Almanya’nın sosyal demokrat Savunma Bakanı Boris Pistorius son zamanlardaki kamuoyu yoklamalarına bakılırsa, diğer siyasetçilere büyük fark atarak “en popüler politikacı” sıralamasının en başında yer alıyor.

Bu durumu insanlık tarihinin yakından tanıdığı “Alman militarizminin” yeniden güçlenmeye başladığı gibi tezlerle açıklamak elbette doğru değil. Bundan önceki iki dünya savaşının çıkmasında büyük rolü olan Alman militarizminin güçlenmesi de çok zor. Çünkü hem insanlık ve hem de bu ülke açısından büyük yıkımlarla sonuçlanan her iki savaştan da çıkarılan tarihsel dersler, halen halk içinde etkin. Nitekim birkaç gün önce sonuçları yayımlanan bir anketin sonuçları da bunu doğruluyor. Kamuoyu araştırma kurumlarından Forsa’nın anketine göre büyük bir çoğunluk, bir saldırı halinde ülkenin silahlı savunmasına katılmak istemiyor. Kesinlikle savaşmak istemeyenlerin oranı yüzde 40’ı, “Silahlı savunmaya muhtemelen ve kesinlikle katılmam” diyenler ise birlikte yüzde 61’i buluyorlar. Buna karşın “ülkeyi silahla savunmaya hazır olanların” oranı yüzde 17’de, “muhtemelen silahlı savunmaya katılabileceğini” söyleyenlerin oranı da yüzde 19’de kalıyor. Araştırmanın bir diğer önemli sonucu da “Kesinlikle silahlı savunmaya katılmam” diyenlerin oranının geçen yıla göre iki kat artmış olması...

Hem Avrupa’daki hem de Filistin’deki savaş ve çatışmaların giderek daha çok ülkenin doğrudan taraf olduğu büyük savaşlara evrilme riskinin halen geçerli olduğu dönemde Avrupa’nın en güçlü ülkesinde halkın savaşa ilişkin bu olumsuz yaklaşımı, kuşkusuz dünya barışı açısından önemli.

‘YENİDEN SAVAŞ YETENEĞİ’

Ancak siyasi gündemi belirleyen tartışmalarda hükümet ve ana muhalefet ile ana akım medyanın, Rusya’nın ileride NATO üyesi olan Baltık ülkelerine ve hatta Almanya’ya saldırabileceği, dolayısıyla Ukrayna’ya verilen askeri-siyasi desteğin aynı zamanda “ülke savunması” olduğu ve bu desteğin devam ettirilmesi gerektiği hususunda bir görüş birliği var.

O nedenle bir yandan “ülkenin yeniden savaş yeteneği kazanması gerektiğini” vurgulayan, zorunlu askerliğin kaldırılmasını bir hata olarak değerlendirip bir biçimde yeniden zorunlu askerlik sistemine dönülmesi gerektiğini savunan Savunma Bakanı’nın “en popüler” politikacı olarak görülmesi çok şaşırtıcı değil.

Pistorius ve Başbakan Scholz, Ukrayna’nın Rusya’ya karşı başlattığı son büyük taaruzun başarısız olmasına ve bu koşullarda savaşı kazanmasının yani Kırım dahil kaybettiği toprakları geri almasının mümkün olmadığı ortaya çıkmasına rağmen verilen milyarlarca avroluk askeri desteğin süreceğini açıklıyorlar. Milyarlarca avroluk bütçe açıkları nedeniyle hükümet programındaki sosyal yardım, ekonomik teşvik ve çevre koruma hedefli projeler tehlikeye düşerken, silahlı kuvvetlerin yeniden yapılanması için ayrılan bütçelerin tartışılmasına bile tahammül edilmiyor. Pistorius ve yeni Genelkurmay Müfettişi Carsten Breuer, Alman ordusunun ülke savunması için yeterli durumda olmadığını savunarak, bunun için ayrılan paranın daha da artırılması gerektiğini savunuyorlar. Dahası ABD’nin başına Donald Trump’ın gelmesi durumunda, Avrupa’nın Rusya karşısında şimdikinden daha da güçsüz kalabileceğini savunup, önümüzdeki yıllarda silaha ve silahlı kuvvetlere daha fazla yatırım yapılması gerektiğini ileri sürenler de var.

