10 Eylül 1930 tarihinde Huddersfield Town, Manchester United’ı 6-0 mağlup ettiğinden beri Kırmızı Şeytanlar böyle bir bozguna uğramamışlardı...

10 Eylül 1930 tarihinde Huddersfield Town, Manchester United’ı 6-0 mağlup ettiğinden beri Kırmızı Şeytanlar böyle bir bozguna uğramamışlardı. Bunun adı derbi tabii ki hafife almamak lazım, zira United tarihindeki en ağır 6 yenilgiden 3’ünde City’nin imzası var. 1954-55 sezonunda 5-0, 1925-26 sezonunda da 6-1 mağlup olmuşlardı rakiplerine. Dahası son 37 yılda Old Trafford’dan sadece 1 kez galip çıkabilmişti ezeli rakip. 2008’de The Citizens, The Mancunians’ı 2-1 ile geçmişti deplasmanda. Pazar günkü maçın ardından, Manchester City’nin son 3 yılda harcadığı paradan yola çıkarak, futbolda “parayla saadetin olabileceği” yönündeki inancın güçlendiğini öngören görüşler ortaya atıldı. Acaba bu kadar basit mi?

11 mart 2005 tarihinde Kevin Keegan’ın 4 yıllık görevini bitirmesinin ardından ilk kez, bir Manchester City hocası görevde 2 yılını doldurmak üzere. Sırasıyla Stuart Pearce, Sven-Goran Eriksson ve Mark Hughes patronların istediklerini veremediler. Evet bu patronların şu anda görevde olanlarının talepleri çoktu, zira Şeyh Mansur ve Abu Dabi Grubu, Ağustos 2008’de kulübü satın aldıklarından beri 650 milyon paunddan fazla para harcadılar. Kulüp tarihinin ikinci yabancı menajeri olan İtalyan Roberto Mancini, İngilizlerin sürekli şikayet ettiği aşırı kontrollü ve defans güvencesini ön planda tutan oyun anlayışı sebebiyle tepki çekse de geçtiğimiz sezon kazandığı federasyon kupası ile, kulüp müzesine 35 yıl sonra bir kupa sokmayı başardı ve Şampiyonlar Ligi vizesi onların sonunda daimi masraf yapan kulüp sıfatının yanına, gelir elde eden kulüp sıfatını da ekledi.

İŞ KASADA BİTMİYOR
Peki bu nasıl oldu? Mancini’nin takımının kalesini, ulusal takımın da kalesini koruyan Joe Hart koruyor. Geçtiğimiz yıl taraftarların en sevdiği oyuncu olarak bilinen Belçikalı Vincent Kompany ve Joleon Lescott, bu sezonki 14 resmi maçın 12’sinde defansın göbeğinde beraber oynadılar. Micah Richards sağ bekte yine kadronun değişmez oyuncularından bir tanesi. Bu 3’lüye sezon başından itibaren değişmeli olarak Aleksandar Kolarov ve Gael Clichy katıldılar. Mancini, mecbur kalmadıkça Nigel de Jong’u defansif orta saha görevinden hiç ayırmadı. James Milner onun yönetiminde özellikle son haftalarda müthiş bir performans gösteriyor. Old Trafford’da her 2 kanattan Balotelli ve Agüero’yu destekleyen koşuları ilk 2 goldeki rolünü ortaya çıkardı. Takımın ileri ucunda ise Tevez, Agüero, Dzeko gibi oyuncuların değişen rolleri sonrası (şimdilik) Mancini’nin aradığı hedef adam bulunmuş görünüyor. Pazar günü attığı ilk gol sonrası formasının altına giydiği “Neden hep ben?” yazılı tişörtü kameralara gösteren Mario Balotelli, adeta sorduğu soru sebebiyle sarı kart gördüğünde cevabını da veriyordu. En azından tüm dünya onun hakkında aynı fikre sahip. Mükemmel bir oyuncu, ama saatli bir bomba gibi. 21 yaşındaki oyuncu, attığı golden sadece birkaç dakika önce Mancini ile sözlü münakaşa yapıyordu.

ESTETİK BAHARATI

Mancini’nin oluşturduğu bu dişlileri birbirine bağlayacak, bunu hem de iskelete döndürecek bir adama ihtiyacı vardı. İspanyol David Silva bunu ikinci sezonunda yerine getirmiş gibi görünüyor. Pazar günü, United kalesine gönderilen gollerin neredeyse tümünde payı vardı. Takımını muhteşem yönetti ve son golde Dzeko’ya attığı pas tam bir estetik harikasıydı. Zaten, son yıllarda ülkemizde de sıkça yorumcuların dile getirdiği “Futbolda artık 10 numara tedavülden kalktı” iddiasına çok güzel bir cevap olabilecek kadar önemli bir rolü var. City’nin özellikle savunma hattındaki fizikli oyuncuların ve orta sahadaki Toure, De Jong, Barry gibi rakibi yıpratan oyuncuların sarfettiği efor, onun takımı ileri itmesiyle anlamını buluyor. Zira savunma kaygılarını abarttığı için eleştirilen bir menajerin takımı, son 9 maçın 7’sinde 3 veya daha fazla gol kaydına muvaffak oluyorsa, o takımın hücum hattındaki yeteneğinden de bahsetmek gerekiyor. Silva pazar günü, 70 pas kullandı ve bunlardan sadece 8’i hatalıydı.  

Manchester United’ı buraya getiren, onların yavaş başlayan sezonlarda, kasım ayı ile yılbaşında gaza basıp zirveye yerleşmeleri ve ilkbaharda ikinci bir sprintle mutlu sona ulaşmaları şeklinde karşımıza çıkan performanslarıydı. Ancak 1992’de kurulan Premier Lig’de bugüne kadar hiç karşılaşmadıkları bir tehdit var karşılarında. Ezeli rakip. Mancini’nin elinde (belki bu noktada Arap sermayesinden bahsedebileceğimiz) bol alternatifli bir yedek kulübesi var ve Sir Alex, ara transfer döneminde orta sahaya, peşinden koştuğu Wesley Sneijder veya ayarında bir oyuncuyu yerleştiremezse, zaman Manchester’ın mavi tarafının zamanı olabilir.