“Uyu deme, uyuyamam”; bu türkü uzun zamandır dilimde. Uyumak istesem de uyuyamıyorum, algılarım izin vermiyor. Beyaz gürültüye rağmen gaipten sesler duyabiliyorum: Katledilen çocukların, evlatlarını arayan Cumartesi Anneleri’nin, kırlarda ve şehirlerde yıkılan ortamların, ağaçların, hayvanların, canların çığlıkları. Beyaz gürültü, tıpkı renk çemberi hızla döndürüldüğünde gökkuşağı renklerinin birbirine karışarak beyaz ışığa dönüşmesi gibi, çok sayıdaki ses frekansının bir araya getirilmesiyle üretilmiş ve uykuya dalmayı kolaylaştıran tekdüze bir sestir. Beyaz gürültü sayesinde vicdanları rahatsız eden, uyku kaçıran çığlıklar işitilmez olur. Araştırmalar, beyaz gürültünün bebeklere anne karnındayken yaşadıkları güvenli ve huzurlu ortamı anımsattığı için çok faydalı olduğunu gösteriyor. Beyaz gürültü, yeryüzünün farklı seslerine tahammülü olmayanlar tarafından üretilmiştir ve hayatı kaos olarak deneyimlere hayattan kaçıp yitirilen cennete geri dönebilme, anne rahmine sığınma, derin uykulara dalabilme fırsatı sunuyor.  Ana akım medyanın ürettiği ve sosyal medyanın çoğalttığı, huzura kavuşabileceğiniz işitsel bir mekân; kör edici beyaz ışığın işitsel karşılığı. Beyaz gürültü ile beyaz ışık aynı kaynaktan yayılıyor.

∗∗∗

Önceleri tekil sesleri duyabiliyor ve onlarla konuşabiliyorlardı. Sonra derinlerden gelen bir gürültü her yeri kapladı, sokakları, evleri ve içlerini; birbirlerini işitemez olmuşlardı. İnsan mikro-kozmostur, dışarıdaki sesler susturulsa bile kozmos içinde konuşmaya devam eder. Bazen içlerindeki çokluğun sesini işittikleri de oluyor, fakat o zaman da akıl sağlıklarını yitirdiklerini düşünüyorlar. Allahtan ekranlar var, ekranlar açıldığında iç sesler birden kayboluyor. Beyaz gürültü halkın sağlığını korumak için iktidar tarafından icat edilmiştir. Yoksa insan yeryüzünün yıkımına, can çekişen canların çığlıklarına, ötekilerin seslerine nasıl tahammül edebilir ki? Fakat hala aralarında algıları açık olan, beyaz gürültüye rağmen tekil sesleri işitebilenler var; beyaz ışık gözlerini kör etmesin diye gözlerini kapatarak kozmosu dinleyenler: “İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı/Kuşlar geçiyor, derken/Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık” (Orhan Veli). Elbette şehrin kendiliğinden ortaya çıkan uğultusu, yapay olarak üretilmiş beyaz gürültüden farklıdır, fakat insan bir kere gürültü ya da uğultuya alışmaya görsün, algıları giderek körelir. Uğultu ya da gürültü, global bir algıdır, mikro algıları maskelemeye yarar. “Şehir uğultusu daha başlamamıştı. O uğultu ile beraber yerinden kalkacak; o uğultunun içinde benim de sesim bulunsun diye dolaşacaktım. Ne garip bir uğultuydu o!...” (Sait Faik).

∗∗∗

Sesler bir uğultuya dönüşmüş ve algılanamaz olmuşsa düşünceler, toplumu biçimlendiren biyo-iktidarın elinde kamuoyu yoklaması denilen aygıtla istenilen biçime sokulabilir.  Ve iktidar sizin adınıza düşünür, sizin adınıza yeryüzünü, hayatları istediği gibi biçimlendirebilir. Halbuki kozmosun uğultusu, birbirine cevap verip karşılıklı olarak birbirini biçimlendiren ve birbirine hiç benzemeyen canlı cansız milyarlarca sesten oluşmuştur: Şehrin uğultusu “insanların yürümesinden, koşmasından, tahtaların düşmesinden, makinelerin işlemesinden, atların yürümesinden, uzak, çok uzaktan geçen arabaların, uzak çok uzak kaldırımları takırdatmasından, kim bilir daha nelerden, nelerden bir araya gelme, ne müthiş bir birikme mahsulü bir sesti. Bir arı kovanının etrafındaki aynı vızıltının birikmesinden doğan tek ses değildi. Bu ayrı ayrı birbirine benzemeyen sesler çıkaran canlı cansız milyonların, şehir denilen kovan içinde vınlayışı idi. Bu sesin içinde ağlamak, yürümek, demiri dövmek, esnemek, tramvayı işletmek, atı nallamak ve horlamak vardı” (Sait Faik). Global olan hayatları ele geçirmişse, en yerel olan, bedenler kudretini yitirir ve şekil verilmeye muhtaç hale gelir.

Ekranlardan yayılan beyaz ışık ve beyaz gürültü çokluğun görüntüsü ve sesini bastırmak, algıları, düşünceleri köreltmek için icat edilmiştir. Algıları körelenler, kozmosu bir gürültü olarak algıladıkça hem ötekilerin seslerini hem kendi seslerini yitirirler. Kozmosun tekil seslerini hala ayırt edebilenlere ise hiç iyi gözle bakılmaz, zira onlar gaipten gelen sesleri işitebilenlerdir.