DİPLOMASİYE TAHAMMÜL YOK

Tartışılmasına tahammül edilmeyen bir diğer konu da savaşın diplomasi yoluyla, masa başında, tabii karşılıklı tavizlerle, bitirilmesinin mümkün olduğu yaklaşımı.

Bunu sadece çoğunluğunu sosyalist ve ileri demokratların oluşturduğu geleneksel barış güçleri savunmuyor. Onlarla hiç ilgisi ve yakınlığı olmayan çok sayıda üst düzey bürokratın, önceki hükümetlerde bakan olarak görev yapmış politikacılar da yer alıyor.

Emekli Orgeneral Harald Kujat da bunlardan biri...

Ana akım medyanın görüşlerine itibar etmediği Kujat, bir dönemler Alman kamuoyunun yakından tanıdığı eski askerler arasında yer alıyordu. Alman silahlı kuvvetlerinin en üst düzey komuta makamı olan Genelkurmay Müfettişliği’ni (Almanya’da II. Dünya Savaşı’ndan bu yana “Genelkurmay Başkanlığı” yok) yaptıktan sonra NATO Askeri Komite Başkanı olarak ittifakın da en üst düzey askeri makamının başına getirilen Kujat, 2005 yılında emekli olduktan sonra ana akım medyanın güvenlik konusunda sıkça görüşlerine başvurduğu askerler arasındaydı. Son zamanlarda hiç sesi duyulmaz olmuştu.

ESKİ GENERALDEN UYARI

Geçenlerde bir YouTube kanalında yayınlanan söyleşide yaptığı açıklamalar bunun nereden kaynaklandığını gösteriyor. Bir dönem hem Alman Silahlı Kuvvetleri’nin hem de NATO’un en tepesinde yer alan, NATO-Ukrayna Genelkurmay Başkanları Komisyonu ve NATO-Rusya Komisyonu’nun başkanlığını yapan Kujat’ın muhtemelen diğer platformlar kendisine kapandığı için aslında borsa ve yatırım analizleri yapan bir kanala yaptığı açıklamalar, hükümetin Ukrayna konusunda politikalarına muhalefetin göründüğünden daha da güçlü olduğunun işareti olabilir.

Bu söyleşide “bu savaşı kimse kazanamaz” diyen general Alman general, “Ukrayna kazanmalı” diye ortaya çıkan politikacıları “fanatizmle” suçluyor. Bu savaşın önlenebileceğine, Batı’nın bunun için yeterli çaba göstermediğini belirten Kujat, hiçbir tarafın savaş hedeflerine ulaşmasının mümkün olmadığının ortaya çıktığını ve görüşmeler yoluyla yaşanan yıkıma ve ölümlere bir son verilmesi gerektiğine işaret ediyor. Bu kararın da Washington tarafından verilmesi gerektiğini ekliyor.

Ukrayna’nın Rusya’yı kendi topraklarında askeri tesisleri, sembolik merkezleri vurmaya çalışacağını, bunun için Almanya’dan uzun menzilli “Taurus” füzelerini talep ettiğini ihtiyacı olduğunu belirttikten sonra Kujat, Batı’dan gelen karmaşık silah sistemlerini bizzat kullanmak üzere asker de isteyebileceğine dikkat çekiyor.

Ve uyarıyor:

“Savaşın ne Rusya ne de batı tarafından siyasi olarak kontrol altına alınamayacağı bir aşamaya evrilmesi riski var.” Bu bir dünya savaşı uyarısı!