Yeniden ABD’nin başına geçmeye hazırlanan Trump, NATO üyesi ülkelerinin savunma harcamaları ve bir Rus saldırısı karşısında ittifak savunmasıyla ilgili sözleriyle Almanya’da her yıl şubat ayında düzenlenen uluslararası Münih Güvenlik Konferası öncesindeki gündemi belirledi.

Bu hafta sonunda 60’ıncı kez gerçekleştirilecek konferansa yaklaşık 50 ülkeden devlet ve hükümet başkanı, 100’e yakın dışişleri ve savunma bakanı, üst düzey askerler, politikacılar, silah üreticisi firmaların temsilcileri ve silah tüccarları katılacak. Konferansa paralel olarak G7 ülkeleri dışişleri bakanları zirvesi de burada gerçekleştirilecek. Alman hükümetini temsilen Başbakan Olaf Scholz ile dışişleri, savunma, ekonomi ve maliye bakanlarının katılacağı konferans, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres tarafından açılacak. Bu konferanslara Vladimir Putin’in de bizzat katıldığı olmuştu. Ama artık Rusya davetli değil. Ukrayna ve İsrail’in ise en üst düzeyde temsil edilmesi bekleniyor...

Tabii Almanya’daki barış hareketi de savaşın ve silahlanmanın konuşulacağı bu buluşmayı her yıl olduğu gibi çeşitli protesto eylemleriyle karşılamaya, bu vesileyle savaşsız bir dünya özleminin sesini duyurmaya hazırlanıyorlar. Polisten yapılan açıklamaya göre konferans sırasında kentte yaklaşık 20’si önceden bildirilmiş çok sayıda miting ve yürüyüş bekleniyor. Dolayısıyla üç gün boyunca Münih’te binlerce polis görevlendirilecek.

NATO BÜTÇESİNİ YAKALADI

Bu arada Trump’ın “silahlanmaya yeterli bütçe ayırmayan ülkeleri Rusya’nın olası bir saldırısı durumunda savunmayacağı” yolundaki açıklamaları, Almanya’da haftalardır devam eden “savaş hazırlığı” tartışmalarını daha da alevlendirdi.

Aslında NATO’nun Rusya’yla sınırı olan ülkelerinin hemen hepsi ittifakın dayattığı yıllık bütçenin en az yüzde 2’sinin “savunma harcamalarına” ayrılması hedefini yakalıyor. Bu konuda NATO açısından en büyük sorun uzun yıllar boyunca Almanya’ydı. Ancak Ukrayna savaşının ardından bu sorun da ortadan kalktı. Geçtiğimiz yıl savunma bütçesine yaklaşık 57 milyar avro ayıran Almanya, bu yılki bütçesinde bu rakam 73 milyar avronun üstüne çıkararak yüzde 2’lik hedefi buldu. Mevcut hükümet ve ana muhalefet önümüzdeki yıllarda da bu harcamalarını artırarak devam ettirmeye kararlı. Elbette halen NATO üyeleri arasında söz konusu hedefi tutturmayan başka ülkeler var. Ancak onların bu tartışmada bir ağırlığı yok.

Esas itibarıyla Almanya için “bir Rus saldırısı karşısında NATO’nun desteğinden yoksun kalma riski” söz konusu değil, yine de Trump’ın sözleri oradaki seçim kampanyasıyla ilgili bir “demagoji” olarak geçiştirilmedi.

Almanya’da zaten haftalardır en yetkili ağızlardan sık sık dile getirilen bir “olası Rusya saldırısı” ve bununla ilgili hazırlıklara ilişkin tartışmalar sürüp gidiyordu.

SAVAŞ HAZIRLIĞI

Bunu kamuoyu yoklamalarına bakılırsa bugünlerde Almanya’nın “en popüler politikacısı” olan Savunma Bakanı Boris Pistorius başlatmıştı. Daha önce yerel düzeyde aktif olan bu sosyal demokrat politikacının tüm ülkenin önümüzdeki yıllarda çıkabilecek bir savaşa hazır olması gerektiği yolundaki açıklamaları, ana akım medyada geniş yer ve büyük bir destek buldu. Onu diğer politikacılar ve üst düzey askerler de takip etti. Almanya’nın önümüzdeki beş ile sekiz yıl içinde Rusya’nın doğrudan saldırısına uğrayabileceği öngörüleri en yetkili ağızlardan kamuoyuna ulaştı.

Zorunlu askerliğin revize edilerek yeniden yürürlüğe sokulması, Alman vatandaşı olmayan göçmenlerin de askere alınarak görevlendirilmesi (sonunda Alman vatandaşlığına geçme perspektifiyle) gibi öneriler bu “savaşa hazır olma” tartışmasının bir ürünü. Tabii bu arada silahlı kuvvetlerin (Bundeswehr) modernizasyonu için iki yıl önce ekstra 100 milyar avroluk bir bütçeyle başlatılan yeniden yapılanma çalışmaları da “büyük bir hızla” sürüyor.

HALK BARIŞ İSTİYOR

Almanya’da uzun yıllardır “Rusya’yla bir daha asla savaşmamalı” yaklaşımı kamuoyunun önemli bir kesimince paylaşılıyordu. Bir zamanlar oldukça yaygın olan barış hareketi sayesinde “en adaletsiz barış, en adil savaştan daha iyidir” mesajı toplumun ezici bir çoğunluğunca benimsenmişti. Hatırlanacağı gibi Ukrayna savaşının ardından Almanya’nın Rusya’ya karşı batı ittifakının en kararlı üyeleri arasında yer alması da birkaç aylık gecikmeyle oldu. Bunun nedenlerinden biri de kamuoyundaki bu “pasifist” yaklaşımdı. Aradan geçen iki yıl içinde artık durum eskisi gibi değil. Almanya şu anda ABD’den sonra Ukrayna’ya en fazla ekonomik ve askeri yardımda bulunan ülke. Ancak yine de çoğunluk “Almanya’nın savaşa hazır olması”, “Rusya’yla yeni bir savaş” gibi beklentilere hazır değil. Savaşın diplomatik yollarla bitirilmesi gerektiğine inanç halen daha ağır basıyor.

Kimilerinin “federal başbakanlık” makamına Scholz’dan daha “layık” gördüğü Savunma Bakanı, bu tartışmayı başlatırken kullandığı “savaş yeteneği” (Kriegstüchtigkeit) kavramının neden olduğu şoku ve şaşkınlığı fark etmiş olmalı ki, artık durumu “Savaşmak zorunda kalmamak için, savaşabilir durumda olmalıyız”, “Caydırıcılığın inandırıcı olması gerekiyor”, “Saldırıya uğrarsak kendimizi korumalıyız. Önemli olan bu. Kendimizi buna hazırlamalıyız” sözleriyle izah ediyor.

Ana akım medyada da “savaş yeteneği” kavramı ortadan kayboldu, onun yerini “savunma yeteneği” (Verteidigungsfaehigkeit) aldı.

Savaşa ya da savunmaya hazırlık...

Sonuçta günümüzde ikisi de aynı kapıya çıkıyor.

Trump sayesinde de bu tartışmalar uzun bir süredir gündemden düşmüş olan NATO’dan bağımsız bir “Avrupa ordusunu” ve dahası “Avrupa’nın kendi nükleer savunması” önerilerini de içine alarak devam ediyor.

Yani “güvenlik konferansının” gündemi barışa değil, savaşa (ya da savunmaya) hazırlık olacak.