Almanya’da antifaşistler ve demokratların kar kış göçmenleri kitleler halinde bu ülkeden sürmeyi hedefleyen, bu doğrultuda senaryolar hazırlayan, bunları sadece kendi aralarında değil, merkez sağ çevrelerin temsilcileriyle de tartışan faşistlere ilk tepkisi güçlü oldu, oluyor. Metropollerde, küçük kent ve kasabalarda “Demokrasiye sahip çıkalım!” çağrısıyla düzenlenen protesto gösterilerine toplumun her kesiminden bizzat katılanların sayısı bir milyona ulaştı. Bu eylemlerin asıl hedefi tabii ki en güçlü aşırı sağcı parti AfD (Almanya için Alternatif) oldu. Bu partiyi bir “faşist örgüt” olarak niteleyenler arasında merkez sağdan etkin politikacılar da yer aldı.

Bu arada AfD, elbette Alman vatandaşlığına geçmiş olanlar da dâhil olmak üzere göçmenleri kitleler halinde ülkeden sürme planları olmadığını açıkladı. Ancak resmen dile getirilmese de bu hayalleri paylaşanların partinin hem tepesinde, hem de tabanında yer aldığı zaten biliniyor.

Başta AfD olmak üzere “göç ve sığınmacı krizi” olgusunu suiistimal ederek güçlenen faşist ve ırkçıların ilerleyişine karşı son günlerdeki protesto eylemleri elbette önemli, ancak yeterli değil.

Kamuoyu yoklamaları yüzbinlerin sokağa döküldüğü eylemlere rağmen AfD’ye yönelik seçmen desteğinin halen yüzde 21-23 oranında olduğunu gösteriyor. Sayıları şimdilik çok az ama yerel seçimleri kazanan AfD’li belediye başkanı ve kaymakamlar artık görev başında.  Anket oranlarının önümüzdeki eyalet seçimlerinde sandığa yansıması halinde – ki büyük bir olasılıkla öyle olacak - bu partinin hükümet ortağı olmasa bile yasama, yargı ve yürütme süreçlerindeki etkisini artırması kaçınılmaz. Ülkenin en büyük eyaletlerinden Bavyera’da önümüzdeki günlerde Eyalet Anayasa Mahkemesi’nin 15 yeni üyesi seçilecek ve bunlar arasında muhtemelen AfD’nin önerdiği iki aday da yer alıyor. Eylül ayındaki üç eyalet seçiminden sonra da benzer bir durum yaşanacağı kesin.

‘MAĞDURİYET’ TEHLİKESİ

Kimi demokratlar, AfD’yi durdurmak için bu partinin yasaklanması gerektiğini savunuyor. Çok sayıda politikacı, AfD hakkında “demokratik sistemi yıkmayı” hedeflediği suçlamasıyla Anayasa Mahkemesi nezdinde bir kapatılma davası açılmasını talep ediyor. Ancak bu tartışmaları soğukkanlı bir biçimde takip eden gözlemciler bunun çok zor ve uzun bir süreç olacağına, dahası sonuçta hem bu partiyi, hem de genel olarak aşırı sağı daha da güçlendireceğine (kendilerini sistemin mağduru olarak göstererek) işaret ediyorlar.

Anayasa Mahkemesi’nin “parti kapatma” davalarına ilişkin geçmiş pratiği de AfD’nin yasaklanması beklentilerine yanıt vermiyor. Yüksek mahkeme Federal Almanya Cumhuriyeti’nin ilk yıllarda biri sağdan (Hitler’in partisi NSDAP’nin devamı SRP), biri de soldan (KPD – Almanya Komünist Partisi) iki partiyi kapattı. Bunlardan sonraki ilk parti kapatma davası 2001 yılında, o dönem çeşitli eyaletlerde kısmen başarılı sonuçlar da alan ancak genel seçimlerde bir varlık gösteremeyen aşırı sağcı parti NPD’ye (Almanya Milliyetçi Demokratik Partisi – altı ay önce adını “Die Heimat” – Vatan – olarak değiştirdi) açıldı. Ancak mahkeme iki yıl sonra, parti yönetiminde ve organlarındaki çok sayıda istihbarat ajanı ya da muhbiri yer aldığı gerekçesiyle bu davayı reddetti.

Almanya’yı sarsan Neonazi seri cinayetleriyle ilgili NSU’nun (Nasyonal Sosyalist Yeraltı) örgütünün ortaya çıkmasının ardından bu partiye karşı 2013 yılında ikinci bir kapatma davası açıldı. Anayasa Mahkemesi dört yıllık bir inceleme sürecinin ardından davayı ve dolayısıyla NPD’nin yasaklanması talebini yine reddetti. Ancak bu kez gerekçesi daha farklıydı. Kararda, NPD’nin “anayasa karşıtı” bir parti olduğu kabul ediliyordu, ancak genel seçimlerde oyların ancak binde birini alabilen bu partinin “anayasal düzeni yıkabilecek” bir konumda olmadığı belirtiliyordu. Böylece parti kapatma ve yasaklama açısından yeni bir hukuksal ölçü koymuş olan yüksek mahkeme, AfD’yle ilgili tartışmalar sürerken, şimdi de yeni bir kararıyla tartışmalara katıldı. NPD’ye, daha doğrusu yeni adıyla “Die Heimat” partisine verilen hazine yardımlarının kesilmesine, bir siyasi parti olarak maddi ayrıcalıklardan (vergi ve bağış konularında) mahrum bırakılmasına hükmetti.

Anayasa Mahkemesi’nin AfD hakkında da böyle bir karar alması söz konusu değil. Ancak bir kapatılma davası açılması halinde - ki yasalara göre bunun için dava başvurusunu ancak Federal Meclis - Eyaletler Meclisi ya da Federal Hükümet yapabilir, uzun yıllar sürecek bir sürecin sonunda böyle bir sonuç alınabilir.

UMUT VEREN ADIMLAR

Almanya’da aşırı sağın, göçmen düşmanlığının, ırkçılığın, faşizmin ilerleyişine karşı demokrasiden olan güçlerin işi zor.

Protesto gösterilerinin iyimser bir havanın yaşanmasına neden olduğu doğru. Ancak yaşanan ekonomik kriz ve onun üzerine oturan siyasal kriz (sürecin bir erken seçime gidilmesi ve hükümet değişikliğiyle aşılabileceği beklentisi halen geçerli), sağın daha da güçlenmesine yol açıyor.

Bazı eksikliklerine rağmen sosyal demokrat – yeşil ağırlıklı hükümetin Federal Meclis’ten geçirdiği, göçmenlere çifte vatandaşlık hakkı tanıyan, Alman vatandaşlığına geçişi kolaylaştıran yeni Vatandaşlık Yasası bu kargaşa ortamında ileriye yönelik önemli ve değerli bir adım. Bunda özellikle SPD (Almanya Sosyal Demokrat Partisi) ve Yeşiller içindeki göçmen kökenli federal milletvekillerinin inatçı çabalarıyla gerçekleşen bu reform, sağcı güçlerin tüm direnişlerine rağmen göç olgusunun, dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Almanya’da da er ya da geç toplumun büyük bir kesimince “normal” bir durum olarak görülebileceğine dair umut veriyor.