Guus Hiddink’in hafta başında yaptığı basın toplantısında söylediği “Almanlar uzun süredir bir arada oynuyorlar ve bizden daha iyi...

Guus Hiddink’in hafta başında yaptığı basın toplantısında söylediği “Almanlar uzun süredir bir arada oynuyorlar ve bizden daha iyi seviyedeler” açıklaması yurt çapında büyük yankı uyandırdı biliyorsunuz. Muhtemelen basının usta (!) kalemleri de şimdiden yenilgi halinde gazetelerine gönderecekleri yazıyı bilgisayara kaydetmişlerdir. Son düdük çalar çalmaz paslayacak kıvamdadır. “Sen takımı tanıyamamışsın Hiddink Efendi” ile başlayıp “tazminatını verip defetmeli” ile biten yazılar... Yıllar önce de Fenerbahçe’nin Aydınspor’a 6-1 mağlup olduğu ligin ilk maçı sonrası İslam Çupi onun için “kovun masalcı dedeyi” demişti. O 'Masalcı Dede' başka peri masalları yazdı, başka ülkelerde. Güney Koreliler onun için “Rüyalarımızı Gerçekleştir Hiddink” pankartı açarken de muhtemelen aynı masallara, ama başka anlayışla atıf yapıyorlardı. Hollandalı hocanın hem takım seçimi hem de maç içi taktikleri açısından yanlışları olduğu açık.Ama bu bizim ona bakışımızın yanlış olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Kariyerinde bir kulüp takımında geçirdiği en uzun süre 4 yıl olan (o da kendi ülkesinin takımı olmak üzere) ve geçmiş kariyeri genelde yapılanma ve geleceğe yatırımdan çok, kısa vadede ülke futbolunun en güçlü yanını ortaya çıkarmakla geçmiş bir teknik adamı yeniden yapılanma için göreve getirmek ne kadar akıl kârı bir işti o da tartışılır. 

Peki biz neye isyan ediyoruz? Onun bu açıklamalarına. Son iki uluslararası turnuvanın birisine ve o da eleme grubunun son maçında alınan galibiyetle gidebilmiş bir ülkenin taraftarları, o iki turnuvaya gitmeyi grup mücadelerinde rahatlıkla başarmış ve bu iki turnuvada maksimum sayıda maç oynayıp toplamda sadece İspanyolların onları kupa dışına itmeyi başarabildiği, Löw’ün göreve gelişinden sonra sürekli yükselen bir takımın bizden daha üst seviyede olmasının dile getirilmesine içerliyorlar. Başka bir bildikleri var muhakkak. Ama bizim sağlam tavsiyelere ihtiyacımız var. Öncelikle Hiddink’in üzerinde durduğu “iç saha enerjisi” ortamının en az etkileyeceği ekiplerden birisi Almanlar. Zira kendi ülkelerinde, 5 büyük ligin en az ehlileştirilmiş kalabalıkları önünde ve muazzam seyirci sayıları önünde oynuyorlar. Buna bir de Alman insanının tipik karakteri eklendiğinde işimiz daha çok yeşil çimlerde bitecek, tribünlerde değil. Almanlar İspanyollarla birlikte son 2 turnuvada 2 takıma daha mağlup oldular. Hırvatistan ve Sırbistan. Yani eski Yugoslavya takımları. Balkan inatçılığı ve sıcakkanlılığının yanına Kuzey ve Batı Avrupa’da olgunlaştırdıklarını futbolu koymuş oyuncularla kurulu takımlar. Öncelikle çok fazla yapmayı alışkanlık haline getirmediğimiz hareketli oyunu ve ceza sahası içinde forvetlerin sürekli yer değiştirmelerini bu maçta mutlak surette uygulamak zorundayız. Bunun yol açacağı bir başka şey var. Almanların bu kaybettiği 4 maçta yedikleri 5 golün 4’ü yan toplardan gelmişti. Euro 2008’de onlara karşı aldığımız mağlubiyette attığımız 2 gol de birer kanat akınının sonucuydu. Almanların yan toplarda gözle görülür bir savunma kurgusu problemleri var, üstelik bu problemi çok net skorlarla kazandıkları, örneğin İngiltere maçında da görüyoruz. 

Almanlar yine klasik bir 4-2-3-1 ile sahaya çıkacaklar sürpriz olmazsa. İspanya’nın özellikle Dünya Kupası yarı finalinde yaptığı en iyi şeylerden birisi, Podolski-Mesut-Müller üçlüsü ve önündeki Klose’yi birbirinden uzak tutmaktı. Kanatlardaki ikiliyi Mesut’tan uzak tutabilirsek, bu üçlü ve önlerindeki hücum oyuncusunun pas trafiğini sonlandırabiliriz. Hiddink bunu 3 yıl önceki Şampiyonlar Ligi yarı finalinde Barcelona’ya karşı başarabilmişti. Tekrar yapması gerekiyor. 

Arda Turan ve Havacılık

Aslında ulusal maç haftasında bu konuyu gündeme taşımak bile hataydı ama kısaca değinip çekileceğim.Bu köşede bizim ona yaptıklarımızdan bahsettik zamanında.Görüyoruz ki o da kendisine pek iyi davranmıyor. Yetenekte Messi, Galatasaraylılıkta Metin Oktay’la karşılaştırılınca kontrolünü kaybetmişti. O ruh haliyle devam ediyor. Ülke futbolu ve altyapı poltikası ile ilgili doğru saptamalar yapıp konuyu Hakan Şükür dublajıyla yabancıların aldığı paraya ve helikopterlere bağlıyor. Örneğin o altyapının ürünü Batuhan Karadeniz’in neden hayatının en önemli varlığının Ferrari olduğunu sorgulamıyor. Yurt dışına çıkan her gençte olan “arkadaş adamlar yerde gazete kağıdı görse alıp okuyorlar, başka bir millet” hayranlığı onda da var ilk günlerde. Değişecek ve farkın insanlarda değil yarattıkları yapılarda olduğunu anlayacak. Ama bunu yaparken sağduyulu olması ve ileriye bakması lazım, yoksa Hakan abisi gibi bir gün kendini bir Madrid kafesinde “Reyes bana hiç pas atmıyor, çok yalnızım, ben köyümü özledim” derken bulabilir.