Hayatın soruları biter mi? Tüm soruların sorulduğunu ve olası tüm yanıtların verildiğini düşünüyorsanız, hayat değil, siz tükenmişsinizdir. Tükenmişlik sendromu yaşayanlar, sorulacak soru bulamadıklarında, mevcut yanıtlarla kendilerini tüketenlerdir. Hayata çıkışı olmayan hücrelerin duvarları yanıtlarla örülmüştür. Soru işaretleri ne güne duruyor? Hayata tekrar bağlanabilmek için, bırakın soru sormayı, mevcut yanıtları soru hâline getirmeniz bile yeterli olabilir. Bertrand Russell’ın dediği gibi, “tüm meselelerde, kesin gözüyle bakılan şeylerin üzerine soru işaretleri yerleştirmek sağlıklı bir şeydir”. Hakikat gözüyle baktığınız yanıtlara soru işareti yerleştirmekle başlayın işe, çok geçmeden sağlığınıza ve eski gücünüze yeniden kavuşabilirsiniz. “Bu nedir?” gibi basit bir soru bile, tükendiğini hissedenler için yepyeni bir başlangıç olabileceği gibi, mevcut yanıtlara bel bağlayanların da yıkımı olabilir. Her soru işareti, mevcut yanıtlar duvarında açılan bir gediktir ve gedikten içeri hayatın kudret yüklü dalgaları girebilir. Dalgalar, hayatınızın mevcut kompozisyonunu değiştirebilir, yepyeni bir kompozisyon yaratabilir. Kahve falına baktıranların sık sık işittikleri gibi üç vakte kadar değil, tek bir vakitte hayatınız değişebilir. Hayat ötelenmeye gelmez.

***

Hayatın en büyük numarası, torbasından durmadan yeni sorular çıkarmasıdır. Size sorulan sorulara verdiğiniz yanıtlarla sadece hayatta kalabilirsiniz. Fakat soru sormaya başladığınızda, çok geçmeden siz hayat olursunuz. Hayat nasıl sorularıyla her an dengeleri bozup evrende yeni denge durumları yaratıyorsa, siz de sorularınızla mevcut dengeleri bozabilirsiniz. İktidarın varlığı mevcut dengelere bağlı; dengesini sürdürmek zorunda. Hayatta kalmaya mahkûm edilenler, iktidarın ürettiği ve yanıtlarını yine iktidarın verdiği sorularla iliklerine kadar tüketilenlerdir. Tükenen hayatla birlikte biraz daha umutsuzluğa gömülür insan; biraz daha alışır duvarların arasındaki tutsaklığına. Oysa hayat bekletilmeye gelmez. Çizgisel zaman (kronos), sizi beklemeye ve hayatı ertelemeye alıştırdıysa şayet, Stoacıların zamanı (kairos), sizi tek bir vakitte, bir karar anında yaşamın kuvvetlerine dönüşmeye ve eyleme geçmeye teşvik edecektir. Karar anı, soruya dönüştüğünüz andır. Soruya dönüştüğünüz an, duvarlar yıkılır ve katatonik bedenler hayatın kuvvetleriyle birlikte dalgalanmaya başlar. Hayatın kudretli dalgaları karşısında hangi denge dayanabilir ki?

O yüzden despotik bir iktidarın kurduğu mutlak dengede soruya dönüşmenize asla izin verilmez; despotun sorularına doğru ya da yanlış yanıt olabilirsiniz ancak. Soruların yanıtlarını çoktan seçmeli olarak tasarlaması, ilk bakışta demokratikmiş gibi görülebilir. Oysa tek bir doğru vardır, o da despotun doğrusu. Seçme özgürlüğü oltadır; şıklar ise oltanın ucundaki yemler. Yanlış şıkların arasına kendi doğrusunu yerleştiren iktidar, seçtiğiniz şıkka göre sizi ait olduğunuz klasörlere yerleştirir. Elendiğinizde iktidardan kurtulduğunuzu düşünürseniz, yanılırsınız. Despotun evreninde her şey tanımlıdır, yanlışlar bile. Çoktan seçmeli sorular, despotun hükümranlığı altındaki nüfusu sınıflandırmaya yarar sadece; iktidarın doğrusuna boyun eğenler ve eğmeyenler. Yanlışlığında ısrar edenler, yasalar gereği ya kapatılır ya da sürüm sürüm süründürülür. Yanlış yanıtların bile yanlışlarına göre sınıflandırıldığı bir evrende, iktidarın doğrusuna tepki vermek, iktidarın yakalama aygıtlarına yakalanmak demektir. Hangi şıkkı seçerseniz seçin, yakayı ele vereceksiniz. Sorularına yanıt ya da tepki verdiğiniz sürece, “hiçbiri” şıkkını seçseniz bile, sizi yakalayıp biçimlendiren iktidardır.

Bedenler; iktidarın biçimlendirip kendi bünyesine uygun tüketim nesneleri, ardından da atık hâline getirdiği doğal kaynaklar. Şirketlerin insan kaynakları bölümüne başvurduğunuz her seferinde, hammadde olmayı kabullendiğinize göre, hiç şikâyet etmeyin. Tükenmişlik sendromu, hammaddeden tüketim nesneleri üreten endüstriyel sürecin bir parçasıdır ve üretilen her nesne gibi tüketileceksiniz tabi ki. Şayet tüketilmek canınıza tak ettiyse, iktidarın sorularına yanıt olmayı bırakın artık. Soru sorun, soru olun! Ve iktidarın dengesi bozulsun. Soru soran bir hayat tüketilebilir mi?