Görüş alanının daraldığı, ufkun giderek flulaştığı zamanlar. Boş yere gözlerinizin netlik ayarlarıyla oynamayın. Perde gözlerinizde değil, zihinlerde ve giderek kalınlaşıyor. Zihin gündelik sorunlarla o kadar kirletildi ki uzak görüsünü yitirdi, burnunun ucunu görebiliyor sadece. Kafalarınızı gündelik sorunlardan kaldıramadığınız sürece, sorunlar katman katman zihinde birikir ve sonunda ufkunuzu yitirildiğinizde geleceğiniz de karanlığa gömülür. Gelecek ve gelmesiyle birlikte hayatlarımızı değiştirecek olanın işaretleri önce ufukta belirir. Gelmekte olanın önce dumanını, ardından bacasını, en sonunda da kendisini göreceğimizi ders kitaplarından öğrenmedik mi? Ne zaman sorunlardan bunalsak, gözlerimiz ufuk çizgisini tarayıp gelmekte olanın işaretlerini arardı.

Gözlerinizi mevcut gerçeklikten kaçırıp ufuk çizgisine diktiğinizde, henüz mevcut olmayan gerçekliğin hayali zihninizde belirmiyorsa şayet, zihin gözü gündelik sorunlarla körleşmiştir; ufuk yitirildiğinde hayaller kurur, zihinler tamamen mevcut gerçekliğe gömülür. Gelecek gelmez artık ve özlemle andığınız geçmişiniz ise çok uzaklarda kalmıştır.

“Bir zamanlar hayallerimiz vardı” dediğinizi duyar gibiyim. O zamanlar zihin gözümüz sık sık ufku seyre dalardı. Zihindeki ufka açılan boşluk sorunlarla tıkandığında hayal kurabilmenin kendisi bir hayale dönüşür artık. Ve hayal kurduğunuz zamanları özlemle anarsınız. Hayalleri yok eden, zihinlerin tıka basa dolu olması. Zihninizde boşluk yaratamadığınız sürece, ufkunuzla birlikte geleceğiniz de gözden kaybolur. Zihinler gündelik sorunlar tarafından işgal edildikçe, hayaller yerlerini gündelik hayatın kâbuslarına bırakır. Bir zamanlar ufka bakarak yaşadıkları hayatı sorunsallaştıranlar, iktidarın icat ettiği kâbuslarla boğuşurken bulurlar kendilerini. Burası distopyadır, kâbuslar ülkesi. Distopyada yaşayanlar, hayatlarına dair sorular sormak yerine, iktidarın dayattığı sorunlar yumağını çözmeye çalışanlardır. Sorunlar ağına yakalanan bedenler sorunlardan kurtulmaya çabaladıkça daha fazla dolanırlar ağa ve bir süre sonra kımıldayamaz hâle gelirler. Distopya ülkesinde bedenler, tıpkı bir örümceğin sarıp sarmalayıp paketlediği avı gibi, iktidarın ağında elleri kolları bağlı hâlde asılıdır. Bedenler; iktidar tarafından tüketilmeye hazır, paketlenmiş tüketim nesneleri.

Ağ toplumunun bedenleri çaresizdir, sorunlarını çözmeye çalıştıkça daha da derinleşir çaresizlikleri. Yaşadıkları hayata dair soru soramamalarının nedeni, ufuklarını yitirmeleri. Bilmem hatırlar mısınız? Ufku seyre daldığınızda zihninizde sorular belirir, yaşadığınız toplumu sorularınızla sorunsallaştırırdınız. Ufuk bir kere yitirilmeye görsün, yaşananlar sorgusuz sualsiz kabullenilir; iktidara yaşattıkları için şükredilir. Zihin gözleri körleşmiş bedenler için iktidarın tasarladığı şeyler düzeni, yaşanabilecek tek hayattır artık. Ve başka hayatların olabileceği düşüncesi zihinlerden tamamen silinmiştir. Sorunlar yumağına gömülenlerin, yaşadıklarından damıttıkları özlü sözleri kuşaktan kuşağa aktarmaları sayesindedir, iktidarın yarattığı kozmosun kalıcılığı. İktidar kozmosunda şeyler, biçimlendirilecek edilgin nesnelerdir, biçimlendirici tek kuvvet ise iktidar. Şeylerin başlarına olaylar gelir ama şeylerin etkin olaylara dönüşmeleri yasaklanmıştır. Yaşadıklarını sanırlar, oysa hayat, iktidar kozmosunun bittiği yerde başlar. Genellikle ufuk çizgisi, yeryüzü ile göğün birleştiği yerde beliren hayali çizgi olarak tanımlanır. Hâlbuki ufuk çizgisi, iktidar kozmosunun sona erip hayallerin başladığı, edilginleştirilmiş bedenlerin olaylara dönüştüğü yer olarak tanımlanmalıdır.

Neyse ki distopya ülkesinde her şeye rağmen hâlâ ufuk çizgisini seyre dalabilen, hayal kurabilen bedenler var. Ve olaya dönüştüklerinde, iktidarın şeyler düzeninde anafor yaratacak olan bunlardır. Anaksimandros yeni dünyaların ancak anaforlarla yaratılabileceğini söylemişti. Fakat olay-bedenler ne zaman anafor yaratsalar, iktidar hemen olay yerini emniyet şeritleriyle çevirip girişleri engelliyor. Ufku yeniden tanımlamak gerekecek; ufuk, şeylerin olaya dönüştüğü, emniyet şeritleriyle çevrili, yasaklanmış bölgedir. Ufuk çizgisini göremiyorum diye üzülmeyin; birdenbire burnunuzun ucunda belirebilir.