Bir olay, aktörlerinden hiçbirinin niyetlenmediği ya da öngöremediği şekilde sonuçlanabilir. Eski adı Cumhurbaşkanlığı olan bir kupa maçının, hem de Cumhuriyet’in 100. yılında, tam da yılın son günlerinde, aralarında çok karmaşık tarihsel, politik, psikolojik ilişkiler ve önyargılar olan iki ülkenin bir “iş anlaşması” ile yapılabileceğini sanmak da böyle bir hal.

Ertelenen Süper Kupa Finali, iki ülkeyi 1969 yılında FIFA Dünya Kupası eleme karşılaşması sonrası El Salvador ile Honduras arasında çıkan gibi gerçek bir savaşın eşiğine getirmediyse de; çok taraflı, çok katmanlı bir sosyal medya savaşına neden oldu. İki ülke halklarının birbirleri hakkındaki olumsuz önyargıları katmerlendi. Henüz iki devlet yetkilileri karşılıklı suçlamalarda bulunmadı. Suudi Arabistan’ı bilmiyorum ama Türkiye’ de siyasetçiler arasında ve toplumda süren düşmanlıklar daha bir körüklendi.

∗∗∗

Suudi  Arabistan, son 15 yıldır, sadece futbol değil, tenis, golf ve diğer spor dallarına da para akıtıyor. İspanya Kral Kupası’nı formatını bile değiştirterek 3 yıldır ülkesinde oynatıyordu, 2029 yılına kadar oynanması için de sözleşme uzatıldı. İtalya Süper Kupa Finali 3 yıl Suudi Arabistan’da oynandı. İngiltere’de New Castle United’ı satın aldı. 30 yaş üstü elit futbolcuları çok büyük paralar vererek kendi liginde oynatıyor. Öyle ki Avrupa kulüpleri futbolcu “piyasa dengelerini” bozmakla suçluyorlar.

Suudi Arabistan ve benzer ülkelerin spor yatırımları “sporla aklama” (sportswashing) olarak tanımlanıyor. İnsan hakları ihlallerinin üstünü örtme gayreti ve ülkenin “marka değerini” parlatma yöntemi olarak görülüyor. Onlar ise spor aracılığıyla genç nüfusu yakalamak ve dünyayla bütünleşme arzularına karşılık vermek olduğunu savunuyorlar. Ronaldo’ya evlilik bağı olmadan bir kadınla birlikte yaşama yasağının işlememesi ile kadınlara tek başına araba kullanma hakkının verilmesini aynı sürecin bileşenleri olarak görüyorlar. Tabii yatırım fonları ve son tahlilde kazanılan para en önemli belirleyici.

Türkiye Futbol Federasyonu yetkililerinin Suudi Arabistan’ın oluk oluk akıttığı paradan pay kapma uyanıklığıyla bu işe girişmiş olmaları çok büyük ihtimal. Ülke içinde iş ilişkilerini ahbap çavuş iş bağlama tekniğiyle yürütmeye alışkın olmaları da tuz biber ekmiş olabilir. Eh, bir de 500 yıl yönettikleri, halifeleri oldukları “Araplara”, ne isterlerse yaptırabileceklerini düşünmüş de olabilirler. Endüstriyel futbol ve sporla aklama tekniğinin bir uzmanlık, iş anlaşması, protokol vb. profesyonellikle yürütülmesi zorunluluğu “bizim yeni osmanlıcıları” aşmış olabilir.

∗∗∗

Fenerbahçe ve Galatasaray’ın gönüllü olarak mı yoksa metazori mi katıldıkları belli olmasa da sabır bardaklarını taşıran “Atatürk” sembolü oldu. Suudi yetkililerin iki takımın Atatürk tişörtleriyle ısınmaya çıkmalarına izin vermemeleri üzerine maça çıkmama kararı aldılar. Fenerbahçe ve Galatasaray’ın tavrı Zinedine Zidane’ın 2006 Dünya Kupası finalinde Materazzi’ye kafa atarak kırmızı kart görmesini çağrıştırıyor. Takımlarının gollerini atan ve maç boyu birbiriyle didişen ikiliden Materazzi, kızkardeşine küfür edince Zidane’ın nevri dönmüş ve ne profesyonellik, ne milli takım, ne final maçı umursamadan kafayı gömmüştü. Fransa kupayı belki de bu yüzden kaybetmesine karşın Fransız futbol kamuoyu Zidane’ı haklı bulmuş, buna değer demişti.

Cumhuriyet için Suud hanedanı 1. Dünya Savaşı’nda devlete ihanet edip, arkasından hançerleyen hainler. Bugünkü Suudi Arabistan’da yaşayan halkın (kabile, aşiret ne derseniz deyin), yöntemi ve uluslararası dinamikleri ne olursa olsun Osmanlı’dan bağımsızlığını kazanmak istemesini, Cumhuriyeti kuranların ihanet gözüyle etiketlemesinin o dönem için anlaşılabilir bir yanı var. Cumhuriyetin yıktığı Osmanlı İmparatorluğu fantezisini kendisine kök belleyen AKP ve siyasal islamcıların, Osmanlının, başkaldırdığı için büyük dedelerini idam ettiği Suud hanedanına hayranlık beslemesi de anlaşılabilir. Siyasal islamcının politik bilinci tarihten değil fanteziden beslenir. İsyan eden büyük dedeyi asmayı hak beller, Kaşıkçı cinayetinde eser gürler, paraya sıkışınca sırtını sıvazlar. Kavalalı Mehmet Ali Paşa ile bile zoru görünce anlaşmıştır. Alışkındırlar.

Bu karmaşık “doğu usulü” skandal bir şekilde “hallolur”, belki bir kaç kelle gider ama “iş” tatlıya bağlanır. Bu olayın trajik yanı ise “Atatürk” imgesinin artık sadece “bardağı taşıran damla” olabilmesi. Mustafa Kemal, kurtarıcı kurucu lider imgesinden “sığınılacak son korunak”, “kaybedilmiş olana yakılan ağıt” imgesine dönüşüyor. Anıtkabir’in son yıllarda dolup taşması da belki böyle okunabilir. Her şeyi kabul ettim daha da edebilirim ama “Atam’a” dokunma” çaresizliğinin öfkesi. Zaten hiç bir gelecek umudum kalmadı ama daha da üstüme gelirsen kendimi yakma pahasına seni de yakarım, hissi.

Süper Kupa finalinde olanlar başta CHP olmak üzere Atatürkçü olduğunu iddia edenleri sevindirmek bir yana bence çok telaşlandırmalı. Bu kırılma anının 100. yılın son günlerinde gerçekleşmesi de anlamlı. Yüz yıl önce kurulan ikinci yüzyıla kalmayabilir.