Almanya’da merkezi hükümetin bütçesinden 60 milyar avroluk kayıp anlamına gelen son Anayasa Mahkemesi kararının ardından mevcut siyasi kriz daha da derinleşti.

Geçen ay Bavyera eyaleti Başbakanı ve Hıristiyan demokrat birlik partilerinden CSU’nun (Hıristiyan Sosyal Birlik) Genel Başkanı Markus Söder’in yeni bir federal hükümet oluşturulması için genel seçimlerin bir yıl erkene alınması önerisi hâlâ gündemde. Son anketlere bakılırsa ülke çoğunluğu (yüzde 55) yeni hükümeti belirlemek için bu seçimlerin, gelecek yıl 9 Haziran’daki Avrupa Parlamentosu seçimlerine paralel olarak yapılmasını destekliyor. İlginç olan şu anki hükümetin liberal ortağı FDP’nin (Hür Demokrat Parti) taraftarları arasında da bu görüşte olanların oranı çok yüksek (yüzde 65). Kamuoyu yoklamalarına bakılırsa şu anda büyük bir güç kaybına uğramış olan ve bir seçim halinde yüzde 5’lik barajın altında kalma tehlikesi bile olan bu partinin yöneticilerinin böyle bir riski üstlenerek erken seçimi destekleyip kendi varlıklarını tehlikeye atacak yönde davranmaları zor görülüyor. Ancak yaşanan mali sorunları aşmak için hükümetin diğer ortakları SPD ve Yeşiller’e engel koyarak, yönetim krizinin daha da derinleşmesine neden olmaktan da geri durmuyorlar.

SPD ve Yeşiller’in çözümü hükümete daha fazla borçlanarak programındaki sosyal ve çevreci hedeflere gereken yatırımları yapabilmek. SPD’nin geçen hafta Berlin’de gerçekleştirilen kongresinde tabandan gelen çağrılar da, Federal Başbakan Olaf Scholz’un kimi parti yöneticilerinin sevinç gözyaşlarıyla alkışladığı konuşması da bu doğrultudaydı.

SPD kongresinden “sosyal devlet”in korunması yolunda karar çıktı, ancak bütçe açıkları nedeniyle birçok sosyal projenin hükümet desteğinden yoksun kaldığı ya da kalacağı için durdurulacağına dair söylentiler ayyuka çıkmış durumda.

SPD’dekine benzer bir süreç Yeşiller için de geçerli. Onların da kısa bir süre önce gerçekleştirilen kongresinde tabandan benzer çağrılar gelmişti.

Anketler, liberal ortaklarının engellemeleriyle karşı karşıya olan SPD ve Yeşiller’in durumunun da çok kritik olduğunu gösteriyor. O nedenle hem parti yönetimi hem de taban erken seçim tartışmasına girmiyorlar bile. Fakat liberallerle uzlaşarak, seçmenlerine verdikleri sözlerden ve hükümet programında yer alan hedeflerden daha da uzaklaşmaları halinde şu anki kan kaybını durduramayacakları görülüyor.

MUHALEFETE YARIYOR

Bütün bu süreç muhalefetteki partilerden merkez sağ CDU-CSU’nun ve aşırı sağ AfD’nin oturdukları yerden güçlenmelerine yol açıyor. O nedenle genel seçimlerin erkene alınması önerisine en yoğun destek verenler bu partilerin tabanından geliyor. Son anketlere göre AfD’lilerin yüzde 88’i, Hıristiyan demokratların da yüzde 66’sı bu beklentide. Ana akım medya da yayınlarıyla bu eğilimi destekliyor.

“Almanya’nın Trump”ı olarak bilinen Friedrich Merz’in partinin başına geçmesinin ardından giderek merkez sağın da sağına kayan CDU’nun yeni “Temel İlkeler”i tam bu dönemde gündeme getirildi. CDU’nun bu hafta başında açıklanan yeni programı Angela Merkel döneminin görece liberal, özellikle de anayasadaki “sığınma hakkı”na söylem düzeyinde de olsa hep sadık olan çizgiden tam bir kopuşun belgesi.

Örneğin Merz’in yaklaşık 20 yıl önce gündeme getirdiği ve büyük tartışmalara neden olan, ancak daha sonra CDU’luların da savunmaz olduğu “öncü kültür” kavramı yeniden parti programının merkezinde yer alıyor. Almanya’nın mevcut anayasasından da kapsamlı bir “öncü kültürü” olduğu varsayımına dayanan ve göçmenlere buna uygun davranmayı dayatan bu kavram tanımlanırken “özgürlük hukuk devleti” ilkesine de atıfta bulunuyorlar ve buradaki çelişki onları rahatsız etmiyor.

Partinin Türkiye kökenli yöneticilerinden Serap Güler’in de yer aldığı komisyonun açıkladığı program, göçmen ve sığınmacılar konusunda sağcı güçlerin gündemindeki diğer beklentileri de içeriyor. Çifte vatandaşlık hakkının sınırlandırılmasını, Almanya’ya kabul edilecek sığınmacı sayısına üst sınır getirilmesini, sınır kontrollerinin yoğunlaştırılmasını, Avrupa ülkelerine sığınmak isteyenlerin üçüncü ülkelerde durdurulup, sığınma başvurularıyla ilgili işlemlerinin oralarda başlatılması ve sonuçlanana kadar orada bekletilmelerini istiyorlar.

Böylece benzer talepleri kendilerinden daha saldırgan bir dille savunan AfD’nin güçlenmesine engel olacaklarını savunuyorlar...

SOL ŞİMDİLİK SESSİZ

En azından anketlere göre toplumun giderek daha da sağcılaşan büyük çoğunluğu ve sağcı partiler erken seçimlere olumlu bakarken sol ne yapıyor?

Sahra Wagenknecht ve arkadaşlarının ayrılmasıyla büyük bir güç kaybına uğrayan Sol Parti’nin (Die Linke) bu konuda sesi duyulmuyor. Anketler kuruluşundan bu yana kendisini “demokratik sosyalist” olarak tanımlayan ancak son yıllarda giderek sosyal demokratlaşan bu partinin bundan sonraki seçimlerde barajların altında kalacağını gösteriyor. Saflarındaki 10 milletvekilinin ayrılmasıyla Federal Meclis’teki fraksiyon statüsünü kaybeden partiyi bu nedenle ayrıca ciddi bir mali kriz de bekliyor.

Kuruluş hazırlıklarını sürdüren yeni sol partinin yönetimi ise erken seçimlere olumlu bakıyor. Son anketlere bakılırsa henüz ismi belli olmayan ve geçici olarak “Sahra Wagenknecht İttifakı” (BSW) olarak çalışmalarını sürdüren yeni hareket şu anda bir genel seçim olsa oyların yüzde 12’sini alabilecek durumda. Aynı anketler hükümet ortağı Yeşiller’in oy oranını da bu düzeyde gösteriyor.

Önümüzdeki yılın ilk haftasında resmen kurulacak olan ve ilk kongresini de 27 Ocak’ta yapacak olan bu yeni sol parti, gerçekten bu kadar güçlü bir sol muhalif güç olabilir mi ileride göreceğiz.

Ancak hükümet krizi, erken seçim tartışmalarının siyasi gündemi belirlediği Almanya’da güçlü bir sol muhalefetin de sesini duyurma olasılığı var...