Bu pazar günü eyalet meclisi seçimi yapılacak olan Hessen, yaklaşık 6,5 milyonluk nüfusuyla Almanya ölçülerinde küçük ya da orta ölçekli bir eyalet. Ancak tarihi, kültürel, ekonomik ve siyasi ağırlığı bakımından en önemli eyaletlerden. Bu kuşkusuz öncelikle tam ortasındaki, içine Frankfurt’u da alan Rhein Main metropol bölgesinden kaynaklanıyor.
Son kamuoyu yoklamalarına bakılırsa seçimden 2018’de olduğu gibi iktidardaki CDU-Yeşiller ortaklığı yine önde çıkacak. 

Son anketlere göre durum şöyle: CDU yüzde 31, Yeşiller yüzde 17.6, SPD yüzde 16.6, AfD yüzde 15.8, FDP yüzde 5.6, Serbest Seçmenler (FW) partisi yüzde 4 ve Sol Parti yüzde 3.4. 

Bu durumda SPD, Yeşiller, FDP ve Sol Parti için beş yıl önceki seçime göre ciddi bir kayıp sözkonusu. Sağcı partiler CDU, AfD ve FM ise güçleniyor. Seçime katılım oranı son yıllarda olduğu gibi yine düşük olursa (2018’de yüzde 67.3) sandıktan sağcılar lehine daha güçlü bir sonuç çıkabilir. Sol Parti ise 15 yıl sonra baraj altında kalıp, mecliste temsil edilme şansını yitirebilir.

Bu eyaletteki seçimin ilginç yanı, Federal Hükümet’te İçişleri Bakanı olarak yer alan Nancy Faeser’in Hessen’deki SPD’nin başbakan adayı olarak seçim kampanyasını yürütmesi. Diğer Başbakan adayları geçtiğimiz yıl bu eyaletin başbakanlığını devralan CDU’lu Boris Rein ve Yeşiller’den Tarek Al-Wazir.  

Pazar akşamı sandıktan anketlerdekine benzer bir sonuç çıkarsa Hessen’deki CDU-Yeşiller koalisyonu, yine Rhein’ın başkanlığında bir dönem daha devam edecek. Tabii herşeye rağmen sürprizler de olabilir. SPD, Yeşiller ve FDP’nin oylarını artırması durumunda Al-Wazir ya da Faeser’in başında olduğu bir üçlü koalisyon kurulabilir. Sandık aritmetiği üçlü bir koalisyona izin verirse ve Yeşiller’in oyu SPD’den fazla olursa, 10 yıldır eyalet hükümetinde “vezir” olarak görev yapan al-Wazir’in “başvezir” olması da mümkün. Barajı aşmaları halinde Serbest Seçmenler ve Sol Parti’nin içinde olabileceği koalisyon seçenekleri de sözkonusu olabilir, ama bunun gerçekleşmesi neredeyse imkansız.

Hessen’deki seçimde pazar günü 21 parti ve seçmen girişimi, eyalet meclisindeki 110 milletvekilliğini kazanmak için toplam 745 adayla toplam 4,3 seçmenin karşısına çıkıyor.  Çok sayıda göçmen kökenli adayların da yer aldığı listede Türkiye’nin çeşitli illerine doğmuş ya da Almanya’daki üçüncü, dördüncü kuşaktan Türkiye kökenli politikacılar da yer alıyor. Sayıları 30’u bulan bu adaylardan seçilme şansı yüksek olanların sayısı oldukça düşük. SPD’den Turgut Yüksel, partisi FDP’nin barajı geçmesi halinde Yankı Pürsün’ün yeniden seçilmesi kesin. Yeşiller’den Robert Erkan’ın da seçilme şansı yüksek. Sol Parti’den Eyüp Yılmaz da partisinin oy oranı yüzde 5’i aşarsa meclise girebilir. Aynı durum Serbest Seçmenler partisinin liste başı adayı Engin Eroğlu için de geçerli. Hessen’deki seçimlerin bir ilginç yanı seçime giren partilerin bir bölümünün liste başı adaylarının göçmen kökenli olması. Yeşiller’in “baş-vezir” adayı Tarek el-Wazir hem Yemen, hem de Almanya vatandaşı.

Hessen'in
Hessen'in "başvezir"liğine aday olan Tarek Al-Wazir, bunu ancak hem kendi partisinin, hem de sosyal demokratlar ve liberallerin oylarını attırmasıyla başarabilir. Ancak anketler onun bir dönem daha "vezir" olarak kalacağını gösteriyor.

