Almanya'da seçimlere üç gün kala SPD önde. Merkel'in hükümetteki yardımcısı Scholz, Willy Brandt, Helmut Schmidt ve Gerhard Schröder’den sonra Federal Cumhuriyet’in 4'üncü sosyal demokrat başkanı olabilir.

Şimdi SPD vakti, solda birlik şansı

Federal Almanya Cumhuriyeti, pazar günü kuruluşundan bu yana 20’nci kez genel seçime gidiyor. Kamuoyu yoklamaları seçmenlerin büyük çoğunluğunun sosyal demokratların federal başbakan adayı Olaf Scholz'u, 16 yıl bu görevi yürüten Angela Merkel‘in yerine en uygun aday olarak gördüğüne işaret ediyor. Scholz’a yönelik sempati, partisinin oy oranlarının da artmasına neden oluyor ve böylece sosyal demokratlar uzun yıllardır ilk kez federal düzeydeki bir seçim yarışını önde götürüyorlar. Son haftalardaki anketlere bakılırsa, oylarını merkez sağ partiler CDU-CSU blokuna yüzde 3-4 oranında fark atarak yüzde 25-26'a yükselten Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD), genel seçimin galibi olabilir.


Rakipleri, Merkel liderliğindeki CDU/CSU-SPD koalisyon hükümetinde 2018'den bu yana Federal Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı olarak yer alan Scholz’un “İşini iyi yapan bir devlet adamı“ imajının, yıllardır süregelen bir “Kara para aklama” soruşturması kapsamında bakanlığa yapılan polis baskını vesilesiyle tahrip olmasını bekliyorlardı. Ancak bu baskın ve ardından Federal Meclis Soruşturma Komisyonu'nda ifade vermesi için alınan “olağanüstü davet“ beklenen sonucu vermedi. Bu badireyi zarar görmeden, kimi gözlemcilere göre de biraz daha güçlenerek atlatmış gibi görünüyor. Genel seçimden birkaç öncesine getirilen söz konusu baskının zamanlamasının manidarlığı, soruşturmanın asıl hedefi olan kişi ve ofislerin bakanlığın Berlin‘deki merkezinde değil, başka kentlerde olması, baskın kararının ardındaki savcı, yargıç ve eyalet adalet bakanın CDU üyesi olması gibi hususlar, Scholz’u yıpratmaya yönelik bir “siyasi operasyon”un sözkonusu olduğuna dair yorumların öne çıkmasına yol açtı.

Operasyonun sorumluları Almanya‘yı bir "muz cumhuriyeti" düzeyine indirmekle suçlanırken, Scholz bu tartışmayı bakanlığı devraldıktan sonra nasıl öncekine göre daha işlevsel hale getirdiğini anlatarak geçiştiriyor. Bu arada komisyonda ifade vermeye gelmeyeceğini öngörüp kendisine yönelik yıpratma kampanyasını “Hesap vermekten kaçıyor“ iddiasıyla daha sertleştirmeyi hedefleyen rakiplerinin planlarını da, seçim kampanyası çalışmalarını iptal edip, saatlerce meclis komisyonunda ifade vermeyi göze alarak boşa çıkardı.

Scholz, hem bakanlığı sırasında, hem de Hamburg Belediye Başkanlığı (ya da başbakanlığı) sırasında yaşanan, devletin ve bireylerin milyonlarca euro zarara uğramasına neden olan çeşitli yolsuzluk olaylarında, kendisine yönelik "görevi ihmal“ gibi suçlamalardan temize çıkmış değil, ancak önümüzdeki birkaç gün boyunca bu durumun onun iktidara yürüyüşünü engelleme şansı düşük görülüyor. Öte yandan çeşitli işveren örgütlerinin sosyal demokrat ağırlıklı bir hükümete sıcak baktıkları görülüyor.

