Oyunların kökeni, kutsal ayinlere, danslara, temsili dövüşlere, kehanet törenlerine dayanır. Kutsal edimde, mit ve ritüel birbirinden ayrılmaz, birlikte icra edilir. Mit, tarihi söze dökerken ritüel, tarihi yeniden üretir. Oyunda ise sürüp giden tek şey ritüeldir; mit ya unutulmuş ya da hükümsüz kılınmıştır. Agamben’in dilbilimci Benveniste’ye dayanarak gösterdiği gibi, oyuncaklar, bir zamanlar kutsalın alanına dahil olan, ritüellerde kullanılan nesnelerdi (Çocukluk ve Tarih, Kanat). Nesneler, mitsel bağlamlarından çıkarıldıklarında, oynarken vaktin nasıl geçtiğini anlamadığınız oyun nesnelerine dönüşürler. Top mesela; tanrıların güneşe sahip olmak için birbiriyle savaşmalarını anlatan mitsel bir temsilin parçasıyken, günümüzde en yaygın oyun nesnesidir. Zamanın ve mekânın aşkın bir sahibi olduğunu iddia eden mitlerin aksine, oyuna katılanlar kendi zaman ve mekânlarını ele geçirirler. Bağlamından çıkarılmış bir nesne olarak top, oyun kurucudur; mekân içinde hareket ettikçe bedenleri birbirine bağlar ve topun peşinden koştukça bedenler kendilerini yeniden yaratır. Oysa mitsel bağlamında top, bedenleri birbirine değil, aşkın bir varlığa bağlar. Kutsal nesne, bedenleri ve eylemlerini öte dünyayla, ruhlarla, tanrılarla ilişkilendirirken, kutsallığından arındırılıp bir oyuncak haline getirildiğinde aynı nesne, bedenleri birbirine, yeryüzüne ve yaşama bağlamaktadır. “İnsan oyun oynayarak kutsal zamandan kurtulur” (Agamben).

∗∗

Kutsal bir ritüelin parçası kurban bile bir çocuğun elinde oyun nesnesine dönüşebilir. Çocuk, zamanını oyun oynayarak geçirendir. Çocukluğumda İstanbul’da kurbanlar evlerin arasındaki boş arsalarda kesilirdi. Bir hayvanın boğazının kesilişini, ardından kasabın bir cerrah özeniyle hayvanı parçalarına ayırışını başından sonuna kadar izlerdik. Bir bayram sabahıydı; bir çocuk, kesik bir koyun başını ele geçirmiş ve ağzını açıp kapatarak kesik başı konuşturmaya başlamıştı. Ve biz çocuklar, bu teatral gösteriyi kaçıramazdık. Babası gelip de kutsal zamanı hatırlatana dek kesik baş konuşmaya devam etti. Bir oyun nesnesine dönüştürülmüş baş yeniden kutsal zaman iade edilmişti. Sahnelenen kurban töreninin bir dehşet oyunu olduğunu ancak yetişkin olduğumuzda anlamıştık. Çocuğun oyun oynayarak kutsallığından arındırdığı dehşet, çocuğun daha sonra cani olmasını garantilemez. Fakat iktidarlar tarafından sergilenen dehşet gösterileri, yetişkinlerin tebaa olmalarının garantisidir. Kutsal ritüelin dehşetini huşu içinde izleyen yetişkinlerin aksine çocuk, asla bu numarayı yemez. Bir gösteri olarak dehşet, boyun eğdirmek içindir, fakat çocuk boyun eğmeyi bilmez, öğrendiğinde yetişkindir. Kutsal dehşeti ters yüz eder, dehşetten geriye sadece oyun ve nesnesi kalmıştır.

∗∗

Çocukların ellerine geçirdikleri, bir zamanlar bir bütüne ait olan parçalarla oynadıkları bilinir. Bir yapıya ait olan herhangi bir parça, yapıdan bağımsız olarak oyuncak haline gelebilir. Çocuklar, parçaları bir araya getirip yeni bütünlükler, yapılar yaratabilir. Brikolaj ya da yaptakçılık da denilen bu edim, başka yapısal bütünlüklere ait olan kırıntı ve parçalardan yararlanır. Antik dönemde yazılmış felsefi metinlerden geriye kalan fragmanlardan yararlanıp kendi yapılarını kuran filozofların yaptıkları da bir anlamda yaptakçılıktır. Bir yapının içine yerleştirilmiş ve biçimlendirilmiş çoğunluğun aksine filozof, parçalarla oynayarak özgürleşmeyi bilendir. Benjamin, fragman ya da alıntının sizi geçmişin yükünden kurtaracağını söylüyor: “Eserlerimdeki alıntılar, yolda pusuya yatmış, yoldan geçene saldırıp onu kanılarının yükünden kurtaran silahlı soyguncular gibidir.” Alıntılar, sanıldığının aksine, geçmişi iletmez, yeniden canlandırmaz. Alıntının gücü, geçmişin kökünü kazıma kapasitesinden kaynaklanır.

Mit, tarihin başlangıç noktasında gerçekleştiği iddia edilen ilahi olayları yapılara dönüştürürken oyun, geçmiş ile şimdi arasındaki mitsel bağlantıyı parçalayarak yapıları olaylar dönüştürür. Mitsel ritüeller, canlıları zaman dışı varlıklar haline getirirken, oyun oynadıklarında varlıklar, zamansallıklarını, oluş süreçlerini yeniden ele geçirir. Bilmem farkında mısın? Despotik bir yapının içine kapatıldık ve taşlaştık. “Konuşmasam taş olsam / Yine de oynar mısın benimle?”