Almanya’daki son siyasi gelişmeleri konu alan dünkü yazımızda kuruluşunu tamamlayarak siyaset meydanına çıkan ya da çıkmaya hazırlanan yeni partilere işaret etmiştik.

Bu partiler, bir tarafta göçmenler ve sığınmacıları hedef alan yabancı düşmanlığının, son yılların hükümetlerinin göç politikalarına karşı ırkçı kampanyaların ve göçmenleri toplu halde ülkeden “sınır dışı etme” planlarının; diğer yanda da bütün bunlara karşı ülkenin birçok yerinde on binlerin katıldığı demokrasi eylemlerinin gündemi belirlediği bir ortamda ortaya çıktılar. Elbette her birinin ardında kendilerine özgü ve başka konuların da etkin olduğu bir gelişim süreci var. Ama esas olarak bunları kimi kesimlerce ülkenin en önemli krizi olarak görülen “göç” olgusunun bir ürünü olarak görebiliriz.

Bu yeni partilerden BSW’yi (Sahra Wagenknecht İttifakı) dün ele almıştık.

Şimdi de diğerlerine bir göz atalım...

∗∗

Bunlardan biri halen bir partiye dönüşmeye çalışmalarını sürdüren “Değerler Birliği” (WerteUnion) derneği. Yapılan açıklamalara bakılırsa şubat sonunda resmen kurulacak.

Merkez sağdaki CDU (Hıristiyan Demokrat Birlik) ve kardeş partisi CSU (Hıristiyan Sosyal Birlik) üyeleri tarafından yedi yıl önce kurulan bu derneğin başında bir yıldır eski istihbarat şefi Hans-Georg Maassen yer alıyor. O da toplam 4 bin üyesi olduğu açıklanan derneğin üyelerinin yüzde 85’i gibi CDU üyesiydi, ancak kısa bir süre önce partiden istifa etmiş bulunuyor. İstifa etmeseydi de muhtemelen önümüzdeki dönemde partiden atılacaktı, çünkü CDU yönetimi bunun için disiplin işlemlerini başlatmıştı. Bu dernek resmen CDU’nun bir yan örgütü değildi ama uzun yıllar parti bünyesindeki muhafazakârları bir araya getiren bir kulüp olarak görüldü. Ancak son yıllarda, özellikle de 2015’teki büyük göç dalgasının ardından Merkel çizgisindeki CDU’dan uzaklaşmaya başlamışlardı. Derneğin önde gelen isimleri, Hristiyan birlik partilerinin aşırı sağcı parti AfD’yle (Almanya için Alternatif) işbirliğini açıkça savunarak parti yönetimiyle ters düşüyorlardı.

Almanya’nın ülke içi istihbaratın federal düzeydeki çatı örgütü “Anayasayı Koruma Teşkilatı”nın (BfV) başkanıyken (2012-18 dönemi) yaptığı aşırı sağcı ve göçmen karşıtı açıklamaları nedeniyle emekliye sevk edilen Maassen’ın bu derneğin başına gelmesinden sonra CDU’ya olan mesafe daha da arttı. Eski Başbakan Merkel’i “CDU’yu klasik değerlerden, özgürlükçü ve Hristiyan ideallerden uzaklaştırmakla, göç felaketine, hukuk devleti ve demokrasinin tahribatına neden olmakla, ülkeyi Rusya’ya bağımlı kılmakla” suçlayan Maassen, şimdiki Genel Başkanı Merz’in de Merkel’in çizgisinde kalıp, partiyi “neo sosyalizme” yönelttiğini savunuyor. Son haberlere bakılırsa bir dönemler başında bulunduğu istihbarat teşkilatının “takip edilmesi gereken aşırı sağcılar” listesine bizzat girmiş durumda.

Değerler Birliği derneğinin üyelerinin ezici bir çoğunluğunun başkanlarının bu görüşlerini paylaştığı anlaşılıyor. Çünkü geçenlerde gerçekleştirilen genel kurulda partileşme ve Almanya’nın doğu eyaletlerinde sonbaharda gerçekleştirilecek seçimlere girme kararı aldılar. Şubat sonunda resmen kurulacak olan bu yeni partinin seçim sonuçlarını ne ölçüde etkileyebileceği henüz bilinmiyor. Ancak CDU’yu AfD’yle işbirliğine zorlayabilecek bir potansiyele ve bağlantılara sahipler.

