Kadro seçimi, taktik, diziliş, antrenman, kondisyon gibi futbolun değişkenleri Türkiye’ye yetmedi. Yeni bir icadımız var son birkaç senedir. Hoş futbol kulüplerinin ezelden beridir dikkat ettiği bir konuydu, ancak bu derece yol haritası kullanılması bize özgü. Meşhur “takım içi dengeler”. Nedir bu takım içi denge ve nasıl sağlanır ya da sağlanmalı mıdır, masaya yatıralım.

Bizde takım içi dengeler dendiğinde, idareciler, teknik adamlar ve futbolcular dâhil herkesin aklına aynı şey geliyor. Futbolcuların aldığı maaşlar. Ancak takım içi denge, kulübün toplu maaş bütçesinin kadrodaki isimlere rastgele dağıtılması ile sağlanmaz. Bunun çoğu zaman, aynı futbolcuların yetenekleriyle de paralel olması gerekir. Hatta aldıkları ücretten bağımsız, bir çok teknik adam kadrosunda 11 tane yıldız oyuncu bulunmasını istemez, hatta işi daha da ileriye götürüp kadrosunda hiçbir yıldızı barındırmak istemeyen teknik adamlar da var. Vahid Halilhodzic böyle bir hocaydı mesela. Marcelo Bielsa’nın da zaman zaman bu tür delilikler/dahilikler yaptığı görülmüştü. Ancak normal şartlarda hemen her futbol takımı, ki buna Rus veya Arap sermayeli süperstar toplayıcısı takımlar da dahildir, kadrolarını birkaç yıldız oyuncunun etrafına serpiştirilmiş vasatın üstü veya yıldız pozisyonunu zorlayacak genç oyuncularla kurarlar. Dolayısı ile ücret dağılımı da buna doğru orantılıdır. Premier Lig kulüpleri, kadrolarındaki İngiliz oyuncuların morali bozulabilir diye, ülke dışından transfer ettikleri isimlerin maaşlarını düşük tutma gibi bir eğilim göstermezler ya da aynı sebeple bu yıldız isimleri transfer etmekten kaçınma gibi bir tutum sergilemezler.

Galatasaray Kulübü’nün etrafında, özellikle basının da demotivasyonu sonucunda oluşmuş atmosferden hoşlanmadığımı söylemeliyim. Kulüp, özellikle Haldun Üstünel döneminde yapılan ve takımı başarıya ulaştırmayan flaş transfer harekâtlarından beri sürekli maddi sıkıntılar içinde kıvrandı ve artık durum içinden çıkılamayan bir noktaya geldi. En net ifadesi ile sarı-kırmızılı kulüp yüksek bonservis bedelleri ve ücretler ödeyerek transfer yapabilecek durumda değil. Bu sebeple Hamza Hamzaoğlu’nun elindeki oyuncuların yeterliliği üzerine verdiği demeçleri bir nebze anlayabiliyorum. Ezeli rakiplerin transfer hamleleri ve bu demeçleri sebep göstererek Galatasaray taraftarlarının hocaya verdikleri tepkiyi de anlamsız buluyorum. Evet geçen sene bu köşeden, bu takımın duble yapmasına rağmen Şampiyonlar Ligi başarısı için çok fazla yol kat etmesi gerektiğini yazdık, ancak bir önceki sezon duble yapmış bir takımın, kadrodaki 5-6 oyuncuyu değiştirmesi de ne görülmüş bir şeydir ne de çok tavsiye edilir. Zaten insan faktörünün ön planda olduğu her çalışma ortamında, çalışanların pozisyonları hakkında güven duygusuna sahip olmaları da onları rahatlatıcı ve motivasyonu artırıcı bir faktördür. Ancak bunun yan etkisi, mevkiinin tehdit altında olmamasından meydana gelen rehavet ve rahatlıktır. Galatasaray Kulübü denge odaklı, bence kendilerinin dahi önem ve anlamını tam kavrayamadıkları açıklamalarla yanlış yolda ilerliyorlar. Sabri, Burak, Selçuk, Tarık gibi oyuncular Galatasaray’a ya haddinden fazla bonservis bedelleriyle transfer edildiler ya da haddinden fazla ücret kazanıyorlar (ya da kulüp onlara haddinden fazla ücret ödüyor). Durum bu iken bir de bu futbolculara, daha sezon başlamamışken vazgeçilmez oldukları yönünde mesajlar vermek, sezon içerisinde toplu bir çöküşü beraberinde getirebilir. Galatasaray Kulübü’nün karar alıcıları, son günlerdeki demeçleriyle takım içi dengeyi değil dengesizliği koruduklarının farkında değiller.