Enes Kara’nın özkıyımı, Türkiye toplumunun içinde yaşamak zorunda bırakıldığı tutsaklığı bir anlığına görünür kıldı.

Öyle ki, düzenin aktörleri telaşla suçlarını örtbas etmek için “ruh sağlığı disiplinini” istismar etmeye kalktılar. Suskunluklarını gerekçelendirmek için psikiyatriye sığınmaya çalıştılar. Psikiyatri, intiharın kamusal olarak tartışılmasına karşı çıkmaz. Bu tartışmanın intiharı özendirecek, başvurulabilecek bir yol olarak gösterilecek şekilde yapılmasına karşı çıkar. Psikiyatri ve psikiyatrın toplumsal sorumluluğu, tek tek hastaların iyileştirilmeleriyle sınırlanamaz. Tıbbın, psikiyatrinin birincil görevi ruhsal sorunların ortaya çıkmasına neden olan toplumsal sorunların tartışılmasını sağlamaktır.


“Ana muhalefet” etik nedenlerle konuşmuyorum diyerek, Enes’in olası bir ruhsal sorunu olabilir demeye getirdi. Asıl bu açıklamasının etik dışı (ahlaksızca diyelim) olduğunun ayırdında bile değildi. Ama bu “ahlaksız suskunluk” zaten fıtratı gereği ahlaki kaygısı olmayan siyasal islamcıların önünü açıverdi. İntiharı, “ateist arkadaşları tarafından ruh sağlığının bozulmasına” bağlayarak, ölümünü, Enes’in ve “laikliğin” üzerine yıkıverdiler.

Oysa Enes, videosunda intihara dair ya da intiharı özendirecek hiç bir şey söylemiyordu. Sadece çocukluğundan bu yana “erkek, sünni, siyasal islamcı, tarikatçı” bir ailenin tutsağı olarak yaşamak zorunda bırakıldığını anlatıyordu. Ailesinin zorlamasıyla küçük yaştan itibaren “tarikat- medrese” yapısının içinde baskı altında tutulduğunu, kendisini özgür hissetmediğini söylüyor hayatın kendisi ve kız kardeşleri için bir zindan olduğunu anlatıyordu. KENDİMİ ÖZGÜR HİSSETMİYORUM, HAYATIM BİR ZİNDAN!

Türkiye’deki çocukların, gençlerin, yoksulların, işçilerin, hızla işçileştirilen orta sınıfın nasıl bir esaret altında yaşatıldıklarını anlatan bu sözlere neden yayın yasağı konuldu sanıyorsunuz? İntiharı özendirmesin diye mi?

Dinci cemaat ve tarikatları, sivil toplum kuruluşları diye yere göğe sığdıramayan sömürge liberalleri dahil herkesin elinde bu çocukların kanı var. Dinci cemaat ve tarikatlar bu toprakların “otantik gerçekliği”, onları yok sayamayız, Kemalistler yukarıdan aşağıya baskıyla toplum mühendisliği yapmaya çalıştılar ama tarikatları yok edemediler, diye aklınca tarihsel analiz döktürenler de hem bu esaretten hem de bu kayıptan sorumlular. Yetmiş yıldır siyasetçiler eliyle devletin, kamunun her türlü olanağı peşkeş çekilerek korunup kollanan, rant akıtılan, bürokraside makam mevki verilerek beslenip semirtilen, emperyalizmin has uşağı siyasal islamcıları, halkın otantik gerçekliği diye yutturanlar da o zindanın işbirlikçi gardiyanları.

İçine kapatıldıkları zindana rağmen özgürlüğünü isteyen ne çok genç, ne çok insan olduğunu duymamızı istemiyorlar. Baskı altına almaya çalıştıkça özgür ruhların isyanı arttığından “din eğitimini” 3-4 yaşına kadar indirmeye çabalıyorlar. 15 yaşından önce verilen zorunlu din eğitimi kimseyi dindar yapmaz olsa olsa bu baskıya maruz kalanların ruhlarını tutsak eder. Üniversiteleri, yurtları siyasal islamcıların zulmüne bırakarak, tarikat referansı olmayanı bırakın işe almayı, neredeyse yaşam hakkı tanımayarak işsizliğe, yoksulluğa açlığa mahkum etmeye çalışarak kurdukları baskı düzeninin çatırdaması onları daha da zalimleştiriyor.

Enes’in kaybı laikliğin, laik eğitimin havadan sudan daha büyük bir ihtiyaç olduğunu gösteriyor hepimize. O yurtlarda, kurslarda, tarikat evlerinde tecavüze maruz kalan, yakılan, kafası kesilen, çıkışsız, soluksuz, çaresiz bırakılan çocuklara, “olgu psikolojik” diye arkasını dönenlerin, siyasal islamcıların laiklikle din düşmanlığını aynı şeymiş gibi yutturmasına çanak tuttuklarını fark etmeleri zorunlu.

Laik, bilimsel eğitimi bir insan hakkı olarak görmekten korkanlar, siyasal islam ve ileri karakolları olan cemaat-tarikat yapılarına teslim oldukça, bu esaretten özgürleşmeye hazır ve istekli olan toplumun önünü tıkamaktan başka bir siyaset(sizlik) üretemeyeceklerini görmeliler.

Neredeyse bütün araştırmalar toplumun ezici çoğunluğunun tarikat- cemaat yapılanmalarına karşı olduğunu, çoğunluğun çocuklarını çaresizlikten bu yapılara teslim ettiklerini gösterirken, aman bu toplum muhafazakar, aman dini hassasiyetleri incitmeyelim diyenler, ya bu toplumdan korkuyorlar ya da bu halden kendilerinin de nemalanabileceklerini sanacak kadar aymazlık içindeler.

Özgürlük talebi onları da ezip geçer, haberleri olsun…