Salgın vesilesiyle Türkiye'de iktidar ile muhalefet arasında sık rastlanan karşılıklı suçlamaları yaşıyoruz.

İktidar muhalefeti Türkiye'nin salgına karşı yürüttüğü "dünyaya örnek teşkil eden" mücadeleyi sekteye uğratmaya, çift başlılık yaratmaya, "siyasal rant elde etmeye" çalışmakla suçluyor. Muhalefet çevrelerinde de Covid-19 hastalığı ile mücadelede siyasal iktidarın bir başarı tablosu çizmeye çalıştığını, "salgın hastalığın bile" siyasete alet edilmek istendiğini ifade edenler var.

Bu "siyasete alet etme" söylemi yerine göre iktidar ya da muhalefet çevrelerince karşı tarafı yıpratma amacıyla kullanılır. İktidarların, özellikle otoriterleşen iktidarların siyasetin alanını daraltmak, içini boşaltmak için başvurdukları bir yöntem olarak dikkat çeker. Muhalefet çevrelerince kabul görüp kullanılmasını ise ayrıca tartışmak gerekir.

Örnekleri çok. Milli çıkarlar, deprem, ekonomi, eğitim, sağlık, ekoloji konuları değişik zamanlarda "siyaset üstü" olarak sunulur. Oysa tam da siyasetin konusudurlar. Tıpkı kadın cinayetleri, tarikat yurtlarında tecavüze uğrayan çocuklar, dayak yiyen sağlıkçılar, işsiz gençler, emeklilikte yaşa takılanlar, Akkuyu'daki nükleer santral, Kazdağları'nda altıncı şirketlere katlettirilen ormanlar, millet bahçesi yapılan Salda Gölü, sel suları altında can vermemiz ya da savunma hakkımız için yürüyen avukatlarımızın polis saldırısına uğraması gibi.

Bu meseleleri iktidarların istediği gibi "siyaset üstü" ilan edip çözemeyiz, olabildiğince toplumsallaştırmalı ve tüm siyasal özneleri konumlarını netleştirmeye zorlamalıyız. Sıklıkla yürütülen kısır tartışmalara göre yaşamımızın doğrudan içindeki bu alanlarda yapılacak işlerin daha verimli olduğu ortada.

KORONAVIRÜS

En güncel konuya dönersek, salgın hastalıklar sadece tıbbın değil siyasetin de konusudur. İktidar bu "işten" en az hasarla ve hatta bir başarı öyküsüyle çıkmaya çalışıp muhalefetin alanını daraltarak siyaset anlayışına uygun olanı, kendisi için yararlı olanı yapmaya çalışmaktadır. Buna bilim ile, akıl ile eksik bırakılanları açığa çıkararak, çarpıtılan gerçekleri ortaya sererek, belki de en önemlisi sağlık emekçileri ve yurttaşlarımızın yaşadıklarını doğru biçimde yansıtarak cevap verilebilir. Muhalefet partilerinin bu alanda gerçekleşen yetkin üretimleri kullanarak konuyu toplumsallaştırmaları, siyasallaştırmaları beklenir.

Covid-19 hastalığından etkilenmemiz evde kalıp kalamamamızla, işimizi kaybetmemizle, iyi beslenmemiz, barınma koşullarımız, dinlenebilmemiz, sağlık hizmetlerine ulaşabilmemiz gibi pek çok toplumsal, ekonomik koşullarla ilişkilidir. Sadece hekimlerin virüsü, ilaçları, aşıyı, korunma yollarını tartıştıkları "teknik" bir mesele değildir.

Yeniden açılma, normalleşme uygulamaları ile Covid-19 hastalığının artış eğilimine girmesi hepimizi kaygılandırıyor. Sadece Türkiye'de değil dünyanın değişik bölgelerinde hastalık yayılmaya devam ediyor. İktidarların halkın sağlık hakkından çok ekonomik, siyasi göstergelere göre hareket ettikleri gözleniyor. Karar alma süreçlerine toplumun katılımı ise çoğu zaman mümkün olamıyor. Bunu sağlayacak olan örgütlenme ve söz söyleyebilme özgürlüğüdür.

SAĞLIKLI OLMAK IÇIN

Sağlığımızı doğrudan etkileyen pek çok konu, şehir hastaneleri, bunların maliyetleri, şehir merkezinde olup kapatılan kadim hastanelerimiz, Soma'da ve diğerlerinde yaşadığımız iş cinayetleri, havamızı, suyumuzu kirleten doğa katliamları, gıda güvenliğimizin yok olması, emek, barış, demokrasi mücadelesi hep bütünlüklü bir siyasal mücadelenin konuları.

Gözümüze yapılan iğneden kalbimize takılan stente, beynimize çekilen MR'ın kalitesine, sağlıkçılara uygulanan performans sistemine, tıp ve sağlıkçı eğitimine, ilaç politikalarına kadar sağlığımızı belirleyen pek çok kararı iktidarlar veriyorlar. Tüm bu belirleyenleri değerlendirmeden, bunlar için mücadele etmeden sağlıklı olmamız mümkün değil.

Bu köşede bunları tartışmaya çalışacağız. Umarım sağlığa iyi gelir.