Biri Türk futbolunun en eski kulüplerinden, mazisi neredeyse yüz yıllık. Her ne kadar kötü yönetilmeye bağlı olarak son sezonlarda...

Biri Türk futbolunun en eski kulüplerinden, mazisi neredeyse yüz yıllık. Her ne kadar kötü yönetilmeye bağlı olarak son sezonlarda sürekli küme düşme kâbusu yaşasa da, geçmişte esmiş kükremiş, iki kez Türkiye Kupası’nı kazanmış, Türk Futbolu’nu Avrupa’da temsil etmiş, nice yıldızları futbolumuza kazandırmış köklü, ulu bir çınar. Nice Ankaralının çocukluk, gençlik yılları onun gölgesinde geçmiş, Kızılay’ından, Ulus’una, Cebeci’den, Tunalı’sına renkleri evlerimizi süslemiş, nice Ankaralı onu kendi şehrinin takımı olduğu için sevmiş. Bir Kupa finalini izlemek için, Ankara’dan Bolu’ya konvoy olmuş insanlar, o sahaya çıkınca yer gök inlermiş. Küme düştüğü zaman neredeyse bütün bir şehir ağlamış, tekrar dönüşünde ise sarı laciverde bürünmüş koca şehir. Genç nesiller, onun ne kadar seveni olduğunu asla bilememiş. 
Gözümüzü açtığımız şehirde, o varmış bizden önce. Babalarımız da sevmiş onu bizim gibi. Çocukluk yıllarımızda elimizden tutup ona götürmüş. O bize, bizden öncekilerden miras kalmış. Televizyonların hâlâsiyah beyaz olduğu, Gırgır dergisinin yok sattığı, Avanak Avni’nin maceralarına herkesin güldüğü yıllarda girmiş hayatımıza. Hani herkesin komşusunu tanıdığı, hani bayramlarda büyüklerin elini öptüğümüz, hani TRT-1’de ‘Arkası Yarınları’ dinlediğimiz yıllarda. Hani erkeklerin küpe takmadığı, hani AIDS korkusuyla herkesin birbirinden kaçmadığı, taş plaklarda Zeki Müren’i dinlediğimiz, sinema salonlarında Vahi Öz’e, Sadri Alışık’a güldüğümüz siyah beyaz zamanlarda. Futbol denilen güzelim oyuna tozlu arsalarda sevdalanmaya başladığımız zamanlarda söylemişiz şarkısını, hep bir ağızdan. 
“İyi Gününde, Kötü Gününde ….” 
O yüzden onunla beraber ıslanmışız yağan yağmurda. O yüzden onunla sevinmiş, onunla üzülmüşüz. Onu, bizler kadar sevmeyenlerin ellerinde eriyip gitmesine isyan etmişiz. Kabullenememişiz, sevdası başka şehirlere dair adamların onun adıyla anılmasını. Bir gün gerçek sahibine kavuştuğu zaman bunun bir isyan ya da başkaldırma değil, çok gecikmiş bir hakkın gerçek sahibine teslim edilmesi olacağına inanmışız yürekten. O yüzden hep beklemişiz gerçek sahiplerinin onu yeniden el üstünde tutacağı günleri. Biz onu kendi şehrimizi sevdiğimiz gibi sevmişiz.
Biz onunla kendi şehrimizi tribünden sevmişiz... 
Şimdinin ‘hasta adam’ görüntüsüne aldırmadan, hastalıktan çok önce, hikâyesi çok eskiye dayanan o eski statda, sahaya çıkarken yeri göğü inleten taraftarı yer etmiş aklımızda. Eskiyi arar olmuşuz zamanla, Amigo Sefa, Köfteci Ferit, İsmail Amca...
Sonra görmüşüz ki takımlar da insanlar gibi hasta olurlar zamanla. Zayıf düşerler, erirler günden güne, mazi bir yara olur onu hatırlayanların yüreğinde. Onun iyileşeceği tekrar ayağa kalkacağı günü beklemişiz sabırla. Uyanmasını beklemişiz nafile bir umutla. Sararmış solmuş fotoğraflarda teselli bulmuşuz. Nicedir duvarda asılı eski bir takım posterine takılıp kalmışız. 
Beklemişiz umutla...
•••
Birinin kökleri ne kadar derin ise diğeri o kadar köksüz, mazisi pek yeni. Birinin seveni çok, diğerinin ise yok denecek kadar az. Birinin kökleri 1. Dünya savaşı öncesine dayanan, diğerinin ise kök salacak kadar zamanı olmamış. Nice isim değişiklerinden sonra son halini almış, mirasyedi çocukları gibi sırtı her daim Başkent’in Büyükşehir Belediyesi’ne dayalı, para muslukları sonuna kadar açık. Aslında harcanan halkın parası, ama benim yurdumda kimin umurunda. 
İki takım, aynı şehrin havasını solumaktan başka hiçbir ortak özelliği bulunmayan. İki takım renklerinden, mazisine her şeyiyle bambaşka. 
•••
Geçenlerde haberi geldi, dediler ki iki takım birleşecekmiş. Birbirinden hiç hoşlanmayan iki başkanın ortak açıklamasında, iki kulübün menfaatleri doğrultusunda birleşmenin yararlı olacağı, Ankaragücü’nün ihtiyacı olan maddi desteğin Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından karşılanacağı, gelecek sezon 100. yılını kutlayacak kulübün şampiyon olması için belediyenin kesenin ağzını açacağı, Ankaragücü adı altında birleşileceği vs, vs… 
Futbol giderek fena halde yaşama benziyor ülkemde. Hayvanseverlere ‘Onlar köpeklerle yatarlar’ diyen bir Başbakan’ın yönettiği giderek yozlaşan güzel ama yalnız ülkemde, her şey gibi futbol da payına düşeni alıyor.
Siyaseti dibine kadar sporun içine sokmuş, spor kulüplerinin siyasi rant olarak görüldüğü, milyon dolarlar kazanan kulüplerin hala dernekler yasası ile yönetildiği, seçim kaygısı içindeki belediye başkanlarının taraftara potansiyel oy gözüyle baktığı garip bir düzen Türk Futbolu. Kirli ellerden fazlasıyla nasibini almış. Futboldan başka her şeyin her fırsatta su yüzünde çıktığı, teneke bir kupa için her şeyin mübah sayıldığı. 
Hasbelkader başkanlık koltuğuna oturmuş, sonrasında göstermelik kongrelerde koltuğu bırakmayan, pazarda görsek tezgâhından meyve almayacağımız adamların kulüpleri çiftlik olarak gördükleri bu yitik düzende artık hiç bir şey şaşırtmıyor. Görünen o ki, Türk Futbolu’nda kimileri ‘tamamen duygusal’ nedenlerle, kimileri oy kaygısıyla…
•••  
Takımlar da insanlar gibi hasta olurlar zamanla. Zayıf düşerler, erirler günden güne, mazi bir yara olur onu hatırlayanların yüreğinde. Onun iyileşeceği, tekrar ayağa kalkacağı günü bekler, onu sevenler sabırla. Bazen nicedir duvarda asılı çok eski bir takım posteri, zaman içinde ne kadar kirlendiğimizi hatırlatır insana…