Hafta sonu Başakşehir Fatih Terim Stadı’nın açılışı oldukça şendi.

Hafta sonu Başakşehir Fatih Terim Stadı’nın açılışı oldukça şendi. Seçim arifesinde tam bir propaganda aracına dönen organizasyonunda, cumhurbaşkanlığı koltuğunun en güçlü adayı Recep Tayyip Erdoğan futbolumuza bir dönem damgasını vuran unutulmaz yıldızları gölgede bıraktı.

Başbakan, Kızıldeniz’i yaran Musa Peygamber gibi delici, Cristiano Ronaldo gibi bitiriciydi. Şaka bir tarafa hat-trick yaparken, sahiden ikinci golünü Messi görse yeriydi. Sol ayağıyla müthiş aşırttı, futbol oynadığı günleri merak ettirdi.
Bir gösteri maçından fazlasını beklemeli miydi... Küçücükken babalarımızla oynadığımız ve hep kazandığımız teke tek kapışmalar bile sanki daha mücadeleciydi ya neyse.

Karşılaşmayı Erdoğan’ın takımı 9-4 kazanırken, belki de kariyerinde tek eksik olan görüntüler futbolla yatıp kalkan bu topraklarda ortaya çıkıyordu. Attığı jeneriklik gol de cabasıydı...

Peki yeşil sahalarda ünlenip sonradan siyaset sahnesinde yıldızlaşan isimleri hiç merak ettiniz mi? Aralarında bildikleriniz de var...

Tabii sadece Hakan Şükür’den bahsetmiyorum. Lig tarihimizin en çok golüne imza atan forveti, sessiz başladığı politik kariyerinde malum 17 Aralık’tan bu yana başka bir yakanın ileri ucunda dikkat çekiyor.

Bir dönem Fenerbahçe’yi de çalıştıran Zico, Brezilya’nın askeri cunta sonrası görev yapan ilk devlet başkanı Fernando Collor de Mello tarafından 1991’de spor bakanlığı koltuğuna oturtulmuştu. Beyaz Pele kısa bir süre sonra Uzakdoğu’ya açılıyor, profesyonelliğe geçiş aşamasındaki Japonya’nın futbol elçisi oluyordu.

Maestrodan sonra Pele, Romario ve Bebeto da Brezilya’da siyaset sahnesinde parlayacaktı...

Özgeçmişinde üç de Dünya Kupası şampiyonluğu yazan Pele, devlet başkanı Fernando Henrique Cardoso tarafından spor bakanı yapılmıştı. Samba diyarındaki yolsuzlukların peşine düşen Siyah İnci de koltuğunu yine aynı gerekçeyle bırakmak zorunda kalmış fakat hakkındaki iddialar ispatlanmamıştı.

1974 Dünya Kupası’nda üçüncü olan Polonya’nın iki yıldızı sonradan politikaya transfer oluyordu. Elemelerde Wembley’de İngiltere’ye karşı adeta tek başına direnen efsanevi kaleci Jan Tomaszewski, Almanya’daki şampiyonada iki penaltı kurtararak tarihe geçiyordu. Hünerlerini 2011’den bu yana mecliste sergiliyor.

File bekçisi takım arkadaşından farklı olarak 2001-2005 yılları arasında senatörlük yapmıştı Grzegorz Lato. 1982’de de üçüncü olan Polonya takımının kadrosunda bulunan Lehistan sefiri, 1974 Dünya Kupası’nda gol kralı olmuştu. 2008’de federasyon başkanlığı koltuğuna oturan “daimi kel”, ülkesi ile Ukrayna’nın beraber düzenlediği EURO 2012’de UEFA Başkanı Michel Platini ile devamlı aynı karede görüntülenmişti.

Polonya demişken, bir dönem Galatasaray’da sahne alan Roman Kosecki’nin de 2005’de milletvekili olduğunu anımsatmalı tabii...

Taçlanmamış futbol takımlarının en görkemlisi olan Macaristan’ın yıldızlarındandı Jozsef Bozsik. Birçokları tarafından tarihin gelmiş geçmiş en iyi üçüncü futbolcusu olarak kabul edilen Puskas’ın kapı komşusu ve yakın arkadaşıydı. Beraber büyümüşler, aynı takımlarda döktürmüşlerdi. Ne zaman Sovyet tankları Budapeşte’de cirit atıyor; Puskas, Kocsis, Czibor Batı’ya açılırken, ülkesinde kalan orta saha oyuncusu jübilesini müteakip parlamentoya giriyordu. Zaten o yüzden futbol literatüründeki kod adı: Milletvekili!

Güç, hız, teknik... Doksanlı yıllarda yeşil sahalarda esen bir fırtınaydı George Weah. Aklın bittiği yerde başlamış, sınırları zorlamıştı. Yetmiş metre top sürüp kaleye giren de oydu, nakış gibi topu işleyen de. Mermiden hızlı, ışık hızından yavaş şut çeken de oydu, rakiplerinin sağından atıp solundan geçerken rüzgârıyla meslektaşlarının üşütmesine neden olan da. 2005’te devlet başkanlığı seçiminde ikinci tura kalsa da koltuğu Harvardlı rakibi Ellen Johnson Sirleaf Hanımefendi’ye kaptırmıştı. Liberya tarihinin en büyük futbolcusunun yeterince eğitim almamış olması, kampanya sürecinin kilit noktasıydı.

Lens, Marsilya ve Liverpool’dan da hatırladığımız Gineli Titi Camara, 2009’da milli takımın başına geçmiş, ertesi yıl da spor bakanı olmuştu. 2012’nin sonuna kadar da görevindeydi...

İzlanda tarihinin ilk profesyonel futbolcusu olan Albert Sigurdur Gudmundsson’un özgeçmişinde Glasgow Rangers, Arsenal, Milan yazıyor; federasyon başkanı, elçi, maliye ve sanayi bakanı da. Bir koltukta kaç karpuz taşıdığına hayran bırakan merhum siyasetçi, 1980’de ülkesinin bir numaralı pozisyonuna talip olduysa da zafer dünyanın ilk seçimle gelen kadın devlet başkanı Vigdis Finnbogadottir’in olmuştu.

Kuzey’e gitmişken, Kaj Leo Johannesen dememek olmaz. 2008’den bu yana Faroa Adaları’nın başbakanlık koltuğunda oturan siyasetçi, sporla iç içe büyümüştü. Hentbol kariyerinde golcü, futbolculuk günlerinde ise üç direk arasını bekleyen ve ülkenin en güçlü takımı Torshavn’da şampiyonluklar kazanan Johannesen, dört kez de milli formayı terletmişti.

Politikacı futbolcular aslında düşündüğümüzden çoklar. Sizce de öyle değil mi?