Ülkenin gündemi yine mide bulandırıcı. Yine acı, keder, öfke, utanç!

Leş kokuyor üstümüz başımız!

Üstümüz başımız pislik, çamur!

Kadına, çocuğa, hayvana, doğaya, bilim insanına, sanatçıya, gazeteciye, çiftçiye, işçiye, herkese, sadece muhaliflere değil, her şeye, herkese işkence, zulüm! Hayatın her alanında. Gündüz sokakta, gece kabuslarda. Üstümüz başımız yara bere. Kabuk bağladıkça koparıyoruz da hep yine kanıyor; hepsinin de izi kalıyor. İyileşmiyor da hep yenileri ekleniyor.

Çocukların geleceği karanlık bile değil; çocukların geleceği yok! Hayalleri yok çocukların. Çocukların yarınları yok. Sadece bizim çocuklarımızın değil. Çocukların “bizim”i, “sizin”i olmaz ki! Bir karmaşanın içinde dönüp duruyor, başladığımız yerde hep yine yok oluyoruz. Umudu mu kalır insanın; kalabilir mi hiç “insan” olanın. Öylesine bir karanlık! Bundan daha beteri olmadı bu topraklarda; inanın!

Çözüm! Acil! Hemen şimdi!

***

Lafı dolandırmadan, kim ne der diye düşünmeden! Hemen şimdi! 4 Mayıs 1950 tarihli genel seçimlerden bir gün sonra büyük şair Orhan Veli kendi çıkardığı “Yaprak” dergisinde şöyle diyordu:

Seçimler bitti. Demokrat Parti, Halk Partisi’ni korkunç bir bozguna uğrattı. Oysa ki Halk Partisi, halkı kazanacağını umarak, fikirleriyle, prensiplerinden son zamanlarda ne fedakârlıklar etmişti. Bütün yayınlarına göz yumulan din dergileri, okullara konan din dersleri, yeniden açılan İlahiyat Fakülteleri, İmam Hatip kursları, türbeler, şahsi sermayeye sağlanan imtiyazlar, her türlü irticaa tanınan haklar… Hiçbiri, hiçbiri kâr etmedi. Zavallı Halk Partisi!

Tüm muhalefete sesleniyorum: Lütfen aynı hataları tekrar etmeyiniz! Çöpten ekmek de toplasa, beş çocuğu işsiz de olsa, hatta açlıktan ölse bile bu iktidarı güzelleyenlerden bir tane bile oy devşiremeyeceksiniz. Kafasına çay atılsa da, kapısına bırakılan kömürle, makarnayla oy verenler ağzınızla kuş tutsanız bile sizi seçmeyecek! Kitleniz umutsuz, yorgun. Bu umutsuzluk ancak ciddi aydınlanma projeleri ile yerini umuda bırakacak. Devrim yapmak da elinizde diğeri de. Diğerini söylemeye dilim varmıyor!

***

Altında benim de imzam olan, İlerici Kadınlar Derneği'nin çağrısı bir manifesto niteliğindedir. Çocuklarımızı karanlığa teslim etmeyin! Tekrar ediyorum ve nefesim yettiğince bunları hep haykıracağım: TARİKAT VE CEMAATLER DAĞITILSIN!

İKD'nin bildirisinden aktarıyorum:

- Devletin bütün kademelerine yerleşmiş, sosyal yaşamı adeta paralel hukuk ile tahakküm altına alan tarikat ve cemaatlerin egemenliğine son verilmeli, faaliyetleri yasaklanmalı, mal varlıklarına el konmalıdır.

- Özel kurum ve vakıflara bağlı “yatılı din eğitimi” yasaklanmalı, bütün “yatılı Kuran kursları” ve Anayasa’ya aykırı biçimde açılan ve faaliyet yürüten medreseler ile sıbyan mektepleri kapatılmalıdır.

- Hizmet ve yardımlaşma adı altında bütün özel kurum ve vakıfların kurduğu çocuk yuvaları, yetiştirme yurtları, dershaneler, sevgi evleri vb. devletleştirilmelidir. Yardım ve koruma hizmeti devlet tarafından konunun uzmanları ve eğitimcilerce sağlanmalıdır.

- Cemaat okulları, cemaat evleri, cemaat dershaneleri gibi bütün yasadışı ve gayri meşru “eğitim kurumları” devletleştirilmelidir. Eğitim birliği sağlanarak parasız, laik ve bilimsel eğitim sistemi kurulmalıdır.

- Cemaat ve tarikatların “sivil toplum kuruluşları” olarak adlandırılan uzantılarının belediyeler ve hükümetler aracılığıyla topluma ve özellikle kadınlara yönelik “projeleri” ile “sosyal yardımlar” adı altındaki müdahaleleri sonlandırılmalıdır.

- Tarikat ve cemaat uzantısı kurumların Milli Eğitim Bakanlığı ile imzaladığı bütün protokoller iptal edilmelidir.

- Tarikat ve cemaat uzantısı olan kurumlara merkezi bütçeden ya da yerel yönetimler eliyle kaynak aktarılmasına son verilmelidir.

- Anayasa’nın laiklik ilkesini yok sayan bütün uygulamalara son verilmeli, laiklik amasız fakatsız tesis edilmelidir.

Defalarca yazdığım şeyi bir kere daha haykırmak istiyorum. Çocuklarımızın geleceğinin aydınlanması bu ülkenin aydınlarının tuttuğu ışıkla mümkün olacaktır. Hemen eğitim, kültür, sanat, bilim projelerinizi açıklayın. Bu ülkenin aydınlarından oluşan bir Aydınlanma Konseyi kurun! Bu aydınların gelecek için projeler üretmelerini sağlayın.

Çok geç olmadan Nazım Hikmet'in sesine kulak verin:

Çocukların avuçlarında günlerimiz sıra bekler,

günlerimiz tohumlardır avuçlarında çocukların,

çocukların avuçlarında yeşerecekler.