Tıp disiplininde son birkaç yıldır bir dizi hastalık, “umutsuzluk hastalıkları” olarak tanımlanıyor. Bu hastalıklara bağlı ölümlere de “umutsuzluk ölümleri” deniyor. İntihar, alkol, madde, tütün bağımlılığı ve onlarla ilişkili hastalıklara bağlı ölümler bu grupta. Şişmanlığa (obezite) ve onunla bağlantılı kalp ve şeker gibi metabolik hastalıklara bağlı ölümleri de bu başlıkta değerlendirenler var.


Umutsuzluk hastalıklarının temel nedeni yoksulluk ve yoksullaşma. Umutsuzluk ölümlerinin en sık görüldüğü ve giderek arttığı ülke ABD. Öyle ki Birleşik Devletler Ulusal Bilimler Akademisi’nin 2021 raporunda umutsuzluk ölümleri “kriz” olarak tanımlanmış. ABD’de umutsuzluk ölümlerinin en hızlı arttığı grup, düşük eğitimli, kırsal bölgede yaşayan “beyaz” Amerikalılar. ABD’de geleneksel olarak en hızlı ve en çok ölen siyahilerin oranına “beyaz Amerikalılar” da yaklaşmak üzereler. ABD’de eğitim görme olanağı beyazlar için de hızla düşüyor ve eğitimsizlerin iş bulma şansları neredeyse yok gibi. Bulunabilen işler de sağlık sigortasını kapsamıyor. Yoksul mahallelerin temel eğitim okulları da aynı yoksulluktan paylarını alıyorlar; niteliksiz eğitim. Eğitim ve sağlık hizmeti tümüyle özel sektörde. Hem eğitim hem de sağlık için Amerikalıların kendi ceplerinden harcamak zorunda oldukları para çok yüksek. Düşük eğitimli ve sağlık sigortasını kapsamayan işler de çalışanlar için çocuklarının eğitimine, kendi ve çocuklarının sağlıklarına harcamak zorunda kalacakları para ödeyemeyecekleri kadar yüksek.

ABD’de yaşam beklentisi 2014 yılından bu yana düzenli olarak düşüyor. 1990’lı yıllarda üniversite eğitimi olmayan 40-50 yaş arasında beyaz Amerikalı bir kadının kalp hastalığından ölme riski, umutsuzluk hastalıklarından birinden ölme riskinden üç kat fazlaymış. Bu gün aynı yaşlardaki kadınların umutsuzluk hastalıklarından ölme riskleri kalp hastalığından ölme riskinden %30 daha fazla. Ortalama yaşam beklentisinde ABD, dünyada 40. sıraya düşmüş durumda.
Neoliberalizm öldürüyor! Hem de en çok ABD’de.

***

Eğitim ve sağlık hizmetinin özelleştirilmesi, devletin yükümlülüğünden çıkarılmasının 40 yılda yol açtığı yıkım; umutsuzluk hastalıkları ve ölümlerinin kriz düzeyinde artışı.

Nitelikli eğitim göremeyen, sağlık hizmetine ulaşamayan ve güvencesiz çalışma koşullarında ancak endüstrileştirilmiş ucuz ve çok kötü besinlerle karınlarını doyurmaktan öte gelir elde edemeyen insanlar, yalnızlaştırılmış, yalıtılmış ve geleceği olmayan hayat koşullarında ya doğrudan canlarına kıyıyorlar ya da alkol, uyuşturucu batağında ölüyorlar. Neoliberalizm “geleneksel aileyi” de paramparça etmiş durumda. Kuşaklar bir arada olamıyorlar, anne baba çocuktan oluşan çekirdek aile bile dağılmış durumda. ABD’de 2019 da 18 yaşından küçük çocukların %25’i tek ebeveynle büyüyor. O tek ebeveyn de çoğunlukla kadın ve kendisi ve çocuğunun hayatını sürdürebilmeleri için birden fazla işte çalışmak zorunda. ABD’ de düşük doğum ağırlığıyla doğan bebek sayısı hızla artıyor ve çocukların çok büyük bölümü yetersiz beslenerek sağlıksız olarak büyüyorlar. Aslında geleneksel ailenin muhafazakarlığı ortadan kalkmıyor, toplumsal dayanışma, kuşaklararası destek sistemleri, uzun yıllar aynı mahallede, aynı evde yaşayabilmenin sağladığı dayanışma ve biraradalık parçalanıyor. Covid-19 pandemisi bu koşulları daha da kötüleştirmiş durumda.

Neoliberalizm, kapitalist demokrasiyi bile ortadan kaldırarak, daha da gerici bir kölelik sistemini yerleştirmiş durumda. Artık ABD’ de bile çalışkan olursan, eğitim alırsan, sonra da çok çalışırsan refaha erersin illüzyonuna kapılma olanağı bile yok.

Trump’ı iktidara getiren işte bu kırsal Amerika’daki yoksullaşan ve umutsuzluk girdabındaki beyaz Amerikalılardı. Trump ve sonraki Biden’ın da bu insanlara vereceği hiçbir şey yoktu tabii ki.

Çaresizlik, umutsuzluk ve geleceksizlik hali, dayanışma ağları olmayan parçalanmış, atomize olmuş, eğitimsiz yığınlarda her defasında daha güçlü lider ve daha otoriter kurtarıcı arayışlarıyla, ırkçılığın ve ayrımcılığın yükselmesinden başka sonuç vermeyen bir sarmala neden olmuş durumda.

***

ABD’nin bu yakın kısa tarihi Türkiye’nin son kırk yılda geçirdiği dönüşümün gidişatını da gösteriyor. Amerikan Bilimler Akademisi, krizi tıbbi bir kriz olarak görmüş ve ilaca erişimi kolaylaştıracak önlemler önermiş! Oysa sonuç hastalık ve ölüm olsa da neden tıbbi değil ve tıp disipliniyle de çözülmesi olanaksız. Bizimkilerin neden yoksullara doktor dövdürdükleri ve bu yolla neyi gizledikleri de daha netleşiyor, değil mi?

Umutsuzluk ölümlerinin çaresi, tıp ya da doktorlar ya da ilaçlar değil. Reformcu pansumanlar ise hiç değil. Yoksullara illa dövecekseler kimi dövmeleri gerektiğini göstermeye siyaset diyoruz.