Üst üste yasaklar yağıyor. Sadece son birkaç ayda AnadoluFest, Munzur Doğa ve Kültür Festivali, Kazdağları Ekoloji Festivali, Kozlu Müzik Festivali ve son olarak da Zeytinli Rock Festivali yanı sıra onlarca konser yasaklandı. Birkaç yıldır üniversite festivalleriyle, mezuniyet törenleriyle başlayan yasaklar ülke genelinde gençlik ve müzik festivallerini hedef alır şekilde yaygınlaştı. Özgür düşüncenin, düşünerek gelişmenin, ilerlemenin merkezi olması beklenen akademi her türlü baskıyla engellenirken düşünen, tercihlerini bilinçle şekillendiren ve savunan gençler de hedefte. İktidar kefen giyerek saray sultasında duran gençler istiyor. Gençliğe, Z kuşağına hâkim olamadığını gördükçe de yasak üstüne yasak yağdırıyor. Müzisyenler giyimleri, mesajları yüzünden ya da Kürtçe şarkı söyledikleri için açıkça hedef alınıyor. İptal edilen konserlerde yasaklanan sanatçılar yerine iktidara yakın yapma bebeklere yüzbinlerce lira dağıtılıyor.

Pudra şekeri skandalıyla gündeme gelen AKP gençliğinin çarpıcı örneği Nevşin Mengü’ye verdiği röportajda belediyenin kültür etkinliklerini valilik bütçesiyle gerçekleştirdiklerini satır arasında açık etmişti. Üzerinde çok durulmadı ama bence o röportajda iktidarın yerel yönetimlerine keyfi kaynak sağlamanın ötesinde bilinçli bir toplumsal şekillendirme için kapsamlı bir anlayış ifşası vardı. Özgür ve eğitimli gençlere yönelik yasaklarla birlikte yeniden hatırladım AKP gençliğini tek seferde özetleyen röportajı. Akp’nin gençleri festivallere kapalı ama akıl almaz paralara alınan otomobillerde, kapalı otel havuzlarında, reis ve eşinin markalarıyla giyinerek büyük bir yozluk içinde yaşıyor. Tek dertleri para olmuş. Akp’li olmayan gençlerin sevdikleri sanatçıları dinleyeceği ücretsiz konserlere bile yasak geliyor.

Toplumu ideolojik bir kuşatma altında tutarak iktidarını zorla ya da seçim iptalleri ve kayyumlarla korumaya çalışanlara boyun eğmiyor gençlerimiz. Boğaziçi direnişinin ardından yasaklanan ODTÜ mezuniyet şenliklerinde düşünen gençliğin mesajı açıktı. Özetle engellenmeye çalışılan bir konser, bir festival değil, memleket gençliğinin özgürlüğü ve tercih hakkı aslında. Önümüzdeki seçimlerde 64 milyon seçmenin 18 milyonunu oluşturan Z kuşağı oy kullanacak. İlk kez oy kullanacak olan %16 gibi önemli bir oranla seçim sonuçlarına anlamlı etkisi olacak gençlerin bu yasaklara yanıtı nasıl olacak göreceğiz.

Festival yasakları sadece gençleri etkilemiyor. Örneğin Zeytinli Rock Festivali için tam 200 bin bilet satılmış. Pandemi sürecini borçlarla, kredilerle destek ve yardım görmeden atlatmış, çökmüş ekonominin yarattığı zorluklar içinde tutunmaya çalışan esnaf o gün için umutla hazırlıklarını yapmış bekliyordu. Festivale 5 gün kala gelen yasaklar sadece gençlerin değil esnafın da nefesini kesti.

Yasakların gerekçesi hep aynı “kamu güvenliğini bozmak ve toplumun huzurunu kaçırmak.” Toplumun huzuru için gençlerin eğlencesini yasaklayanların gençlerin nitelikli bilimsel ve eşit eğitim hakkı, KYK borçları, bütün hayatını ve geleceğini etkileyecek sınavlar söz konusu olduğunda toplumun huzurunu hiç önemsemedikleri görülüyor. KPSS skandalı ortada. Mutlaka sandıkta da sesi çıkacak huzuru müzik yasaklarıyla korunan toplumun.

