Basılı kitapların açılış ve kapanışında boş sayfalar vardır ve bu sayfaların üzerinde herhangi bir ibare yoktur. Fakat kitaplar PDF formatında dijital ortama aktarıldıklarında boş sayfalara “bu sayfa bilerek boş bırakılmıştır” ibaresi koyma gereği duyulmuştur. Neden? Web sayfaları görsellerle, metin kırıntılarıyla tıka basa doldurulmuş; birden karşınıza çıkan boşluk, dijital ortamda sizi tedirgin edebilir. Gözlerimiz doluluklara, figürlere alışık. Web’de figür içermeyen boş bir sayfa, “siyah kare” etkisi yaratabilir; Maleviç’in tablosu karşısında izlerkitlenin kendisini ıssız bir çölde bulması: “Sevdiğimiz her şeyi yitirdik. Bir çöldeyiz sanki... karşımızda beyaz bir zemin üzerinde siyah bir kareden başka bir şey yok!” Web sayfasında beyaz bir zemin üzerinde beyaz bir dörtgen gözünüzü korkutmasın diye, “bu sayfa bilerek boş bırakılmıştır” ibaresi konulmuştur. Kasıtlı bir yerdir web; boşluk bile kasten bırakılmıştır. Merak etmeyin, kasten bırakılmış boşluklara düşmezsiniz. Kaydırın sayfayı, bir ân için yitirdiğinizi düşündüğünüz figürlerinize kavuşacaksınız.

İki boyutlu figürlerden oluşmuş dijital ortamla üç boyutlu nesnelerin dünyası birbirine çok benziyor. Her ikisinde de boşluklar tedirgin edici. O yüzden her ikisinde de boşluklara kasten boş bırakılmış ibaresi koyma gereği duyulmuştur. Kasten boş bırakılmış boşluklar tanımlı boşluklardır; kent içindeki boşluklar böyledir; park ve bahçeler, çoçuk oyun alanları. Çocukluğumuzda kasten bırakılmamış ve belirli bir işlevle donatılmamış, boş arsa dediğimiz boşluklar vardı; nesnelerle dolu, ev denilen tanımlı boşlukların aralarında uzanan tanımsız boşluklar. Biz çocuklar, boş arsalarda boşluğa düşerdik ve birbirimize tutundukça yeni dünyalar kurardık. Boş arsalarda sadece oyunlar icat etmedik, kendimizi de icat ettik; bedenlerin devindikleri ve devinirken hem kendilerini hem de mekânlarını inşa ettikleri yaratıcı boşluklar. Bugün kentte bu tür boşluklara rastlayamazsınız, tüm boşluklar tanımlanmıştır. Çocuk oyun alanı olarak tanımlanan boşluklara yerleştirilen nesneler, çocuklara ne tür oyunlar oynamaları gerektiğini dikte ederler. Oysa boş arsalarda hayal gücümüz iktidardı ve kolektif bir etkinlik alanı olarak boş arsaların ve nesnelerin işlevi hayal gücümüzle birlikte sürekli değişirdi.

“Siyasi iktidar mekâna hâkim olur ya da hâkim olmayı amaçlar” diyor Lefebvre, bunu anıtlarla gerçekleştirdiğini söylüyor. Anıtlara gerek yok, mekâna hakim olmak için boşluğu, bedenlere ne yapmaları gerektiğini dikte eden nesnelerle doldurmak yeterli. Ve boşluk nesnelerle tanımlı hâle geldiğinde iktidar mekâna hâkim olmuştur. İktidar, yaslandığı mevcut şeyler düzenini değiştirecek, yeni dünyalar içeren boşluklardan korkuyor, bizler de. Hep birlikte boşlukları tıka basa nesnelerle dolduyoruz. Sadece mekânsal boşluklar değil, zamansal boşluklarımız bile boşluğa düşmemek için programlarla tıka basa dolu. Özlediğiniz yeni dünyayı boşluğa düşmeden yaratamazsınız. Lukretius’a göre ancak boşlukta düşen atomlar yeni bir dünya yaratabilir; çarpıştıklarında ve bu çarpışmalar kalıcı olduğunda. Tanımsız boş arsalarda boşluğa düşen atomlar gibiydik; çarpışır ve yeni dünyalar kurardık. Boşluk ya da sessizlik yetişkinleri korkutuyor.

Sessizlik seslerin yokluğu değildir; aksine seslerin aşırı yoğunluğudur. Sesler o kadar yoğundur ki tekil sesleri ayırt edemediğiniz için yaşadığınızı sessizlik olarak deneyimlersiniz. Ve bu tanımsız sessizlik, bir iç uğultusu olarak hissedilir, çokluğun uğultusu; bir şeyler olacaktır. Nelerin ortaya çıkacağını kestiremezsiniz. Çokluğun bu yoğun biraradalığı, yeni armonik düzenlere gebe. Müzik parçalarında notaların arasına yerleştirilen esler, yani tanımlı sessizlikler, tıpkı nesneler düzenindeki boşluklar gibidir. Tanımlı sessizlikler ya da boşluklar iktidarın armonik düzenine göre tanımlanmıştır. Mevcut şeyler düzenindeki tanımlı boşluklara aldanmayın. Tanımsız sessizlik, kozmoz öncesi sessizliktir, yeni armonileri önceleyen derin sessizlik. Mevcut şeyler düzeni çoktan çöktü, boşlukları da. Şimdi, boşluğu basmakalıp seslerle, nesnelerle doldurmanın zamanı değil, yeni armoniler yaratmanın zamanı. Susalım ve boşluğa düşelim!