Annem, “herkes evinde mutlu olsun” derdi. İnsan evinde mutlu olabilir mi? Mümkün değil. Pandemide yaşadık, uzun süre kalınca ev insana batıyor ve kendini dışarı atası geliyor. Ev, durgun su birikintisi; insan kentin sokaklarında, caddelerinde akıp gitmeyi özlüyor. Fakat bir süre sonra tükenir insan ve evine geri döner. Sonrası malum, yine evde rahat batacak, yine kendini dışarı atacak ve sonunda bitik halde eve dönecek. Kentin döngüleri doğanın döngülerine hiç benzemiyor, akışları da öyle. Kentteki akışlar sizi diriltmez, aksine her seferinde kendinizi biraz daha da tükenmiş hissedersiniz. Doğanın döngülerinde fark açığa çıkar, kentin döngülerinde ise tükenmişlik birikiyor. Kentler, tüketilen ve atığa dönüşen bedenlerin geri dönüşümü özledikleri ve her geri döndüklerinde biraz daha tüketildikleri ve sonunda artık tüketilmeyecek hale geldikleri atık merkezleri. Kentler, tüketilmiş bedenlerin biriktiği devasa çöp konteynerleri. Tamamen posası çıkmış olanların bile geri dönebilmeyi ve yeniden kentsel akışlara dahil olmayı umdukları rüya mekânlar. Onlara sorsanız, demokratik bir toplumda yaşadıklarını söyleyeceklerdir size. Demokratik bir hak olarak hayatın akışına katılmak elbette onların da hakkı. Fakat hayatları her seferinde geri dönüşüm kutusunda son buluyor. Hayatlar atık yönetim merkezinde geçiyor.

Kentsel akışlar bantlar üzerinde gerçekleşir, üretim bandı, taşıma bandı, yürüme bandı, atık ayrıştırma bandı. Döllenmiş bir yumurta oldukları andan itibaren bir ürün gibi tasarlandıkları, üretim bantlarında üretildikten sonra kullanılacakları yerlere taşıma bantlarıyla taşındıkları, kullanılıp atıldıktan sonra geri dönüşüm kutularında umutla geri dönmeyi bekledikleri akışkan bir toplumdur burası. Ev ise bu akışkan yaşama uyarlanmış, Le Corbusier’in tabiriyle “bir yaşam makinesi”; tükenmiş bedenlere, “yetersiz bakiye”lere kontör yükleme noktaları. Bu toplumda doğal döngülerin yerini üretim, tüketim ve geri dönüşüm döngüsü almıştır ve burada yaşayanların hayatın akışına katılmaktan anladıkları, mühendislerin tasarladıkları akış şemalarındaki akışlara dahil olabilmektir. Akış şemasının dışı, çöplük; korkulu rüyaları. İnsan, ancak bir işlevle yüklendiği ve mühendislerin tasarladığı bir üretim işleminde bir işe yaradığı ölçüde akış şemasına dahil olabilir. Ve bu toplumda insan sonuna kadar kullanılabilecek, harcanacak bir kaynaktır. Ve insan kaynaklarını verimli kullanmadıkları için yöneticilerini kıyasıya eleştiriyorlar şimdi. Demokrasiden tek beklentileri, geri dönüşüm kutularındaki bekleme sürelerinin kısaltılması ve bir an önce hayatın akışlarına katılabilmeleri. Hayatta kalabilmenin ancak tükenerek ve tüketerek mümkün olduğu bir toplum.

Yöneticilere göre atıklar asla kıymet bilmiyorlar. Onlar için piyasada o kadar çok geri dönüş seçeneği var ki geri dönüşüm kutularında beklemelerine hiç gerek yok, istedikleri zaman akışa dahil olabilirler; iş beğenmiyorlar. Ve üstelik onlara sunulan akış şemalarından istedikleri şemayı seçmekte özgürler, çalışmaya niyetleri yok. Atıklar ise şimdiki sistemden hiç memnun değil, bir kurtarıcının gelmesini ve onları geri dönüşüm kutusundan kurtarmasını bekliyorlar. Geçen seçimde “Geliyorum!” diyen bir kurtarıcı gelemeyince hayal kırıklığı yaşamışlardı ama hayallerinin kırılmasına ve beklemeye alışkınlar. Atıklar, ancak ekonomik özgürlüklerini elde ettiklerinde özgürleşebileceklerine inandırılmışlardır. Özgürlük; üretim, tüketim, geri dönüşüm döngüsüne dahil olmaktır, yani akış şemasında yer bulabilmek. Burası bir Nazi toplama kampı değil, aksine seçimle başa gelen yöneticilerin yönettikleri atıklar ülkesi. Fakat burada da toplama kamplarındaki aynı düstur geçerlidir: “Çalışmak özgürleştirir.” 

***

Annem atık mefhumunun olmadığı zamanlarda yaşadı, eve giren hiçbir şeyin atılmadığı zamanlar. Artık eve giren her şey anında atığa dönüşüyor, insanlar bile. Evlerde atıklar birikiyor. Ve bir süre sonra ev insana batıyor ve kendini dışarı atası geliyor. İnsan, kentin akışlarına katılmayı, akıp gitmeyi özlüyor. Akışkan bir toplumda akıp gidemiyorsanız kendinizi bir atık gibi hissedebilirsiniz. Atıklar, düşlerinde akış şemaları görüyor. Özgürleştikçe köleleşeceğiniz bir yer burası. Bu ne yaman çelişki anne!