Seçim yaklaştıkça iktidarın özellikle toplum dışına itilen, özgürlükleri kısıtlanan toplum kesimlerine yönelik yanaşma çabaları da yeniden gündemde. Geçmişte de Alevi ve Kürt açılımlarıyla ‘yüce bağışlayıcı’ el uzatmıştı bu kesimlere. Ne faili meçhuller araştırıldı, ne adalet geldi, ne zulüm bitti, ne inanç temelli ayrımcılık son buldu. En hafif gibi görünen baskı aslında en derin şekliyle sürüyor. Bu kesimlerin kendi kültürlerinin parçası olan türküleri, müzikleri yani iyileşme için en çok ihtiyaç duyulan, sığınılan, güç alınan unsurları yasaklanıyor. Örneğin Munzur Festivali’nde Grup Yorum ve Grup İsyan Ateşi’nin Tunceli’ye girişine bile yasak koyuldu. Sanatçılar kent girişinde polis ablukasında tutuldu. Kürtçe şarkılar yasaklanıyor. Munzur festivalinde yasaklarla kamu huzurunu koruyanlar bölge halkının inancı açısından önemli bir yere sahip olan Munzur Gözeleri’ni yok etmek için adım attığında huzur kaçırdığını düşünmüyor. Doğal güzellikleriyle ve kültürel özellikleriyle sit alanı olarak koruma altında olması bile etkilemiyor onları. Rant odaklı ‘Munzur Gözeleri Peyzaj Projesi’ yle oralara “huzur” taşıyacaklarını sanıyorlar. Bu önemli ziyaret yerini Uzungöl yaylasının kalp yarası gibi akıbeti bekliyor. Gözeler yandaşlara malzeme edilmek isteniyor. Halihazırda 145 maden projesinin bulunduğu kentte verilen bu ruhsatlar 43 bin hektarlık alanda 43 çeşidi Munzur Dağları’na, 227 çeşidi Türkiye’ye özgü endemik tür içeren 1900 çeşit bitki florasını yok edecek. Doğanın, doğal kaynakların bozulması tek başına yaşam kaynaklarının devamlılığı için önemliyken toplumun inançları açısından da büyük önemi olan kutsal ziyaret alanlarına göz dikmek huzur ve güven sağlıyor mu topluma onu da göreceğiz.

300 dedeyi Kerbelâ’ya götürüp iki de Cemevi, Dergâhı önce kendi gelişine uygun dizayn edip ziyaret edince Alevi’lerin asırlık acılarını unutup ‘iktidarım çok yaşa’ diyeceğini zannetmek bile bu toplumu hiç anlamamış olmaktır. İnanç temelli ayrımcılık bu yıl Gökçeada Panagia Meryem Ana kutlamalarının da yasaklanmasıyla iktidarın tutumunu bir kez daha ortaya koydu. AKP çok geniş toplumsal kesimlerin ahını almış seçimlere giderken kendi Alevilerini, Kürtlerini de yaratarak oy devşirmeyi amaçlıyor. Kendi yarattığı sarı sendikalarını, kadın dernekerini, cemaatlerini ve vazgeçilmez yandaş müteahhitlerini koluna takmış giderken önce yol arkadaşı Gülen cemaatini, sonra sevgili dostu mafya liderlerini sepetinden düşürünce şimdi din baskısıyla genç beyinleri ve bedenleri hedef alan cemaatlerin yanına kendisini destekleyecek Aleviler koyma derdine düşmüş durumda.

Oysa toplum artık ayrışmadan bıkmış, buluşmalara, özgürlüklere, kaynaşmaya hasret. Bu tüm araştırmalarda farklı boyutlarıyla da karşımıza geliyor. En çok da gençler kaygılı. Gençler üzerinde kurulan baskı ve onları bekleyen karanlık elbette sadece kendi tercihlerini değil en başta onların ailelerinin tercihlerini de etkileyecek. İktidarın meşgul olması gereken huzur bozuyor diye festival şikayet eden “ilim yayma cemiyetleri”ni mutlu etmek için hızlı kararlarla gelen yasaklar değil toplumun huzurunu kaçıran çocuk tecavüzlerini, istismarları, kadın cinayetlerini adalete taşıyacak adımları atmaktır. Aksi durum bu eylemleri tetikleyen zihniyetin benimsenişi ve koyulan yasaklarla da topluma vaad edilen düzeni netleştirmek olur.

Tek renkli vasat mı çok renkli, çok sesli kültür zenginliği mi özgürleştirir? Soru şu; yasaklarla tutsak olmak mı? Müzikle kucaklaşarak özgür ve mutlu olmak mı?