Türkiye’de neoliberal iktisat politikalarının etkin bir biçimde uygulanma olanağı bulduğu 2000’li yıllarda gerek istihdam yapısında gerekse sektörel anlamda önemli bir dönüşüm yaşandı.

 Türkiye’de neoliberal iktisat politikalarının etkin bir biçimde uygulanma olanağı bulduğu 2000’li yıllarda gerek istihdam yapısında gerekse sektörel anlamda önemli bir dönüşüm yaşandı. Bu dönüşüme küresel ölçekte üretim süreçlerinin örgütlenmesinde yaşanan değişim ve buna uygun bir çalışma hayatının yaratılmasına yönelik yapılan yasal değişikliklerin emek üzerinde yarattığı baskı eşlik etti.

Nitekim istihdam yapısındaki bu dönüşümün en önemli sonuçlarından biri kentleşmedir. Tarımda çözülmeyle birlikte hızlı bir kentleşme süreci yaşanmıştır. Türkiye genelinde 2000’li yıllarda nüfus artışı 4 milyon 757 bin olarak gerçekleşirken, kentlerdeki nüfus artışı 12 milyon 212 bindir. Kırda yaşayan nüfus ise aynı dönemde 7 milyon 455 bin kişi azalmıştır. Kentleşme süreci özellikle kentlerde inşaat sektörünün temel gıdalarından biri olmuştur.

Bu süreci besleyen en önemli itici güç tarımdaki hızlı çözülmedir. 2000 yılından itibaren uygulanan Dünya Bankası (DB) ile IMF’nin ortak programının tarımda beklenen sonuçları vermesidir.

Özelleştirmeler, tarımdaki çözülme, vasıflı işgücü arzının işgücü piyasalarında karşılanamamasının açığa çıkarttığı eğitimli genç işsizliği, kamu hizmetlerinin ticarileşmesi, kamu emekçilerinin toplum nezrinde saygınlığını hedef alan düzenlemeler, taşeronlaşma ve hızlı kentleşme süreci beraberinde kentlerde birbirinden ayrı beklentiler ile hareket eden, siyasal ve kültürel anlamda faklı davranış kodlarına sahip katmanları belirginleştirmiş durumda.

Betonsever AKP hükümetleri açısından inşaat sektörü sıkça vurgulandığı gibi bu süreçte iktidarda kalmak için kritik bir yere sahip. İstihdam ve büyüme büyük oranda sektörün oluşturduğu dinamiklere bağlanmış durumda. 2005 yılından bu yana genel istihdam artışı yüzde 25. Buna karşın inşaat sektöründeki istihdam artışı yüzde 61 ile geneldeki istihdam artışının iki katından fazla bir orana sahip. Hizmet sektörü gibi tüm dünyada gelişme eğrisi yüksek bir sektörde bile istihdam bu dönemde inşaat sektörünün altında kalmış durumda (yüzde 35). Sanayi istihdamındaki artış ise tarım kesimindeki istihdam artışı ile aynı kaderi paylaşarak genel ortalamanın altında kalmış. Yani üretken sermaye açısından parlak bir tablo yok.

Tüm kentlerimizi esaret altına alan rantsal dönüşüm projeleri de göçle birlikte bu süreci besliyor. Bir de yanına ipotekli konut satışlarını koydunuz mu, Erdoğan'ın duble yol sevdasını, işsizlik fonundan beslenen altyapı hamlelerini eklediniz mi oh ne güzel ekonomi.

2012 yılında 700 bin civarı konut satışı olmuş, bunun yaklaşık yüzde 40'ı ipotekli konut satışı. Faize karşı mücadelenin bir ayağı da bu işte. İpotekli konut satışında yüze 60 ile şampiyon Türkiye'nin en önemli sanayi kentlerinden biri olan Kocaeli. Bir diğer sanayi kenti olan Bursa ise toplamdaki satışlardan aldığı payla son 3 yılda atak yapmış görünüyor.

AKP'nin kentlerimizle kavgası devam ediyor. İl il, ilçe ilçe bir rant sevdası kentlerimizin tarihsel dokusunu, su havzalarını, yaşam alanlarını, ormanlarını, kollektif belleğimiz tehdit ediyor. Adaleti olmayan, kalkınma denilen bu canavar, varlığını sürdürmek için daha fazla ranta, daha fazla betona muhtaç. Erdoğan kendi içine giren bu canavara teslim olmuş durumda. Beton adam Çankaya yolunda.