Burjuva muhalefet sırf iktidara gelmek adına dinci şovenliğe böyle sevimlilikler yapmaya çalışırken, “endişeli muhafazakârları” tavlama hevesiyle tutulduğu vesveseler ise yaşadığımız kültürel dönemeçte seçim gündemine indirgenemeyecek sonuçlar yaratıyor.

Su yılanı ile engerek
Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü teklifine karşılık AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, anayasa teklifinde bulunacaklarını açıkladı.

Dezenformasyonla mücadele adı altında Meclis’ten geçirilen sansür yasasının pratik uygulanılışında hudutları kuşkusuz genişletilecek olan içeriği kadar, savunulma biçimi de “endişe verici”. Faşist nutuklarla sansürü “millileştiren” Erdoğan yine “LGBTİ+”, “aile”, yine “hassasiyet” diyor. Seçim öncesinde muhalif organlardan sosyal medyaya uzanabilecek en cılız sesleri bile kesmek niyetinde. Bu yasaya dayanarak kaç kişiyi daha hapse göndereceği konusu bir tarafa, yandaş olmayanın gazeteci bile sayılamayacağı bir ülkede değil basın özgürlüğü, “haber alma” kelimesi dahi komik bir hale geliyor. “Hassasiyet” söylemiyle kalıcılaştırılan tahakküm tapınağına bir tuğla daha eklendi…

Buna karşın burjuva muhalefetin hesapları başka. Tarikatların etkinliğinin cumhuriyet tarihinde görülmedik ölçüde artış gösterdiği, yobazca müdahalelerin ve nefret söyleminin bilfiil devleti kullanarak bu denli tırmandırıldığı bir dönemde, siyasi ikbalini Erdoğan’ın düşüşüne indirgemiş olan CHP, artık ziyadesiyle reel bir tehlike haline gelmiş olan şeriatçı motivasyona karşı durmak bir tarafa, sırf rüzgârı arkalamak için kendi kavlince destek vermeden duramıyor. Bugün “Aile elden gidiyor” tantanalarıyla yürütülen LGBTİQ+ ve kadın düşmanlığının, sokaktan sahne sanatçılarına kadar uzanan dekolte saldırılarının, sözde “anayasal bir hak olan” kürtajın fiilen imkansız kılınmasının ve daha nicesinin boy attığı bir sazlığın içinden her nasılsa bulup çıkardığı başörtüsü gündemini mesele eden Kılıçdaroğlu’nun basiretsiz olduğu kadar izansız da olan günübirlik politikası Erdoğan’ı bile güldürüyor bu yüzden. Hatta kendisi söylüyor açık açık, “Kılıçdaroğlu pası verdi, golü atmamak olmaz” diye.1 “Görüyor ve artırıyor”, içeriği muhalefetin reddedeceği şekilde düzenleyeceğinin sinyallerini veriyor. Aslında olmadığını itiraf ettiği bir sorundan -“biz çözdük” dediği “başörtüsü” meselesinden- yola koyulup o çok istediği anayasa tartışmasını siyasi mülahazaların ortasına çekiyor bu sayede. Hani Aziz Nesin’in romanından uyarlanan Zübük filminde İbrahim Zübükzâde’nin cami yaptırma derneği kurup da başına muhalif Avukat Burhan’ı geçirdiği bir sahne vardır, onun gibi…2

Burjuva muhalefet sırf iktidara gelmek adına dinci şovenliğe böyle sevimlilikler yapmaya çalışırken “endişeli muhafazakârları” tavlama hevesiyle tutulduğu vesveseler ise yaşadığımız kültürel dönemeçte seçim gündemine indirgenemeyecek sonuçlar yaratıyor. Gün be gün kurumsallaşan dinci tahakküm daha da kalıcı hale geliyor. Laiklik, hatta Medeni Kanun tefe konulmuş, bir tarafta hilafet bir tarafta idam tartışılıyor. Bu cenderede memleketi terk etmeyi amaç edinmiş genç kuşaklar ve dahi “endişeli sekülerler” bir tarafa, iktidarıyla muhalefetiyle cümle burjuva aktör dincilikten medet umarken artık bu tartışmanın “nesnesi” haline getirilmekten bezmiş “dindarlar” bile var. Bakınız ha bire ısıtılıp önümüze çıkarılan şu başörtüsü meselesi ile ilgili başörtülü bir yazar, Emine Uçak Erdoğan3 neye dikkat çekmişti misal:

