devam edin ve mantrayı yüksek sesle tekrarlayın; çok geçmeden yüksek bir bilinç düzeyine ulaşacaksınız. Ve yükseldiğiniz bilinç düzeyinde parçalanan bedeniniz yeniden bütünlenecek. Merak etmeyin, büyükleriniz sizi her konuda bilinçlendirecek.

Bilinç, daha üstün bir bütüne ya da büyüklere boyun eğdiğinizde ortaya çıktığına göre ana yoldan ayrılmayın, çalışmaya devam edin ve elbette büyüklerinize sakın saygıda kusur etmeyin. Yoksa bilinçsiz kalırsınız. Büyükleriniz toplumsal bedeni parçalıyorsa şayet, mutlaka bir bildikleri vardır. Merak etmeyin, parçalarınızdan yeni bir bütün yaratılacak ve siz de yeni bütünün bir parçası olacaksınız. Ve o zaman daha da yüksek bir bilinç düzeyine erişecek, arş-ı alaya ulaşacaksınız. Çok şükür bilinçli varlıklarız da bütünlüğümüzü her koşulda koruyabiliyoruz. Yoksa halimiz nice olurdu? Parçalar büyüklerine tabi olmak yerine kendi aralarında örgütlenmeye kalkışabilir ve kendilerini bütünleyecek bir iktidar bulamayacakları için iktidarla bütünleşme fırsatını da kaçırmış olurlardı. İktidar olmadan nasıl yaşayabilecekleri bilmeyen, iktidarsız bir yaşamı tahayyül edemeyen parçalar. İktidarların atölyesindeki aletler, dişliler, makine parçaları. Onları iktidar yarattı ve şimdi onun elinde oyuncaklar. O yüzden çocuk bırakıldılar ve bilinçlenmek için her zaman daha üstün bir bütüne, iktidara ihtiyaçları var.

***

“Kitleler aldatılmadılar; belirli bir aşamada, belirli koşullar altında onlar faşizmi arzuladılar” (Deleuze ve Guattari). Kesinlikle doğru, vallahi biz aldatılmadık; paramparça ve bilinçsiz bir halde terk edilmiştik ve tek istediğimiz, biraz bilinçti; bilinçsiz yapamazdık. Ve bilinç bize her zamanki gibi göklerden geldi. Tepeden bakan bir despot yakamıza rozet taktı ve bilinçlendik. Artık ait olduğumuz bir kimliğimiz var ve ne korkudan ne de kaygıdan eser kaldı. İçimize zaman zaman korku düşse de mantra yardımımıza yetişiyor ve büyüklerimize saygıda asla kusur etmiyoruz. Bizim bir suçumuz varsa o da bütünü arzulamak. Dahil olduğumuz bütünün faşizme dönüşeceğini nereden bilecektik ki? Sanırım, başka bir bütün hayal edemediğimiz için dönüp dolaşıp hep faşizme geliyoruz. Başka bir bütün, faşizm üretmeyecek bir bütün nasıl kurulur, bilmiyoruz. Dediğim gibi, tek istediğimiz, yeniden dolaşıma girmek ve bir bütüne ait olmaktı. Tamamen ıskartaya çıkarılmış, dolaşımdan dışlanmış bir atık olmak kim ister ki? Her atık, geri dönüşüm kutusunu özler.

Bütünden koparılmış ve bilincini yitirmiş parçalar kendi aralarında bağlantılar icat etmek yerine verili, hazır bağlantılarla bütüne ulaşmaya çabaladılar. Bu zamana kadar bağlantılar hep iktidarlar tarafından verildi. Parçalar, önceden tasarlanmış bir bütünün içine yerleştirildi. Ve verili bağlantılarla parçaların ulaşılacağı bütün belliydi: En iyi ihtimalle totalitarizm ve faşizm. Oysa totalitarizm üretmeyecek bağlantılar verili değildir, bir sanat eseri gibi icat edilmeleri gerekir. “Sanat, henüz eksik olan bir halkı bekleyen, çağıran şeydir” (Deleuze).