Almanya basın ve yayın özgürlüğü açısından dünyanın en iyi durumdaki ülkeleri arasında.

Sınır Tanımayan Gazeteciler’in (RSF) yayınladığı Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 180 ülke arasında 11’nci sırada yer alıyor. Listeye göre sadece İskandinav ve Benelüks ülkeleri ile İsviçre, Yeni Zelanda, Kosta Rika ve Portekiz’in sicili Almanya’dan daha iyi.

RTS’in son raporuna göre Almanya’daki en önemli sorun, gazetecilerin görevlerini yaparken karşılaştıkları saldırılar 2019 yılında 13 saldırı olmuş, 2018 yılında ise 22. Ancak rakamlar giderek azalıyor.

Güvenlik güçlerince engellendikleri, itilip kakıldıkları da oluyor, ancak gazetecilere yönelik saldırılar esas olarak aşırı sağcılar tarafından gerçekleştiriliyor.

Yazdığı haber ya da yorumlar nedeniyle hapiste olan gazeteci yok. Mahkemelik olan da çok az.

Devlet adamları kendilerini rahatsız eden yayınlardan sorumlu tuttukları gazetecileri hedef alan, savcıları soruşturma açmaya çağıran açıklamalar yapmıyorlar. Geçenlerde bunun bir istisnası yaşandı. Federal İçişleri Bakanı, polisi ırkçılıkla eleştirdiği yazısında çok ağır ifadeler kullanan bir muhalif köşe yazarı hakkında suç duyurusunda bulunacağını duyurdu. Ama ‘basın özgürlüğü’nü savunan kişi ve kurumların tepkileri üzerine bunu yapmaktan vazgeçti.

Kimi söylentilere göre Başbakan Merkel de Bakan’ı Almanya’nın bu alandaki olumlu sicilini bozacak adımı atmaktan vazgeçirenler arasında yer alıyordu.

Tabii o gazeteci hakkında bir soruşturma var. Bu soruşturma, polis örgütlerinin ve bu yayından rahatsız olan bireylerin yaptığı suç duyurusu üzerine açılmış bir soruşturma. Ama bu nedenle sözkonusu gazetecinin mahkemelerde sürünmesi sözkonusu olmayacak tabii ki.

Yazının girişinde de vurgulandığı gibi Almanya’nın basın özgürlüğü sicili oldukça iyi.

Anayasa ve yasalarda basın özgürlüğünü koruyan, devlete basın özgürlüğünün gerçekleşmesini sağlama görevi yükleyen emirlere saygı duyuluyor büyük ölçüde.

Bunda ‘basın ve yayın özgürlüğü’ mücadelesini inatla sürdüren gazeteci örgütlerinin çabalarının büyük rolü var. Bir yandan daha çok özgürlük mücadelesi yürütüyorlar, diğer yandan da mevcut durumu kötüleştirebilecek gelişmelere direniyorlar.

Bu mücadeleyi de geniş ittifaklarla yürütebiliyorlar. Önde gelen medya kurumları ve meslek örgütlerinin kısa bir süre önce yayınladığı ortak rapor da bu mücadelenin bir parçası.

Sözkonusu rapor, Federal İçişleri Bakanlığı’nca hazırlanan ve son şeklini almadan önce hükümet içinde tartışmaya sunulan Anayasa’yı Koruma Yasası (istihbarat yasası) reformuyla ilgili.

Medya çalışanlarının örgütlü olduğu iki sendika (dju ve DTV), gazete, dergi ve dijital medya yayıncılarının örgütlü olduğu üç meslek birliği (BDZV, VDZ, VAUNET), Alman Basın Konseyi ve kamuya ait radyo-televizyon kurumlarınca (ARD, ZDF ve Almanya Radyosu) yayınlanan bu ortak raporda, sözkonusu tasarının yasalaşması halinde gazetecilerin haber kaynaklarının koruyamayacağı, dolayısıyla basın özgürlüğünün tehlikede olduğu uyarısı yapılıyor.

Bu tasarıya göre Almanya‘daki tüm istihbarat teşkilatları, yani hem dış istihbarattan sorumlu BND (Federal İstihbarat Teşkilatı), hem iç istihbarattan sorumlu BfV (Anayasayı Koruma Federal Dairesi) ve 16 eyaletin kendi istihbarat teşkilatı, hem de MAD (Askeri İstihbarat Teşkilatı), herhangi bir mahkeme kararına gerek kalmadan, ‘uluslararası terörizm’ soruşturmaları kapsamında gazetecilerin bilgisayarlarına da ‘istihbarat trojanları’ (Truva atı virüsü) bulaştırabilecek. Böylece takip edilen gazetecilerin Messenger, WhatsApp, Signal ya da Theema gibi uygulamalar üzerinden yürüttükleri haberleşmeyi, internet üzerinden yaptıkları telefon ve video görüşmelerini izleyebilecekler. Tasarıyı hazırlayan İçişleri Bakanlığı’nın gerekçesi, istihbarat faaliyetlerini iletişimdeki modern teknolojiye uygun hale getirmek. Tasarı elbette sözkonusu takibatın sadece o an yürütülen soruşturmayla sınırlı olmasını öngörüyor. Ancak bilgisayara bulaşan istihbarat virüsü sayesinde soruşturmaya hedef olan gazetecinin tüm datalarını ele geçirebileceği biliniyor. Tasarıya göre bu soruşturmalar Federal Meclis’teki bir komisyonun kontrolüne tabii olacak. Ancak komisyon aşaması her şey olup bittikten sonra gerçekleşeceği için ‘etkin bir kontrol mekanizması’ olarak kabul edilmiyor.

Medya emekçilerini ve patronlarını biraraya getiren en büyük çatı örgütlerinin, ülkenin en önemli kamu yayın kuruluşlarıyla birlikte oluşturdukları ittifakın ortak raporu, yasaların ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin, Anayasa Mahkemesi’nin ve Avrupa Birliği İnsan Hakları Mahkemesi’nin basın özgürlüğü için zorunlu gördüğü ‘gazetecinin haber kaynağını koruma’ hakkının ağır bir darbe alacağına işaret ediyor.

Ve hükümeti basın özgürlüğüne sahip çıkıp, tasarıyı değiştirmeye çağırıyor.