“Yasağın kaldırılmasının Ak Parti’nin lütfu gibi gösterilmesi, hakikatin eksiltilmesinden ve başörtülü kadınları bitmeyen bir diyetin tarafı kılarak rıza oluşturma çabasından başka bir şey değil. Her konuda olduğu gibi keyfiyet hukukuyla çözülen bu mesele, Ak Parti’nin zaferi değil başörtülü kadınların bitmeyen mücadelesinin sonucu. Görülmesi ve unutulmaması gereken konu bu. Daha 2011 yılında ‘Başörtülü Aday Yoksa Oy Yok’ kampanyamızın bizzat Erdoğan tarafından ‘yakışıksız’ olarak adlandırıldığı, kampanya sebebiyle linçler yediğimiz, tehditler aldığımız, ‘beyaz casus’ olarak adlandırıldığımız unutulmuş.”

Aynı yazar bu süreçte “AKP’ye yönelen tepkilerin başörtülü kadınlar üzerinden görülmesi kolaycılığına” da dikkat çekmiş. Erdoğan’ın yıllardır terk etmediği söylemin reel çıktıları bunlar. Çünkü belirli bir toplumsal kesime iyelik ekleyip sahiplenmesine, dahası büyük bir kesimi de mürtet ilan etmesine karşı duran bir muhalefetle karşılaşmadı yıllardır. “Benim milletim” dedi, muhalefet yutkundu. “Bizim hassasiyetlerimiz” dedi, “bizim inancımız” dedi, “bizim aile yapımız” dedi, muhalefet defalarca daha yutkundu. Kimse “yok böyle bir şey” diyemedi, kimse “bunlar senin değil” de diyemedi, “bizim de…” dediler en fazla, “bizim de…” Tırmandırılan dinciliği, cinsiyetçiliği, ırkçılığı dert etmeksizin hem de. İşte yine aynı şey: “Benim başörtülü bacılarım” dedi diye Kılıçdaroğlu “bizim de kardeşlerimiz” diyor, “helalleşeceğiz” diyor. Kimse çıkıp “Başörtülüler bacın da başörtüsüzler helalin mi?” diyemedi çünkü yıllardır, su yılanını yerinden etmek isteyen engerek misali aynı söyleme tutunup kaldılar. Aslında bu vaziyet Türkiye’de siyasi arenanın halkın gerçeklerinden ne denli kopuk olduğunu da gözler önüne seriyor bir taraftan.

İşin aslı insanların “başörtüsü, hassasiyet vesaire” denilerekten kasılan bu “sahte antagonizmalardan” çok daha ciddi problemleri var ve ne uluslararası gerilimleri tırmandırarak halka “beka” sanrıları göstermek ne de şoven dincilikle yaratılan nefreti tahrik etmek yaşanan ekonomik ve kültürel “endişeleri” gidermiyor. Burjuva muhalefetin kaba popülizmle tavlayabileceğini sandığı emekçi sınıfı yalnız bırakmamak, Erdoğan’ın vergi afları ve finans pompasıyla seçim öncesi yaratmaya çalışacağı sahte refaha emekçilerin aldanmasına engel olmak, sosyalist solun acil görevlerinden biri olarak beliriyor bu nedenle.

1 https://www.takvim.com.tr/guncel/2022/10/07/son-dakika-baskan-recep-tayyip-erdogan-cekya-donusu-konustu-kimlerin-lgbtci-oldugunu-biliyoruz-kilicdaroglu-pas-verdi-gol-atmamak-olmaz/4
2 https://www.youtube.com/watch?v=pG50VXHBZkw
3 https://www.perspektif.online/istanbul-sozlesmesinden-basortu-yasagina-hakikati-eksiltmek-ve-pragmatizm/