Almanya’da Anayasa Mahkemesi’nin geçtiğimiz hafta verdiği, hükümetin ek bütçesini iptal eden kararı, uzun süredir hem kendi iç çelişkileri, hem sıradan vatandaşların anlamakta zorlandığı çevre koruma hedefli politikaları ve hem de bütün bunları kendileri açısından en iyi biçimde kullanan muhafazakâr ve sağcı muhalefet nedeniyle zaten zor durumda olan üç partili koalisyon hükümetini daha da sıkıştırdı.

Öyle ki hükümeti oluşturan sosyal demokrat, yeşil ve liberal partiler arasındaki çelişkiyi daha da derinleştiren bu durumu bir yönetim krizi, daha doğrusu “yönetememe durumu” olarak görüp, koalisyonun bozulması ve erken seçim ya da daha farklı koalisyon seçeneklerini gündeme getirmek için fırsat olarak değerlendirenler de oldu. Ancak daha önceki krizlerde olduğu gibi, hükümeti oluşturan partilerin uzlaşı yoluyla bir “orta yol” bulup yollarına devam edeceklerinden kimsenin şüphesi yok. Çünkü kamuoyu yoklamalarına göre bir erken seçim durumunda bu üçlü ortaklığın bir daha kazanma şansı yok. Hatta koalisyon içinde en fazla sorun çıkaran liberal parti FDP’nin böyle bir durumda yüzde 5 barajını aşamayıp yeniden meclis dışında kalma riski bulunuyor. Diğer partiler, yani SPD ve Yeşiller için de anketlerde tek seçenek görünüyor: Merkez sağ partiler bloku CDU-CSU’nun güçlü bir şekilde belirleyici olduğu bir koalisyonda küçük parti olarak yer almak.

Dolayısıyla yaşanan krizi en kısa zamanda aşarak iktidarda kalmayı tercih edecekleri ortada.

MAHKEME ‘KAPATILMADI’

Anayasa Mahkemesi’nin ortalığı karıştıran son kararının ayrıntılarına geçmeden önce son günlerdeki tartışmalar nedeniyle Türkiye için de önemli olan bir hususa işaret etmekte yarar var.

Almanya Anayasa Mahkemesi’nin son kararı hükümeti çok zor duruma düşürdü ve girişte belirtildiği gibi bir “yönetememe durumunun” doğmasına neden oldu. Ama yüksek hâkimlerin aldığı karara tek bir itiraz bile yok. Herkes bu durumu hukuk devletinin bir gereği olarak kabullendi. Hükümet kararı, hâkimleri tartışma yerine, mahkemenin direktifi doğrultusunda soruna bir çözüm arayışı içinde... Bu vesileyle “Anayasa Mahkemesi’ni kapatmayı” ya da mevcut anayasayı değiştirerek mahkemenin yetkilerini kısmayı hedefleyen “reform önerilerinde” bulunan da olmadı tabii ki.

Gerçi karar verilmeden önce başta Ekonomi Bakanı (ve Başbakan Yardımcısı) Robert Habeck olmak üzere hükümet çevresinden ek bütçenin iptal edilmesi halinde ülkeyi ekonomik bir iflasın beklediği yolundaki karamsar açıklamalarla mahkemeyi dolaylı yoldan baskı altına alma girişimleri de oldu. Hükümet bu yolla kamuoyunu da arkasına alarak bir “too big to fail” (batmasına izin verilemeyecek kadar büyük) atmosferi yaratmayı hedefliyordu. Ancak bu uyarılar Yüksek Mahkeme’yi etkilemedi ve 60 milyar avroluk ek bütçenin hukuk dışı olduğuna karar vererek, hükümetin büyük bir ekonomik açmazla karşı karşıya kalmasına neden olmaktan kaçınmadı.

ZOR GÜNLER KAPIDA

Yaşanan krizi tam olarak anlayabilmek için karar öncesi gelişmelere bir göz atalım:

Almanya’nın Federal Meclis’ten geçen 2021 yılı bütçesi hükümete ekstra 60 milyar avro kredi hakkı tanımıştı. Bu, pandeminin neden olduğu ekonomik krizle mücadele hedefiyle verilmişti. Ancak hükümet bir süre sonra bu bütçeyi çevre koruma ve ekonominin modernize edilmesi yolunda kullanmaya karar verdi.

Almanya’da 2011 yılından bu yana geçerli olan “bütçede borçları sınırlama”  ilkesi gereğince federal devlet ya da eyaletler yıllık toplam milli gelirin belli bir oranından (yüzde 0,35) daha fazla borç yapamazlar. Bu sınır ancak pandemi, savaş gibi olağanüstü durumlarda aşılabilir.

Yüksek Mahkeme aldığı kararla hükümetin istisnai ek bütçeyi, daha doğrusu ek borçlanma iznini başka alanlarda kullanmasının hukuk dışı olduğuna karar verdi.

Hükümet pandemi krizi için ayrılan bütçeyi başka alanlara kaydırma kararının hukuki olmadığını bilmiyor muydu? Siyasi gözlemcilere göre hükümet Anayasa Mahkemesi’nin yürürlükteki ek bütçeyi iptal etmeyeceğini, ancak gelecek için benzer kararları yasaklayacağını umuyordu.

Sonuçta hükümetin elinden çok büyük miktarda para alındı. Bu durumda önümüzdeki döneme ilişkin birçok projenin iptal edilmesi, özellikle de dar gelirli kesimlere yönelik sosyal projelerin bütçelerinde büyük kesintiler söz konusu olacak.

Askeri bütçelerden kısıntı yapmayı düşünmedikleri için en azından sosyal harcamalar açısından Almanya’yı zor günler beklediği görülüyor.