Ancak Bild gazetesi başta olmak üzere sağcı “yandaş medya“nın bu konuyla ilgili yayınlarının küçük oranlarda da olsa etkili olması anketlerdeki tablonun değişmesine yol açabilir. Kamuoyu yoklamalarına göre seçmenlerin yüzde 40 gibi büyük bir kesiminin halen “kararsız“ görünmesi ve tercihini büyük olasılıkla seçim günü yapacak olması yarışı daha da heyecanlı hale getiriyor.

simdi-spd-vakti-solda-birlik-sansi-924436-1.
Pazar günü gerçekleşecek seçimde Berlin Eyaleti’nde konutların kamulaştırılması da oylanacak.



60 MİLYON SEÇMEN BULUNUYOR

Aynı gün Berlin ve Mecklenburg Vorpommern eyaletlerinde buna paralel olarak, eyalet meclisi seçimi de gerçekleştirilecek. Bu eyaletlere ilişkin anketler de SPD‘nin tüm Almanya çapında karizmatik kadın liderlerinden Manuela Schwesig ve Franziska Gieffey‘in yarışı önde götürdüklerini gösteriyor.

Berlin‘deki tarihi “Reichstag“ binasında faaliyetlerini sürdüren Federal Meclis (Bundestag) için gerçekleştirilecek seçim için 47 parti ve seçmen insiyatifi yarışıyor. Bu partilerden şu andaki mecliste grupları bulunan 6‘sının yeniden meclise girmesi kesin. Geri kalanlardan sadece Serbest Seçmenler (FW) partisinin, çok küçük bir olasılık da olsa, bir sürpriz yaparak meclisteki 7‘nci parti olması mümkün. Almanya‘daki seçim yasalarına göre bir partinin meclise girebilmesi için toplam oyların en az yüzde 5‘ini alması ya da en az üç seçim bölgesinde direkt adaylarının kazanması gerekiyor.

Bu barajları aşma şansı olmamasına rağmen seçimlere giren diğer partiler seçim kampanyası sürecini kendi programlarını kamuoyuna iletmek, tartıştırmak ve tartışmak üzere değerlendiriyor. Bunlar arasında çok sayıda sosyalist, komünist ve diğer sol eğilimlerden partiler de yer alıyor. Bu partilerin bir diğer hedefi de devlet yardımından yararlanmak. Yasalara göre seçimde toplam oyların en az yüzde 0,5‘ini alan partilere devlet yardımı veriliyor.

KOALİSYONLAR DEMOKRASİSİ

Federal Almanya Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana koalisyonlar tarafından yönetildi. O yüzden "koalisyonlar demokrasisi“ olarak tanımlanan ülkede, bu seçimden sonra da bu durum devam edecek. Önceki dönemlerden farklı olarak yeni kurulacak hükümetin iki değil, üç partinin ortaklığında kurulması olasılığı daha yüksek.

Uzun süredir kamuoyu yoklamaları söz konusu hükümetin Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU) ve sadece Bavyera eyaletinde örgütlü "küçük kardeşi“ Hıristiyan Sosyal Birlik (CSU) partilerinin önümüzdeki dönemdeki koalisyon hükümetinin de büyük ortağı olacağını ve Federal Başbakan‘ın onlar arasından çıkacağına işaret ediyordu. 16 yıldır Federal Başbakanlık yapan Angela Merkel, uzun süre önce bu seçimden sonra siyaseti bırakacağını açıkladığı için Hıristiyan Birlik (CDU-CSU) içindeki liderlik mücadelesi, Almanya ölçülerinde oldukça sert geçti. Sonunda Almanya‘nın en büyük eyaletlerinden Kuzey Ren Vestfalya‘nın Başbakanı Armin Laschet, önce CDU içindeki genel başkanlık mücadelesini, sonra da Hıristiyan Birlik içindeki "federal başbakan adaylığı“ yarışını kıl payı zaferlerle kazandı. Ancak bu mücadele ve yarışlar hem onu, hem de genel olarak Hıristiyan Birlik‘i zayıflattı. Anketlerde yılbaşında yüzde 35‘in üstünde olan CDU-CSU oyları, bu hafta başındaki kamuoyu yoklamalarını esas alırsak yüzde 20-22‘ye kadar geriledi.

ÜÇLÜ KOALİSYON SEÇENEKLERİ

Girişte de belirtildiği gibi son anketlere göre sosyal demokratlar şu anda yarışı önde götürüyor.

