Perinçek’in talibanseviciliği kimsenin gülmediği bir “komik performans” oldu. Bu haliyle de “korkunç” olanı perdeleme işlevi görmeye başladı. Afganistan’da olanı “NATO-ABD”nin yenilgisi olarak alkışlayanlar, çok ve “çeşitli”! Yenilgiden kendi “meşrebince” bir mutluluk çıkarma peşine düşmüş, kimi utangaç kimi dolaysızca alkışlıyor Taliban’ı.

Örneğin, Gazete Duvar’da Ümit Kıvanç. Talibanın neden korkutucu olduğunu derinlikli bir “psikolocik analize” tabi tutuyor. Meğer Taliban “vahşeti”, “medeni kimselerin” yapıp ettiklerine bir tepki olarak ortaya çıkıyormuş! 20 yıl boyunca işgalci NATO’nun (batının) göz yumduğu işkenceciler Afganistan halkına öyle zulmetmiş, öyle dehşet estirmişler ki diye yaza yaza bitiremiyor. Medeni dedikleriniz asıl vahşi olanlar demeye getiriyor. Bugünün zalimi geçmişin mağduru ya, ondan!


Bütün bir Kürt hareketini sadece 12 Eylül Darbesinin Diyarbakır cezaevi işkencelerine karşı tepki olarak görmeye ne kadar benziyor değil mi? Zaten AKP de Kemalist elitlerin zulmüne tepkiydi! Hatırlayın, 2010 referandumuna yetmezcisinden az bilecisine kadar, evet diye koştururken de aynı şeyi söylüyorlardı.

FANONCULUĞUN TALİBAN VERSİYONU

Ama esas Fanon var. Sömürülenin, kimliğini sömürene uyguladığı şiddetle inşa ederek özgürleşmesi meselesi. Fanon, sömürgecilere ve işgalcilere yönelik ulusal kurtuluş savaşlarında şiddetin, ezenlerde dehşet duygusu uyandırdığını, ezilenlerin kendilerine güven kazanmalarını sağladığını söyler(di). Ezilenin ezene uyguladığı şiddet, ezilenin bağımsızlıkçı politik kimlik kazanmasının aracı olarak görülür(dü). Zalimler için yaşasın cehennem teranesinin Taliban versiyonu.

Neden, Fanon’un düşüncesine dili geçmiş zaman kipi eklemeliyiz?

Önce şu şiddete maruz kalan büyüdüğünde zalim olur psikolojik önermesine bakalım. Araştırmalar bu önermenin genellenemeyeceğini göstermesine karşın, niye hâlâ “inanılıyor?” Şiddeti kaçınılmaz, döngüsel bir olgu, bir tür kader, insanın değişmez özelliği olarak meşrulaştırıyor olabilir mi? Şiddet şiddeti doğuruyorsa, bugünün zalimi geçmişin “kurbanıysa”, öyle ise kimse suçlu olarak görülemez herhalde. Dövmeseler dövmeyecektim, tacize uğramasaydım taciz etmeyecektim, sürer gider böyle. Ama esas olarak şiddeti araçsal olmaktan çıkarıp amaç haline getirir. Şiddet için şiddet uygula, sen de işe yaramıştı ve başka türlü sonuç almak da mümkün değil, demeye getirir.

İkincileyin, 1980’lere kadar sömürenin silahlı gücüne (asker polis ve lider, devlet görevlisi) yönelik şiddet eylemleriyle yürütülen bağımsızlık savaşlarının, son kırk yıldır sivillere yönelmesi ve asimetrik kaybın tersine dönmesi üzerine düşünmeyelim mi? Seksenlere kadar “bir gerilla” ya karşı 10-20 asker kaybı olurken, şimdi bir askere karşı onlarca “gerilla” ve yüzlerce sivil kayıp olmasını tartışmayalım mı? Daha 1972 de Mahir Çayan, Kızıldere’ de “erleri geri çekin, rütbelileri gönderin” diye neden seslenmişti!

KAVRAM BOZMADA BENZERLİKLER ÜZERİNE

Dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz. Antikapitalist, anti-emperyalist olmakla Aydınlanma karşıtı olmayı bir ve aynı şey sanmaya. Kapitalizmin suçunun bedelini Aydınlanma, insan hakları, eşitlik, özgürlük, laiklik ilkelerine yüklemeye.

Sanki Taliban’ı da emperyalizm üretmemiş, besleyip büyütmemiş gibi, ABD işbirlikçisi Afgan hükümeti, ordu ve polisinin zulmünün bir tepki olarak Taliban’ı doğurduğunu iddia etmek! Siyasal İslamcılarla liberallerin sosyalizmi istismar etmelerindeki, sosyalist mücadele ve kavramları alıp, eğip büküp kendi amaçlarına bozmalarındaki benzerlik üzerine de düşünmeliyiz.

Liberal için dünya vahşidir ve güçlü olan sağ kalır, siyasal İslamcı için dünya kafirdir ve cihatla, şeriatla Allah’ın düzeni gelir. Benziyor değil mi?