Sanata, sanatçıya bu kadar kötü davranmak nedir? Müzisyen intiharlarının gündemden düşmediği, tiyatrocuların ayakta durmak için çaba harcadığı, sanatın hemen her alanında sıkıntıların yaşandığı salgın hastalık döneminde yaşamımızı güzelleştiren bu insanlara neden samimiyetle sahip çıkılmaz? Salgın bahanesiyle yaşam tarzına müdahalede neden ilk onlar gözden çıkarılır?

Cumhurbaşkanı salgın önlemleriyle ilgili açıklama yaparken “müzik kısıtlamasını 24’e çekiyoruz” diyerek bir rahatlamaya işaret etti. Ancak hemen ardından “kusura bakmasınlar, gece kimsenin kimseyi rahatsız etmeye hakkı yoktur” diyerek salgınla ilgisi olmayan bir şey söyledi. Nedir? Çok açık, müziğe, gece uygun mekânlarda oturup canlı müzik dinleyen insanların yaşam biçimine bir müdahale bu. Tıpkı sokağa çıkma yasağı olan günlerde açık olan marketlerden alkollü içki satışının yasaklanması gibi. Bilimsel bir dayanağı olmayan uygulamaların, açıklamaların bir devamı ile karşı karşıyayız.

Salgınla mücadelenin hep bilimle ve dayanışmayla sürdürülmesi gerektiğini yazıyorum. Önlemlerin bir parçası olarak yapılan kimi açıklamaların, konulan yasakların bilimsel bir yanının olmadığını, başka bir hedefe yöneldiğini toplum anlayabiliyor. Tutarsız uygulamaların iki önemli sonucu var, birincisi yasak koyanların kendilerinin uymadığı örneklerde gördüğümüz gibi toplumun güven duymaması, ciddiye almaması. Diğeri de salgının siyasi hedeflerle fırsata çevrilmeye çalışıldığı algısının kuvvetlenmesi. Hatırlayınız, bir yandan kapalı salonlarda lebalep dolu kongreler yapılırken açık havada yapılan pek çok etkinlik, basın açıklaması, protesto gösterisi iptal edildi, polis müdahaleleri oldu. Emekçilerin haklarını araması, greve gitmesi, sesini çıkarabilmesi fiilen imkânsız hale getirildi.

İnsan neden rahatsız olur?

Vücudumuza içeriden ya da dışarıdan gelen ve hoşumuza gitmeyen uyaranlar bizi rahatsız eder. Bu müzik olabilir mi? Beğenmiyorsak evet. Ancak o zaman yapılacak bellidir, kimse o müziği zorla dinletemez, kayıttan dinliyorsanız müziği değiştirirsiniz ya da kapatırsınız. Canlı müzik dinlenen bir ortamda iseniz oradan ayrılırsınız. Olası rahatsızlıkları engelleyecek düzenlemeler zaten vardır. Müzik dinleyenleri, sanatçıları susturmak, rahatsızlık vermekle suçlamak ise doğrudan insanların beğenilerine, yaşam tarzlarına müdahale anlamına gelir. Bizi bir arada tutan temel değerlere ters düşer, özgürlüklere engeldir.

Müzik değil, yaşamımıza siyasi gerekçelere dayanan müdahale bizi rahatsız eder. Toplumu kutuplaştıran, yurttaşları ötekileştiren yaklaşımların devamıdır. Sağlığın temel bileşenlerinden olan sosyal iyilik halini de ruhsal iyilik halini de bozar.

Cumhuriyet’in temel kazanımlarıyla hesaplaşma telaşı

Siyasal iktidarın “2023 hedefleri” adıyla uzun süredir sergilediği kimi yaklaşımların laiklik, kişisel hak ve özgürlükler, hukuk devleti, sosyal devlet gibi temel anayasal kavramları tartışmaya açıp aşındırdığı görülüyor. Yapılanlar Cumhuriyet’in yüzüncü yılı üzerinden sembolik bir anlama da kavuşturulmaya çalışılıyor.

Burada şunu söylemek gerekiyor: Türkiye farklı aidiyet, inanç, kültür ve yaşam biçimlerinden geniş toplum kesimlerinin bir arada yaşama konusunda istekli olduğu, çoğunlukla başardığı, çatışmadan beslenmeye çalışan tüm çıkar odaklarına rağmen çaba harcadığı bir ülke. Bunu geliştirmemiz ve yeni yüzyılına girerken Cumhuriyet’i daha iyi bir noktaya taşımayı başarmamız gerekiyor. Hele insanlığın binlerce yıllık mücadele ile kazandığı temel değerleri aşındıran girişimlere hep birlikte itiraz etmemiz şart. Türkiye tarihi birikimiyle, büyüklüğü ve yetiştirdiği insan gücüyle bunu yapabilecek bir ülke. Toplumu buna aykırı biçimde şekillendirmeye çalışan söylemlerin, uygulamaların karşılığının olmadığını hep beraber göreceğiz.

Sanatın, emeğin değerinin bilindiği, doğaya ve tüm canlılara saygılı bir ülkede barış içinde, sağlıklı yaşamak istiyoruz. Bu nedenle tabi ki kusura bakıyoruz.