Serbest Seçmenler partisinin liste başında da Avrupa Parlamentosu milletvekili Engin Eroğlu yer alıyor. Diğer küçük parti ve grupların liste başların ya da ikinci sıralarında da Türkiye kökenli adaylar var. En ilginci ise aşırı sağcı ve yabancı düşmanı parti AfD’nin liste başı adayı Robert Lambrau’nun göçmen kökenli olması. Halen eyalet meclisinde milletvekili olan Lambrau, Yunanistan’dan Almanya’ya göçmüş bir babanın oğlu..

BAVYERA’DA DA DURUM DEĞİŞMEYECEK

Başkenti Münih olan Bavyera da Almanya’nın her bakımdan en önemli eyaletlerinden. Ve en aykırısı. Toplam 16 eyaletten oluşan federal sistem içinde özgün bir yerleri var, kendilerini resmen bir “eyalet” olarak değil, “özgür devlet” (Freistaat Bayern) olarak tanımlıyorlar. Alman birliğine en geç ve en gönülsüz katılan bir krallığa dayanan tarihleriyle halen gurur duyuyorlar. Hem anayasalarıyla, hem de yasalarıyla diğer eyaletlerden farklı (tabii sonuçta yine de federal sistem çatısı altında ve federal hükümetin meşruiyetini zedelemeyecek şekildi) bir eyalet. 

En ilginç yanlarından biri merkez sağın burada bağımsız bir parti olarak örgütlenmiş olması. Federal düzeyde CDU’yla birlikte hareket eden CSU (Hıristiyan Sosyal Birlik), 1940 ve 50’li yıllardaki kısa dönemler hariç yaklaşık 75 yıldan beri, büyük bölümü tek başına olmak üzere, bu eyaleti yönetiyor. Federal Almanya Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında SPD’yle, son yıllarda da önce FDP, bir dönemdir de Serbest Seçmenler partisiyle koalisyonun büyük ortağı...

Bavyera’da bu Pazar gerçekleştirilecek seçimlerle ilgili kamuoyu yoklamaları da Hessen’de olduğu gibi meclis aritmetiğinin büyük bir olasılıkla iktidardaki koalisyonun lehinde olacağına işaret ediyor.

Son anketlere göre durum şöyle: CSU yüzde 36, FW yüzde 15, Yeşiller yüzde 15, AfD yüzde 14, SPD yüzde 9, FDP yüzde 4 ve Sol Parti yüzde 2.

İlginç olanı şu anda tüm Almanya’yı yöneten federal hükümetin iki ortağının arka sıralarda olması. Ülkenin en eski kitle partisi SPD’nin oy oranı yüzde 10’nun bile altında, bir dönem bu eyalette hükümet ortaklığı yapmış olan FDP’nin barajın altında kalıp, meclise girememesi durumu var. Sol Parti ise burada hep zayıf olduğu için değişen bir durum yok. Sadece iktidardaki partilerin değil, muhalefetteki partiler açısından geçerli olan muhafazakarlık milletvekili adaylarının çeşitliliğine de yansıyor. SPD, Yeşiller, FDP ve Sol Parti’nin listesinde göçmen kökenli adaylar var elbette. Ancak ilk analizler SPD’den Arif Taşdelen ve Yeşiller’den Cemal Bozoğlu’nun yeniden seçilebileceğini, diğer adayların seçilme şanslarının ise çok düşük olduğunu gösteriyor. 

SOL PARTİNİN KAN KAYBI SÜRÜYOR

Almanya’daki çok partili sistemin en solundaki Sol Parti için bu pazar, kader günü olacak. Bavyera’da bir iddiaları yoktu, ancak 2008 yılından beri her defasında yüzde 5’lik barajı aşarak girdikleri Eyalet Meclisi’nin dışında kalma olasılığı çok yüksek. Bu durum zaten büyük ölçüde bölünme aşamasına gelmiş olan partinin daha da güç kaybetmesine neden olabilir. Sahra Wagenknecht’in liderliğindeki sol kanadın en geç gelecek haziran başındaki Avrupa Parlamentosu seçimlerinden önce ayrı bir parti ya da en azından ayrı bir “seçmen insiyatifi” olarak siyasete devam edeceği neredeyse kesinleşmiş durumda. Bu durumda iki yıl önceki genel seçimlerde zaten yüzde 5’in altında kalmış olan ve Federal Meclis’e direkt seçilen adayları sayesinde girebilen Sol Parti, büyük ölçüde zayıflayacak. Son yıllarda demokratik sosyalist profilinden uzaklaşıp, daha çok sosyal demokrat bir partiye dönüşme eğilimi gösteren Sol Parti için Hessen seçimleri bu nedenle çok önemli.