Hâlâ içinde bulunduğumuz yirmi küsur yıllık süreçte mevcut iktidardan gelen hiçbir teklife olumlu yanıt vermedim. Hiçbir projem için Kültür Bakanlığı fonlarına başvurmadım. İktidar yayın organlarından birisinin yarışmasına aday gösterildim; adaylığı reddettim. Bu iktidara yakınlaşan ‘eski dostlar’dan uzaklaştım; selamı sabahı kestim. Alanlarda, cezaevlerinde ölmüş insanlar söz konusuyken, yaşamlarını hâlâ suçsuz yere zindanda geçiren dostlarımız varken, heba olmuş yaşamlar hepimizin malumuyken benim yaşadıklarım devede kulak kalır. Ama bunları da ben yaşadım ve ilk ağızdan anlatabileceğim şeyler varken bunu yapmamayı tercih etmedim. Umarım kimseyi gücendirmem.


Sayın Başkan,

“Üç gün kayak yapmam başkasının acısını hissetmediğim anlamına gelmez” dediğinizde sizinle aynı fikirdeydim. Balık restoranındaki fotoğrafınız günlerce gündemden düşmediğinde de bunun haksız bir linç olduğunda sizinle hemfikir oldum. Tüm bunların yanında, büyük bir fark atarak kazandığınız belediye başkanlığı seçimlerinde aldığınız oylardan biri de benim verdiğim oydur. Seçmeni olduğum Burgazada Mahallesi’nde kendi kullandığımız oyun dışında, arkadaşlarla faytonlar tutarak yukarıya, okula oy kullanacak seçmenleri taşıdığımızı da söylemeden geçmeyeceğim.

Başkanlığınız döneminde verdiğiniz en büyük mücadelelerden biri UKOME’deki taksi savaşınızdır. Gerek sosyal medyada, gerek bu köşede yazılar yazdım. Hatta yeri gelmişken artık şunu da yazayım:

30 Ağustos 2021 akşamı Kadıköy’deki konserimin çıkışında uğradığım saldırının faillerinden ikisi yakalanmıştı. Faillerden biri verdiği polis ifadesinde mesleği sorulduğunda ‘taksici’ olduğunu söyledi. Yazdığım ‘UKOME’ yazılarından biri ile olayın gerçekleştiği tarih çok yakın olunca insan ister istemez şüpheleniyor; sebep bu yazı mıydı diye. Şunu da belirtelim ki olayın üzerinden bir seneye yakın zaman geçmesine karşın henüz dava açılmadı, soruşturma sürüyor.

***

Sayın Başkan,

Otobüsünüzdeki fotoğraf inanın üç, beş kişiyi değil, toplumun sizi seven, size oy vermiş geniş bir kesimini rahatsız etti. Fotoğraf ilk paylaşıldığı gün beş yüz kişilik bir Ankara Konservatuarı grubunda saatlerce bu fotoğraf ve yarattığı rahatsızlık konuşuldu. Sadece o gruptaki kişiler bile bu ülkenin aydınlarından, sanatçılarındandır. Zamanında iktidarın en tepesindeki ile poz verip en yakınlarını kırmış, üzmüş olanlar bile zamanında yaptıkları hatadan pişman olmuş olacaklar ki, sizin fotoğrafınızı eleştirdiler; “Otobüsten inerim” dediler. Demek ki bir fotoğraf incitmeye yetiyor!

Siz, kazandığınız seçimle yirmi küsur yıllık karanlık içinde bu topluma umut oldunuz. Siz, sevmediğimiz, hayat görüşlerimiz farklı olan ve hatta “kan davalılarımızın” doğum günlerini kutladığınızda, ölüm yıl dönümlerinde andığınızda bile dedik ki “Sadece bizim gibi düşünenlerin belediye başkanı olacak değil, toplumun diğer kesimlerini de kucaklayacak.” Anladık bunu.

***

Otobüsünüze aldığınız bazı kişiler kanımıza dokundu Sayın İmamoğlu! Birlikte fotoğraf verdiğiniz herkesi sevmek zorunda değiliz elbette. Örneğin; bize uymayan ama karşımızdaki düşüncenin inanmış, istikrarlı, hiç bu güne kadar kendi düşüncelerinden taviz vermemiş kişileri olsaydı o fotoğraftaki bir kaç insan, yine bu tepki ile karşılaşmazdınız. O fotoğraf ile payelendirdiğiniz birkaç kişinin toplumun sağında da solunda da, yukarısında da aşağısında da bir değeri yok. Her uçağa, her trene, her otobüse koşa koşa binecek bu insanlara bitmiş, saygınlığını yitirmiş, hatta belki hiç saygınlığı olmamış yaşamlarında paye vermeniz elbette ki bizleri kıracak, üzecek ve size küsenler olacak. Bu hatadan dönmek yerine bir de bize parmak sallamanız gerçekten olacak şey değildi Sayın İmamoğlu! Hem de yirmi yıllık karanlıkta aklımızdan hiç çıkmayan şey bize sallanan parmaklarken...

***

Karadeniz gezinizde dondurmacıdaki Che Guevara resmini çekmeye çalışan sözde gazeteciye izin vermeyen esnaf hemşeriniz şöyle demişti: “Ben O’ndan ve eşinden hiç hazzetmem. Ben merkezci, üsttenci, ‘snop’ bile denilemeyecek kadar vasat insanların hayatımızı yönlendirmesine karşıyım. Birden benim dükkâna girdiler, eşim de o an tanıyamadığı için dondurma vermiş. Che’nin fotoğrafını çekmeye çalıştı. Onu görünce ‘Siz, katil dediğiniz bir insanın neden fotoğrafını çekmeye çalışıyorsunuz?’ dedim.”

Sayın Başkan, bu hemşeriniz iki gün sonra bu vasat insanları sizinle aynı fotoğrafta görürse üzülmez, kırılmaz, bozulmaz mı?

Cezaevlerinde ölen, hâlâ cezaevlerinde suçsuz yere hayatları heba edilen, yurtdışında yaşamak zorunda kalan, ülkesine dönemeyen insanların ahı var otobüsünüze aldıklarınızda.

Kırıldık, üzüldük, kızdık, öfkelendik Sayın Başkan!

Yapmayın!