Koronavirüs testi pozitif çıktıktan sonra intihar eden 60 yaşındaki Fransız ekiplerinden Reims’in doktoru Bernard Gonzalez’i anarak kulübün geçmişini yad edelim...

Şampanya diyarının gölgesinde...

Bernard Gonzalez… Bu adı hiç duymuş muydunuz? Milyarları peşinden sürükleyen oyunun isimsiz milyonlarca kahramanından sadece biri. Fransız ekiplerinden Reims’in doktoru artık yaşamıyor. Koronavirüs testi pozitif çıktıktan sonra intihar eden 60 yaşındaki hekim gözleri yaşartıyor, ardında bıraktığı mektupta yazdıkları özellikle bu satırların yazarı tarafından ziyadesiyle merak ediliyor.

Virüsle yatıp kalktığımız şu günlerde biraz nostalji insan doğasının olmazsa olmazı sanki. Gelin bu sefer de o ismini bu talihsiz olayda öğrendiğimiz doktorun yıllarını verdiği camiayı anlatayım, beraber bir ömür önceye ışınlanalım…


Paris’in 130 kilometre kuzeydoğusunda bulunan Reims şehri, muhteşem katedraliyle biliniyor. Gotik mimarinin gözbebeği, asırlar boyunca Fransa krallarının taç giyme törenlerine de ev sahipliği yapmıştı. Şampanya diyarının önemli kenti, futbol sahalarında da bir zamanlar fırtınalar estiriyordu.
Stade de Reims isimli kulüp futbol literatüründe Stade Reims veya Reims adıyla da biliniyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra birinci lige çıkan kırmızı-beyazlılar, ilk kez 1949’da şampiyon olmuştu. Savunmadaki Robert Jonquet, 29 Şubat’ta doğmasından kelli yıllar önce yaptığım bir araştırmada keşfettiğim forvet Pierre Sinibaldi ki iki abisiyle bir dönem ayrıca takım arkadaşıydı, orta sahadaki Albert Batteux dikkat çekiyordu.

RAYMOND KOPA'NIN HİKÂYESİ

1950’lerde rakiplerine kök söktüren camianın kumandanı olarak da bilinen Batteux, Raymond Kopa’yı renklerine bağlayarak resmen destanı yazmaya başlamıştı. Hocalığında beşi Reims, üçü de Saint-Étienne’le olmak üzere sampanya-diyarinin-golgesinde-712220-1.toplam sekiz lig şampiyonluğuna imza atan futbol insanı, Fransa tarihinin en başarılı kulüp teknik direktörü apoletini de taşımaya devam ediyor. Tesadüf bu ya yine onun öğrencilerinden Michel Hidalgo’yu geçen hafta anmış, Fransa’ya 1984’te Avrupa şampiyonluğu getirdiği finali yazmıştım.

Peki onun tarihe geçen transferi kimdi? 1931'de doğmuştu futbol tarihinin biricik Napolyon'u. O gün adı Raymond Kopaszewski idi. Nüfus kayıtlarında bir yanlışlık yoktu; Birinci Dünya Savaşı'nı müteakip ekmek umuduyla kuzeydeki madenlerde çalışmak için Fransa sınırını geçen altı binden fazla Polonyalıdan birinin oğluydu.

Çok yetenekliydi ufaklık. Sahalarda döktürürken, bir taraftan da madende çalışıyordu. İşte bir gün işaret parmağını kaybeden delikanlı tercihini yapıyordu. Meşin yuvarlağın peşinden gitmiş; yeşil sahalar bir efsaneye tanıklık etmişti.

18 yaşında aldığı Fransız vatandaşlığı, iki ülkenin futbol yazgısını değiştiriyordu. Fransa parlıyor, Polonya Lato’yu bekliyordu.

Kısa sürede marifetlerini sergileyen bücür, Reims'in yolunu tutmuştu. Maaşı 10 katına çıkmış; bir manada yırtmıştı. Şampanyacılar'ı iki kere ligde mutlu sona taşıyan futbolcu, 1956'da takımını tarihin ilk Şampiyon Kulüpler Kupası’nda finale taşımıştı. Real Madrid iki defa geriye düştüğü karşılaşmayı 4-3 kazanarak taçlanmıştı.

'KÜÇÜK NAPOLYON'

İspanyollar aslen onunla bir önceki yıl tanışmıştı. Madrid'de oynanan bir milli maçta döktüren maestro için Marca, 'Küçük Napolyon' manşetini atmıştı.

Hem Copa’yı, hem Kopa’yı isteyen Real Madrid muradına eriyor, maestro finalden sonra ikâmeti rekor bir ücretle İspanya’ya aldırıyordu. O parayla Reims ülkenin üç harika yeteneğini renklerine bağlıyordu. 1958 Dünya Kupası’nda Fransa üçüncü olurken, bir zamanların maden işçisi döktürüyor, onun paslarıyla coşan Just Fontaine turnuvayı 13 golle kapatıyordu. Dünya Kupası tarihinde bir turnuvada en fazla gol atan oyuncu unvanına sahip santrfor, aslında Şampanyacılar'a Napolyon'un bonservisiyle transfer edilmişti.

1958 onun için unutulmaz bir yıldı. Ligde şampiyonluk; Avrupa'da zafer, dünya üçüncülüğü derken Ballon D'Or onun olmuştu. France Football'un verdiği prestijli ödülü kazanan ilk Fransız da oydu.

Beyaz Şimşekler’in üst üste dördüncü Şampiyon Kulüpler Kupası zaferinden sonra Reims'e dönen yıldız geleneği bozmamıştı. Şampiyonluklar gelse de artık bir şeyler değişmişti. İkinci kümenin yolunu tutan takımını tekrar birinci lige taşısa da şampanya diyarının üzümleri kararmıştı. Düşününce belki de o üzümler bir ömürdür parıldamıyor ya neyse.

O doğup büyüdüğü Fransa'da yıldızlaştı. Anavatanı olarak orayı görmesini kimileri yadırgadıysa da o aslında köklerini hiçbir zaman unutmamış ancak yaşadığı ülkeyi seçmişti tıpkı milyonlarca göçmen çocuğu gibi. Yıllar sonra Horozlar, İtalyan asıllı Michel Platini ile Avrupa Şampiyonası'nı, Cezayir kökenli Zinedine Zidane ile Dünya Kupası'nı kazanacaktı.

Onu ilahlaştıran Tanrı vergisi yeteneklerini sahalara yansıtmasa, kim bilir babası ve abisi gibi silikozisten erken yaşta ölecek; son nefesini 85'inde vermeyecekti...

Son sözü ona bırakalım: “Polonyalı kökenim olmasa ve fakir bir aileden gelmesem, ait olduğum sınıftan sıyrılma baskısını bu kadar hissetmez, Reims, Real Madrid ve Fransa'nın Kopa'sı da olmazdım. Bunlar olmadan da iyi bir futbolcu olabilirdim ancak madende çalışmasam hep Kopaszewski olarak anılırdım."

Reims’in intihar eden doktoru bir yandan hüzünlendirirken, bir taraftan da eski defterleri açtırdı. Kusuruma bakmayın…

Yeryüzünün dört bir köşesinde bu illetle canları pahasına mücadele eden sağlık emekçilerini bir daha yürekten teşekkür etmeli, Profesör Doktor Cemil Taşçıoğlu gibi bu uğurda hayatlarını kaybedenleri de yaşadığımız sürece yaşatmaya devam etmeli!