Bugün 1 Mayıs. Farklılıklarımızı bir kenara bırakarak, birbirimizin acılarına ortak olmanın günüdür 1 Mayıs. Bir farkındalık günüdür.

Tek bir karanfille dünyaya meydan okuduğunuzu hissedebildiğiniz bir gün.

Yasaklı sokaklarda tek başına yürümenin, her adımda çoğalarak, suskun, ama çoğalarak yürümenin adıdır 1 Mayıs.

Bir kadınsındır. Kaskları, kalkanları ile sana bakan, binlerce erkeğin arasından geçersin, “dudaklarını yakan bir çift sözün vardır”, söylenmez.

Bir işçisindir. Teslim olmamışsındır dönen çarkların, makine seslerinin gürültüsüne. Makinelerin yanık yağ kokan öfkeli nefesini değil, özgürlüğün kokusunu çekmek istersin içine. İşçiyim dersin. Cinsiyetin Erkek, kadın ya da ikisi de değil, etnik kimliğin Türk, Kürt, Arap ya da Ermeni. Memleketin Türkiye, Suriye, Afganistan ya da başka bir yer. Tenin açık ya da koyu fark etmez. Terin aynı renktedir. Umut hep mavi.

Para padişah koltuğundadır yine Nazım’ın dediği gibi. Ve Vedat Türkali’nin dizeleri kulaklarımızdadır. Haramiler kesmiştir yolları. Haktan bahseden namuslu insanlar için kentin mahzenleri hazırlanmıştır.

Peki hava döner mi, işçiden yana eser mi yel Can babanın dediği gibi? İstanbul’da 2007’den 2010’a örülen o mücadeleye sırtını dönmek de mümkün, o yılların ayak izlerini takip etmek de.

8 saatlik işgünü mücadelesi

Yıl 1886’dır. 1 Mayıs 1886, bir iş gününe, cumartesiye denk gelmiştir. Bu, dünya işçi hareketi tarihindeki ilk 1 Mayıs protestosudur. Bütün Amerika’dan 340.000 işçi sekiz saatlik iş günü için bu greve katılmıştır. 100.000 kişi çalışma saatlerinin azaltılması hakkı kazanmıştır.

Grev büyük tehdittir sermaye için. İşçi emek gücünü en iyimser hal ile 1 saatlik üretimi için satar. Sonra başlar sermayeye çalışmaya. O yüzden işçinin grev iradesini kırmak esastır sermaye için. Onun için her yol meşrudur.

İşçinin soluduğu hava karanlıktır, oturduğu ev rutubetli.

Bir de bölünmüştür işçiler. Taşeron işçisi ile aynı servise binmek istemeyeni de vardır, kadrolu işçiye küçümser bakan, beyaz yakalısı da. Kimi bir diğerinin mezhebine takılır, kimi teninin rengine, kimisi cinsiyetine takılır kimi dindarlığına, kimi geldiği bölgeye takılır, kimi muhalifliğine, kimi kadrosuna bakar, kimi eğitimine.

Siz hiçbir işçi direnişine gittiniz mi? Bütün bu diğer kimlikler nasıl kaybolur bir anda. Şaşırırsınız. Büyük bir biz olur. Kadını, erkeği, Türkü, Kürdü, Alevisi, Sunnisi, Türkiyelisi, Suriyelisi. Milli birlik beraberlik değil de sınıfsal birlik ve beraberlik iyi gelir bize.

Hepimize ait koca bir dünya var. Yok oluyor gün be gün.

Ve grev hakkı, 8 saatlik işgünü talebi bir kâbus hala bu ülkede birileri için. 132 yıl önce Chicago’lu işçilerin yaktığı ateş hala sıcak.

Sermaye meydanda

Bugün 1 Mayıs. Şeker fabrikaları özelleştiriliyor, grevler yasaklanıyor, devlet tüm kurumları ile sermayeye teslim ediliyor. Umudumuza kurşun işlemese de çürük her bir yanımız.

Cumhurbaşkanlığı sistemi kapımıza dayandı. Kabineye dışarıdan iş adamları atanacakmış, öyle diyor Cumhurbaşkanımız. Patronlar, bakan olacak artık. Pehlivan gibi çıkacaklar meydana.

Merak ediyorum grev yasakları ile övünen ya da övünemeyen, iktidar ya da muhalif, kaç kişi karşı bu duruma? Arka planda muhalefetin hazırladığı hangi aday, “dur kardeşim o koltuklar patronlar saltanatını sürsün, çok uluslu şirketler top koştursun diye değil diyebilecek. “Yeter artık! fabrikalardan, madenlerden, tezgahlardan, tersanelerden, okuldan, hastaneden, artık üretenler yönetecek” diyenlerin sesine kim sahip çıkacak?

Zor günler bekliyor hepimizi. İşçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü 1 Mayıs kutlu olsun!