Öte yandan yeni kurulan “sol parti” BSW’ye yönelik mesajlarında da dikkatli davranıyorlar. Maassen, BSW lideri Wagenknecht’le aralarında “analiz düzeyinde üzerinde anlaşılabilecek ortak yanlara” (göç konusunu kastediyor) işaret ediyor, kendilerinin BSW’yle işbirliğine açık olduğunu, ancak BSW’nin kendileriyle işbirliğine hazır olup olmadığı konusunda kuşkulu olduğunu açıklıyor. Ama Wagenknecht’le bir sorunu daha var: “Onun beğenmediğim yanı bir komünist olması!” diyor ve onun “sosyalist bir dünya görüşünün” kendisinin “özgürlükçü dünya görüşüne” uymayacağını belirtiyor! “At izinin it izine karıştığı” bir durumla mı karşı karşıyayız sanki...

∗∗

Almanya’da bu günlerde bir parti daha kuruldu. Gazetemizde de bu partiyle ilgili ilk haber “Almanya ‘AKP uzantısı’ DAVA partisini konuşuyor” başlığı altında yayımlandı.

“Çeşitlilik ve Atılım İçin Demokratik İttifak” olarak çevirebileceğimiz Almanca açılımında (Demokratische Allianz für Vielfalt und Aufbruch) üretilen DAVA adıyla kurulan partinin kurucularının hepsi Türk. Tabii ki sadece Türklere değil, tüm Almanya’yı temsil hedefiyle kurulduklarını savunuyorlar ve bu yılın haziran ayında gerçekleştirilecek Avrupa Parlamentosu seçimlerine girmeyi hedefliyorlar. “AKP’nin uzantısı olmak” eleştirilerine karşı çıkıyorlar.

Bunun için belli bir sayıda imza toplamaları gerekiyor, ancak Almanya’da daha önce kurulan AKP yanlısı partiler gibi onlar da bu koşulları kolaylıkla halledebilirler.

Alman medyasındaki eleştirel yayınlar üzerine bu partiye sahip çıkanlar, bunun bir demokratik hak olduğunu ve bu durumun çok partili sistem içindeki temsil boşluğundan kaynaklandığını savunuyorlar, “DAVA’yı eleştiren Alman politikacılar, göçmenlere kendi partilerinde neden hak ettikleri şekilde yer vermediklerini sorsunlar!” diyorlar.

DAVA partisi bir ilk değil. Türkiye kökenli Alman vatandaşları daha önce de benzer partiler kurdular. Örneğin BIG (Yenilik ve Adalet Partisi), Frankfurt ve çevresindeki birkaç kentteki yerel meclislere birer üyeyle de olsa girebildi de. Elbette bu partileri kuranların, üyelerinin AKP’yle doğrudan, resmi bir bağları yok. Ancak aynı çizgide oldukları, olacakları çok açık.

Uzun vadede çok önemli bir siyasi varlık göstermeleri mümkün değil. Ama önümüzdeki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde belki kendilerince etkili olabilirler.

Son olarak bunların çıkışını “göçmenlerin Almanya’daki partilerde temsil edilmediği” eleştirisiyle açıklamak, bu ülke gerçeğini bilmemek ya da görmemekten kaynaklanıyor.

Çoğunluğu Türkiye kökenliler olmak üzere göçmenler ya da göçmen ailelerin burada doğmuş olan çocukları uzun yıllardır çeşitli siyasi partiler içinde yer alıyorlar, yerel, eyalet ya da federal düzeydeki parlamentolara milletvekili olarak seçiliyorlar... Aralarından büyükşehir belediye başkanları, meclis başkanları, eyalet ya da federal bakanlar, parti genel başkanları çıkıyor.

Almanya’nın en büyük eyaletlerinden Baden Württenberg’de önümüzdeki dönem için en güçlü başbakan adayı olarak konuşulan politikacı halen Federal Hükümet’te Gıda ve Tarım Bakanlığı’nı yürüten Cem Özdemir.

Göçmen kökenlilerin yasama ve yürütme süreçlerinde yeterince temsil edilmedikleri söylenebilir. Ama bu süreçlerin onlara kapalı olduğu doğru değil.

Öte yandan göçmen oylarını hedef alan azınlık partilerinin göçmenlerin sistem içindeki varlığını daha da etkisizleştireceği, daha da dışlanmalarına yol açacağı ise ortada.