16 Nisan halkoylaması Erdoğan’ın 15 yıldır ilk kez ‘Türkiye sağını’ birleştiremediği seçim olacak gibi. Önümüzdeki halkoylamasının diğer seçimlerden çok temel bir farkı var. RTE ilk kez vaat etmiyor, kendisine istiyor. Bugüne kadar vermeyi vaat ederek oy toplamışken, bu kez kendisine verilmesini istiyor. Rantın paylaşımına bekçilik eden bir ittifak temsilciliğinden, koşulsuz biat talep eden ‘patronreis’e dönüşüm.

RTE sürekli ittifakları bünyesinde toplama becerisiyle kazandı. Sermayenin çıkarıyla, emekçinin hayalini bir ve aynı şey haline getiren hokkabazlık hep yutuldu. Tutkalın din olması işini daha da kolaylaştırıyordu. En ırkçı milliyetçi ile en milliyetsiz sermayeyi; en katı şeriatçıyla en Avrupacı liberali; en batılı ile en doğuluyu uzlaştıran bir temsilci.

Bu beceri, uzlaşmaz gibi görünen karşıtlıkların aslında birbirlerinin tamamlayıcıları olmalarındandı. En ırkçı milliyetçiliğin gerçekte milliyetsiz sermayenin taşıyıcısı olması. En Avrupacı liberalin varlığını şeriatçıya borçlu olması. Ne batı ne de doğunun coğrafi terimler olmaması hali.

İçerideki sağın temsilcisi işlevi, dışarıdaki sağın taşeronluğuyla besleniyordu. Ortalama bir Avrupa sağcısı için kültürünü, kimliğini, hayat tarzını koruyan bir Türkiyeli bulunmaz hint kumaşıdır. Bu yüzden de göçmenlerin Türkiye’de siyasal İslamcı AKP’yi desteklerken, Avrupa’da sol ve özgürlükçü partilere oy vermelerinden sadece memnun oluyorlardı. Avrupa sağı için Avrupa’nın ‘demokratik değerlerini’ benimsemiş, uygulamaya geçirmiş ve bütünleşmiş bir göçmen kadar tehlikeli ne olabilir, değil mi?

Avrupa ile hiçbir ortak insanlık değerini paylaşmayan ama sermaye hareketleri önündeki her türlü engeli kaldırmış, tüm kamu kazanımlarını satışa çıkarmış, sürekli borç alan ve her tür değerini yağmalatan bir ekonomiyi hangi sağcı istemez. Aynı şekilde üretim sürecinden başlayarak, işçi hakları ve sosyal devletin olmazsa olmazlarının esamesinin okunmadığı bir üretim alanında uluslararası sermaye ile bütünleşme fırsatını tepecek bir yerli sermaye de olmazdı.

Bugün Avrupa sağının halkoylamasında ‘EvetE çıksın diye dua ettiklerini görmek için kahin olmaya gerek yok. Ama aynı duayı içerideki sağın da ettiğini gösteren tek bir işaret bile yok. MHP muhaliflerinin MHP merkezinden daha güçlü bir pozisyona geçmiş olmaları, BBP merkezinin tabandan kopmuş olması, Saadet Partisi’nin ‘Hayır’ından öte bir durum söz konusu.

RTE, Türkiye sağının rant paylaşımına bekçilikten tek karar verici büyük reisliğe terfi etmek istiyor. Üstelik çok başarılı olduğu için payının/yetkisinin artmasını talep etmiyor. İşleri gittikçe içinden çıkılmaz hale getirdiği için yerini koruyabilmek için hamle ediyor gibi görünüyor. Bugüne kadar ellerini verenler kollarını kaptırmak üzere olduklarını fark etmiş durumdalar. Türkiye sağının bu kez RTE’ye istediğini vermeyeceğini gösteren küçük küçük ama çok sayıda emare beliriyor.

Bir örnek Galatasaray kongresi. Hakan Şükür ve Arif Erdem’in ihraçlarının reddedilmesi, hükümetin öfkeli tepkisinin de kanıtladığı gibi az buz bir olay değil. Hele “herkesin kanmasını affedeceğiz de bizim Torinolu Şabanımızın kanmasını mı affetmeyeceğiz” sözünün içerdiği örtük eşitleme vahim bile sayılabilir. Gariban konuşmacı, Torinolunun saflığıyla kimin saflığını bir ve aynı tutmuş olduğunu fark etse, ne yapar acaba? Hükümetin öfkesinin daha derin bir anlamı da var olabilir. O da kendi planının bozulması.

RTE, ‘Hayır’ ile solculuğu bir ve aynı gösterme numarasını tutturamadı. Milliyetçilere yönelik girişiminden umduğunu bulmadı. Avrupa ile dalaşı oradaki tuzu kuru muhafazakâr dincilerin kendi konforlarını tehdit altında hissetmelerine neden oldu. Kürtlere yönelik hamle de boşa çıkmış durumda. Suriye meselesi iyice fecaat halde. Suriyeli göçmenlere en çok Türkiyeli sağcılar düşman. Ama çok daha önemlisi sağın üzerinde en çok titizlendiği mülkiyet hakkının güvencede olması koşulunu da defalarca ihlal etti. Mülkiyetine el koyma yetkisini tek bir kişiye koşulsuzca vermeyi göze alacak sağcı olur mu?
Sağın tüm bu ‘renklerinden’ eli boş dönen RTE’nin gözünü yeniden Cemaat’e dikmesi kaçınılmaz. Yüz binden fazla aileyi dolaysız, yüzbinlerce insanın da iş ve mülkiyetini dolaylı olarak etkileyen tutuklama ve ihraç furyası aynı zamanda bir koz da veriyor. Bir rehin alma durumu.

Mafya filmleri mi gerçekten esinlenmiştir, mafya mı filmlerden etkilenmiştir bilinmez, ama çok sık kullanılan bir tema vardır. Hesaplaşmalarda reisleri öldürülen ailelerin üyeleri, öldüren aileye katılırlar. Galip gelen ailenin reisi de başsız kalan aile üyelerinin hayat haklarını ve çıkarlarını korur. Sadece yağma artık onun kontrolüne geçer. O meşhur el öpme sahnesi. Vakıf olanların darbe davalarına, göreve geri dönmelere, dokunulmayanlara biraz da bu gözle bakmalarında yarar var. Ne demişler, eski dost düşman olmaz.