Ekonomik, politik ve toplumsal kriz her geçen gün daha da kargaşaya sürüklüyor ülkeyi. Toplumun huzursuzluğu ve sıkışmışlığı ile yönetenlerin krizi iç içe geçmiş durumda. Ama hâlâ çok sayıda insan 2017 referandumu ve 2018 seçimleri ile Türkiye’ de gerçekleşen rejim değişikliğinin ne demek olduğunu anlamış değil.

Çoğu insanın iktidarın gerçeklerden koptu, toplumun ne halde olduğunun farkında değil demesi de değişimin ne demek olduğunu pek de anlayamamış olmalarından. Cumhurbaşkanı’nın ucu açık yetkileri ve o günden bu yana uyguladığı politika “olabildiğince” demokratik bir seçimin bile yapılıp yapılmayacağını belirsiz kılıyor. RTE, ister düşmemek, isterse artık “millet iradesine” ihtiyaç duymadığını düşündüğünden olsun, her geçen gün rejimi dinci bir polis devletine dönüştürme adımlarını aralıksız atıyor.

Bu kargaşa, muhalefet cephesinin olabilecek en geniş şekilde kurulmasını şart koşuyor. Birincil amacı daha demokratik parlamenter bir sistem olan bir gevşek ittifakın öncelikli siyasal pratik olması gerektiği açık.

Var olan siyasi belirsizlik, tam da sola ihtiyaç duyulduğunu dahası asıl şimdi solun söyleyeceklerine ve yapacaklarına yüzümüzü çevirmemizin zorunlu olduğunu gösteriyor.

Sol, adı sol olmadan önce de özgürlük, eşitlik ve kardeşlik için uğraş verenleri tanımlıyordu. Rosa Luxemburg’ un kendisini sosyal demokrat olarak gördüğü yıllarda yazdığı yazılara “Spartakistler ne istiyor” başlığını koyması da bu yüzdendir. Köleliğe karşı çıkanlar da solcuydu. Hem de Spartaküs kadar vicdanlı ve haysiyetli solculardı.

O zamandan bu yana kişisel çıkar, ikbal, bir grubun çıkarı için değil, hele öfke ve intikam için hiç değil; sadece kendisi için değil herkesin özgür ve eşit yaşayabilmesinin uğraşısını canı pahasına vermenin adı oldu solculuk. Yarin yanağından gayrı her yerde hep beraber diyebilmek için yapılan siyasal eyleme solculuk dendi.

Solculuk evet entelektüel kültürel sanatsal alanda üretilen, yaratılan her değere kaynaklık etmiştir elbette ama asıl olarak bir hayat pratiği ve bu pratikten doğan bir siyasal anlayıştır. Kendini düşünmemek, kendini öncelememek demek solculuk. Daha yeni Giresun’da dere yatağına yapılan yapılaşma sele kapılıp gitti, can kayıpları var ve artacak gibi. Şimdi bir bakın HES’lere doğanın talan edilmesine kim karşı çıkıyordu? Metin Lokumcu olmak demek solculuk. HES’lere karşı canı pahasına doğayı savunmak demek. KazDağları talanına kimler karşı çıkıyor?

Geçelim dünyayı, Türkiye’nin en çalışkan, en akıllı pırıl pırıl insanları kendi hayatlarını değil de insanlığın hayatını önceledikleri için asıldılar, öldürüldüler.

Binlercesi işkenceden geçirildi. Her biri kendi düzenlerine baksalar bu gün çok zengin, çok güçlü, çok ünlü; her şeyin çoku olabilecek insanlardı. Mahir’ler olmak demek solculuk. Aralarındaki siyasi tartışmayı bir yana bırakıp idam edilmesinler diye kendi canlarını öne sürenlere solcu diyoruz.

Nerede bir eşitsizlik, nerede bir zulüm varsa elindeki işi gücü kimi zaman tatlı hayatı bırakıp mücadelenin bir ucundan isimsizce tutmak demek solculuk. Evet, kim eziliyorsa ben O’yum diyebilen insanlar, solcular.

Şu korona salgınında bile toplumun tümünün sağlığını önceleyen, makam mevki televizyon şovunu bir yana itip, insanlık için doğru bilimsel bilgi ne ise onu anlatmaya çalışan; soruşturmalardan korkmayan, aşı için, ilaç için cana başla çalışan, bulunacak aşının insanlara devletlerince ücretsiz yapılması için çabalayan insanlara bir bakın, hep solcuları görürsünüz.

Solculuk evet bir onur ve vicdan işidir ve aynı zamanda akıl, bilgi, bilim de demektir. Yalnızca insanlığı değil, doğayı, gezegeni de korumaya çalışanlara bir bakın, sadece solcuları görebilirsiniz.

Şimdi içinde sürüklenilen bu politik kargaşa tam da ülkenin sola en çok ihtiyaç duyduğunu gösteriyor.

Solculuk, erdemli olmak da demek, herkes sola kızarken, herkes sol bitti derken sinirlenmeden, ne haliniz varsa görün demeden, yanlış yapanlar dahil herkese sabırla, sevgiyle doğrudan, iyi olandan, insanlıktan, doğadan yana olmayı anlatmaya, göstermeye çalışmak demek.