Güvenilir kamuoyu araştırma kuruluşlarından FORSA’nın dün yayınladığı ankete göre son durum şöyle:

SPD: Yüzde 25

CDU-CSU: Yüzde 22

Yeşiller: Yüzde 17

FDP (liberaller): Yüzde 11

AFD (aşırı sağ): Yüzde 11

Sol Parti: Yüzde 6

Pazar akşamı seçim sandıklarından da buna benzer bir tablo çıkarsa SPD'nin ağırlıkta olduğu bir üçlü koalisyon hükümeti önümüzdeki dönem Almanya'yı yönetebilir.

Son haftalardaki tartışmalara bakılırsa SPD'nin Federal Başbakan Adayı Olaf Scholz öncelikle Yeşiller‘le işbirliğini ve üçüncü parti olarak da liberalleri yanına almaya çalışacak. Nisan sonu ve mayıs ayında kısa bir süre anketlerde birinci parti olarak görülen Yeşiller'in liderliğinden de bu yönde mesajlar geliyor. Uzun yıllardır federal düzeyde sosyal demokratlarla değil, merkez sağla işbirliğine hazırlanan Yeşiller, özellikle Federal Başbakan adayı Annalena Baerbock‘un kişisel hataları ve sağ muhafazakâr çevrelerin ona karşı yürüttüğü yıpratma kampanyaları sonucu son birkaç hafta içinde büyük oy kaybı yaşadı. Kısa bir süre de olsa "Almanya‘nın ikinci kadın başbakanı", "İlk anne başbakanı", "en genç başbakan“ olabileceğine dair beklentilerle gündemi belirleyen Baerbock, son açıklamalarında Yeşiller‘in SPD‘li bir koalisyonun ortanca ortağı olmasını artık iyice benimsemiş durumda.

Üçüncü ortak olarak en güçlü aday liberaller. Ancak bu partinin lideri Christian Lindner'in SPD ve Yeşiller'in kolaylıkla anlaşabileceği vergi ve çevre politikaları konusundaki talepleri bu işbirliğini ilk bakışta olanaksız kılıyor.

Zayıf bir olasılık da olsa mevcut tabloya göre SPD'nin CDU-CSU ve Yeşiller‘le bir koalisyona gitme seçeneği de var.

SOLDA BİRLİK ŞANSI DA VAR

Son günlerde yeniden gündeme gelen ve güçlenen bir diğer seçenek ise SPD, Yeşiller ve Sol Parti‘nin uzlaşarak kuracağı koalisyon.

Olaf Scholz'un bu seçeneğe soğuk baktığı biliniyor, ancak SPD‘nin eş genel başkanları Saskia Esken ile Norbert Walter-Borjans'ın zaman zaman bunu açıkça savunan demeçleri olmuştu. Yeşiller'in yönetimi de buna karşı. Scholz ve Baerbock, bu olasılığa ilişkin tüm soruları ya geçiştiriyorlar ya da Sol Parti‘nin güvenlik, savunma ve dış politikaya ilişkin tutumunda bunun mümkün olmayacağına işaret ederek, bunun gerçekleşmemesi halinde sorumluluğu solcuların üzerine atamaya çalışıyorlar.

Ancak her üç partinin tabanında, özellikle genç seçmenlerin böylesi bir birliğe sempatiyle baktığı ve parti yöneticilerinin bunun baskısı altında olduğu da biliniyor.

Bu arada Sol Parti‘nin önde gelen liderlerinin son aylarda özellikle Almanya‘nın NATO üyeliği konusunda önceki tutumlarından oldukça esnek mesajlar vermesi de dikkat çekiyor. Öyle ki bir dönem “NATO‘nun lağvedilmesi”, “Almanya‘nın hemen NATO‘da çıkması“ gibi talepleri programına alan Sol Parti‘nin bazı sözcülerinin ağzından şimdilerde "Bizim NATO‘ya ilişkin tutumumuz, koalisyon görüşmelerine engel olmaz" gibi demeçler çıkmaya başladı.

YARIN: SEÇİM SÜRECİNDE ÖNE ÇIKAN TARTIŞMALAR VE PARTİLER